Bölüm 2

20 4 0
                                    


Gözlerimi açtığımda uyuyakaldığımı fark ettim yine ter içindeydim. Her zaman ki gibi yine aynı rüyayı görmüştüm. Ah hayır aynı değildi. Bu farklıydı. Hep rüyamda susup bana uzaktan bakan o yeşil gözler olurdu. Ve hep korku ve heyecanla uyanırdım. Ama bu sefer konuşmuştuk. Onun sesini duymuştum. Bana dokunmuştu. İlk defa ona değil başka yere bakmıştım. Bu rüya farklıydı. Bu neydi?....

Kendimi toplamam lazımdı. Yataktan kalktım ve balkonun kapısını açıp balkona çıktım. Hava serinlemişti. Gökyüzüne bakıp rüyamın anlamını çözmeye çalışıyordum. Sanki şuan yanımdaydı. Sanki beni izliyordu, o rüyamdaki yeşil gözler gerçekti. Bazen kendime çok fantastik film izlediğim için etkilendiğimi söylüyordum ama bu çok farklıydı. Evet bayadır böyleyim ama 18 yaşına girmeden önce çok az görürdüm bazen hatırlamazdım bile. Şimdi ise sürekli görmeye başladım. Yanımda olduğunu hissetmeye başladım. Ben düşüncelerimde boğulurken birden balkon kapısı çarptı yerimden zıpladım. Rüzgar kapıyı çarptırmıştı. Tüm düşüncelerim dağılmıştı. İçeri girdim. Uyumak istemiyordum ama bir yandan uyuyup onu görüp tüm sorularımın cevaplarını almak istiyordum. Yapmayacaktım. Uyumayacaktım.

Cep telefonumu, kulaklığımı, ceketimi ve anahtarları alıp evden çıktım. Güzel bir şarkı açtım. Cep telefonunu her zaman ki gibi arka cebime koyup kulaklığı taktım ve şarkıyı dinlemeye başladım. Yürümek iyi gelecekti. Ana caddeye gelince şehrin cıvıl cıvıl meydanında insanları izleyince her şeyi unutmuştum. Rüzgarda uçuşan kızıl kısa saçlarım ve yorgun mavi gözlerim.. Birden kendimi bir vitrin camından yansımama bakarken buldum. Dalmıştım. Şarkı bitince arabaların korna sesiyle kendime gelmiştim. Niye burada kendime bakıyordum anlamış değildim. Telefonumu aldım ve saatin kaç olduğuna baktım. Saat gece 2'ye gelmişti. Eve gitmek için yürümeye başladım.

Eve geldiğimde annem ve Benjamin daha gelmemişlerdi. Bunun benim için şans olduğunu düşündüm çünkü annemin nerde olduğumu soran sorularını duymak istemiyordum. Çok yorgundum. Odama çıkıp üstümü değiştirdim. Bol beyaz tişörtümü ve pijamamı giyip yatağıma girdim. Uyumak istemiyordum ama çok yorgundum. Göz kapaklarım daha fazla dayanamadı ve kendini bıraktılar.

Karanlık orman. Bu sefer yeşil gözler yoktu. Yürümeye başladım. İleride ağacın üstünden düşen yaprakları gördüm. Hızlı bir şekilde düşüyorlardı. Onlara baktım ama yukarıda bir şey yoktu niye düşüyorlardı ki. Birden ileriden bana doğru gelen yeşil gözler, kalın dudak, dağınık ucu grimsi saçlar ve o kendini bilmiş yürüyüşüyle o geliyordu. Ağaca bakarak konuşmaya başladı;

"Bu ağaç böyledir korkma." dedi bana bakarak, ellerini sakallarında gezdirdi ve sonra yan gülüşünü yaptı.

"Ne?" Anlamamış gözlerle ona bakıyordum.

"Bu ağaç yaprak sevmez onları büyütür ve sonra atar. Bir nevi yalnız kalmayı sever. Bu yüzden bunun adı yalnızlık ağacıdır." dedi yeşil gözlerini bana dikerek.

"Sen kimsin?"

"Ben.." Devamını söylemek istermiş ama söyleyemezmiş gibi. Sustu.

"Sen ?"

"Ben JAN!!!!"

Bu isim kulaklarımda yankı gibi gelirken gözlerimi açtım. Bu neydi şimdi. Ağaç, konuşmalar ve tabi ki de JAN!!. Bu rüyaların bir anlamı olduğunu düşünmeye başlamıştım ve sanırım bu düşüncemde haklıydım.

Saate bakmak için sağ tarafımda duran masanın üstündeki çalar saate baktım ve saatin daha sabah 7 olduğunu gördüm. Derslerim 10 gibi başlardı. Ben genelde 8 gibi uyanırdım. Ama bu rüyalar sayesinde artık uyuyamaz oldum. Her gün yorgun bir şekilde uyanmak kadar kötü bir şey yok sanırım. Henüz erken olduğu için kalkıp rüyamdaki ağacı ve etrafı çizmeye başladım. Bunların, bu rüyanın ve Jan'in bir anlamı olması lazımdı. Jan ile konuşmalarımızı çizdiğim resimlerin arkasına tek tek yazdım. Bir anlamları olmalıydı. JAN!. JAN!. JAN!. JAN!. Bu isim aklımda dolanırken neler olduğunu çözmeye çalışıyordum. Sanırım kafayı yiyordum. Birden telefonun çalmasıyla irkildim. Telefonumu bulamıyordum. Ah evet ordaydı. Kıyafetlerimi çıkarırken balkon camının oradaki koltuğa fırlatmıştım. Telefonu elime aldım ve babamın aradığını gördüm. Şuan kimseyle konuşacak durumda değildim ama yine de telefonu açtım.

"Merhaba baba." Dedim isteksiz bir ses tonuyla.

"Merhaba canım. Nasılsın?"

"İdare eder. Sen nasılsın?"

"İyiyim canım. Bak sana güzel bir teklifim var. Hayır demeden önce iyice bir düşünmeni istiyorum." dedi babam heyecanlı bir ses tonuyla.

"Peki önce teklifi duymak istiyorum."

"Biliyorum bu ay bana gelmek istemiyorsun ev de durup derslerinle ilgilenmek istiyorsun ama hafta sonu için gideceğim yere gelmek isteyeceğini düşündüm."

"Baba evet bu ay biraz derslerimle ilgilenmek istiyorum, baştan kaçırınca sonunu yakalayamıyorum biliyorsun." Bu üniversite geleceğim için önemliydi.

"Ama neresi olduğunu duymadan bence hayır dememelisin."

"Peki dinliyorum."

"Fransa Paris." Dedi ve birden gözlerim fırladı sevinçten bağırmamak için zor tuttum kendimi. Hayalimin şehriydi. Eyfel kulesine çıkmak ve şehri yukarıdan izlemek o kadar çok istiyordum ki. Ve Fransız insanlarına karşı ayrı bir sempatim vardı. Bu teklife hayır demek salaklık olurdu. Ve o rüyaları düşününce oraya gitmenin bana iyi geleceğini düşündüm.

"Tabi ki de geleceğim baba biliyorsun ki orası benim hayalimdi. O zaman cuma akşamı yola çıkarım cumartesi sabahı sendeyim. Seni seviyorum baba."

"Buna hayır demeyeceğini biliyordum tatlım. Cumartesi seni bekliyor olacağım. Seni seviyorum canım."

İşte budur. Hayalim oluyordu. Acil bavulumu hazırlamam lazımdı. Genelde babamın fotoğraf çekimleri 2 gün sürerdi. 1 gece orda kalırdık ertesi akşamı yola çıkardık. Hep böyle olurdu. Bu yüzden gezmem gereken yerlerin listesini şimdiden kafamda kurmuştum. Bu yaz gitmek istiyordum ama erken tatil bana iyi gelecekti. Telefonu yatağıma koyarken çizdiğim kağıtlar arasında Jan'i gördüm. Resmi elime alıp;

"Demek ki 4 senedir rüyalarıma giren kişinin ismi Jan'miş. Daha bitmedi Jan. Kim olduğunu çözeceğim."


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 23, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Rüyadaki SırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin