"alo, hyunjin? önemli bir şey mi oldu?"
jeongin, hyunjin'in onu arayacağını hiç düşünmemişti. sarıldıktan hemen sonra uzaklaşmıştı yanından, durmamıştı. duramamıştı. jeongin anlayışla karşılamış, gitmemişti peşinden.
zaten suçlu hissediyordu. birisini sevmemek hiçbir zaman suç olmamıştı, fakat jeongin hyunjin'i sevemediği her saniye için kendisini suçluyordu.
"seni arayabilmem için önemli bir nedene ihtiyacım var."
mırıldandı kendi kendine.
"bu kadar uzağız artık birbirimize, benim siktiğim duygularım yüzünden."
"hayır, değiliz. unuttun mu, bizim aramızdaki tek uzaklık mesafelerdi. beni arayabilmek için önemli bir nedene ya da başka bir şeye ihtiyacın yok. arayabilirsin."
arkadaşını çok özlüyordu jeongin.
"eskiden sesimi duymak için arıyordun."
hyunjin gülümsedi usulca. öylesine özlemişti ki jeongin'i, sesini duyabilmek için aramıştı. çok hoşuna gidiyordu ses tonu, tüm melodilerden, şarkılardan daha güzel ve cezbedici geliyordu hyunjin'e. kötü anılarını silip atıyordu zihninden, yerine güzellerini koyuyordu. jeongin'in sesini duydukça, ondan güzel bir iltifat alınca sevilebileceğini sanıyordu.
"güzel günlerdi."
jeongin kıkırdadı.
"hâlâ güzel o günler, ama sen daha güzelsin."
hyunjin bunun arkadaşça bir iltifat oluğunu biliyordu. gülümsemesini silmedi, bilakis, gözünün mutlulukla dolduğunu hissetti.
"yanıma geldiğin için teşekkür ederim."
jeongin gülümsedi.
"bana sarıldığın için teşekkür ederim."
hyunjin küçüğüyle son konuşmasını yapıyordu, açık olabilirdi.
"her gece sana sarıldığımı, başımı göğsüne yaslayarak hayatın telaşından ve babamdan soluklandığımı, dinlendiğimi düşledim."
yutkunamadı.
"nasıl sarılmayabilirdim ki? en ihtiyacım olduğu anda karşımda gördüm seni, sarılmayıp ne yapabilirdim? buna kim karşı gelir ki?"
hyunjin'in sevgisi ağır geliyordu jeongin'in kalbine. düşündü; kendisine bu kadar ağır gelen sevgiyi, oğlan nasıl kaldırmıştı? başında onca dert varken, nasıl üstesinden gelmişti? daha doğrusu, gelebilmiş miydi üstesinden?
"kimin karşı geleceği önemli değil, sen karşı gelme o yeter bana."
hyunjin artık dayanamıyordu. şu hayattaki tek derdi jeongin olsa, ondan uzak kaldığı andan itibaren denerdi hayata tutunmayı. fakat başaramıyordu.
içinde bir ölüyle hayata tutunmaya çalışmak aptalca geliyordu ona.
"ben..."
konuşmak istedi, yapamadı. onu boğan eller hissediyordu sanki boğazında, canını yakıyorlardı. kayalıkların üstünden karşısındaki hafif dalgalanan denize baktı. tek kurtuluşuydu.
"dinliyorum hyunjin'im."
jeongin'in her şeyden habersiz bir şekilde hâlâ teselli vermeye çalışması büyük olanın canını yaktı.
"seninle görüntülü konuştuğumuz gün yüzümde gördüğün yaralar vardı ya, babam yapmıştı onları. yine seninle konuşurken duymuştu beni, öldürmeyecek ama daha beter edecek kadar dövmüştü. etmediği hakaret de kalmamıştı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ヤ reflections, hyunin.
Fanfictionşimdi, acı gibi görünen tüm acılar, o zaman, seni kaybetmenin yanında çıkacak acı olmaktan.