Gözlerimi tekrar araladığımda o acı hissi de gitmişti. Neler olduğunu anlamaya fırsat bulamadan vücuduma hücum eden o keskin acı tamamen kaybolmuştu, sadece midemde bir bulantı hissediyordum. Bulunduğum ortama gri bir hava hâkimdi, kirli fayanslar ise şimdilik görünürde olan tek şeydi. Ne yapacağımı düşünürken en azından sadece oturmanın hiçbir işe yaramayacağına karar verdim. Korkmama rağmen ayaklandım, neyle karşılaşacağımı bilmeden ağır adımlarla yürümeye başladım bir sonsuzluk gibi görünen fayanslı duvarlar arasında. Asansördeki kadının dedikleri üzerine düşünmeye çalışıyordum ama beynim uyuşmuş gibiydi, hiçbir şeye odaklanamıyordum. Karşı duvardaki fayanslar sanki ben yaklaştıkça uzaklaşıyordu. Ayağımdaki kirli ayakkabılar her adımımda biraz daha parçalanıyor, çıplak ayak tabanımın o pis fayanslara değmesine sebep oluyordu. Yürümeye devam ederken ara sıra ister istemez yerinde olmayan ayak ve el tırnaklarıma baktığım için midem daha da bulanmaya başlamıştı. Kafamı başka yere çevirdiğimde görüş alanıma giren fayanslar ise üzerlerine kusmak istememe sebep oluyordu.
'Normalde olsa...' diye düşünürken dank etti. Normal olan neydi ki? Şu an hissedebildiğim iki şey vardı; susuzluk, mide bulantısı. Eğer gerçekten ölüysem nasıl bunları hissedebilirdim ki? Bir oyunun içinde olmalıyım, evet, kesinlikle öyle. Belki de bunların hepsi vücudumu bu hâle getiren(ler)in işiydi? Bilmiyorum. Zihnim kocaman bir boşluktan ibaret ve ben ümitsizce teori üretmeye çalışıyorum.
•
Mide bulantısı yavaş yavaş vücudumu terk ederken hâlâ yürüyordum. Bacaklarım mola vermeden yürümeme rağmen asla ağrımıyordu ve bu durum artık korkutucu olmaya başlamıştı. En sonunda canıma tak etti, her yer aynıydı, hiçbir yere çıkamıyordum, kim bilir ne zamandır yürümeme rağmen görebildiğim tek şey şu iğrenç fayanslardı. Kendi kendime küfürler saydırırken yere oturdum, evet, sinebileceğim bir köşe bile yoktu ve fayansların ortasına oturuvermiştim. Her yerim açıktaydı, savunmasızdım, damarlarımda adrenalin ve korku kol geziyordu. Bir şey bulmak için yürüyordum ama ne bulmayı beklediğimi bile bilmiyordum. En azından yerimde durursam burada bulunması muhtemelen olan tehlikeli şeylere kendi adımlarımla gitmiş olmazdım.
Damağımdaki kuruluk kendini biraz daha belli edince kendimi tutamadım ve sinirden kıkırdadım. Tabii bu otuz yıldır sigara içen ellili yaşlarda bir adamın kıkırdaması gibiydi çünkü vücudumda su namına bir şey kalmamıştı. Oturduğum süre boyunca gri hava daha da yoğun hâle gelmişti, biraz uykulu hissediyordum.
Anlaşılan Tanrı henüz her şeyi alamamış...
Bir tarikata mı bulaşmıştım yoksa? Ne olmuştu da bu hâle gelmiştim? Acaba beni izliyor olabilirler miydi? Su verin bana diye yalvarsam bir işe yarar mıydı? Asıl garip olan şey bu düzeneği nasıl kurduklarıydı gerçi. Ben yaklaştıkça uzaklaşan duvarlar... Dünya çok büyük, bunun da teknolojisi yapılmış olabilir, değil mi? Lütfen öyle olsun. Ahiretin böyle bir yer olduğuna, özellikle de işkence görerek ölmüş olduğuma inanmak istemiyorum!
Biraz aklım kalsaydı içinde bulunduğum bu korkunç durumu daha fazla düşünürdüm ama zihinsel olarak o kadar yorgundum ki bu garip durum üzerine düşünmeye devam edersem kafayı sıyıracağıma emindim. Bu yüzden elimdeki en mantıklı sebebe inanmayı tercih ettim, tekin olmayan insanlara bulaşmıştım ve acı çekerek ölmemi istiyorlardı. Kafama aldığım bir darbeyle hafızamı kaybetmem mümkündü, vücudum onca şeyden sonra uyuşmuş ve şok hâli yüzünden acı hissetmemi engelliyor olabilirdi veya kendim uyuşturucu almış da olabilirdim. Ölü olmamdan çok daha mantıklı sebepler vardı elimde. Her biri kulağa korkunç geliyor ama hepsi de ölü olma fikrimden çok daha iyiydi çünkü en azından öldükten sonra huzura kavuşabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
raspafiestas,, hyunho
Fanfiction"Öteki tarafta ne var?" "Seni şu anki hâlinden daha beter edecek bir şey yok." Hyunjin, ölüm sayesinde yollarının kesiştiği yedi adamla bir yolculuğa başlar.