2

64 19 6
                                    

Biraz daha sohbet ettikten sonra asansör kapısı açılmıştı. Yine aynı fayanslar ve gri havayla karşılaşınca çıkmamak için direndim fakat Minho inatla dışarı çıkmamızı istedi, kapı üzerimize kapanırsa ne zaman açılacağını bilemeyeceğimizden bahsetti. Gördüğümüz her asansörde mola vermeye söz vermesini sağlayıp onunla birlikte asansörden çıktım, zaten yorulmuyordum ama lânet olasıca gri ve kirli görüntü canımı sıktığı için buradan olabildiğince kaçınmak istiyordum.

"Bence burada sadece fayanslı koridorlar yoktur. Türlü asansörler var, bazılarının düğmeleri var. Onlardan birine denk gelirsek başka katlara gitmeye çalışalım. Ben tek başıma korktuğum için hiç deneyemedim." iki kişi olursak ne yapabilirdik ki sanki?

"Bu dediğin aşırı riskli. Bir oyunun içinde değiliz, ceza çekiyoruz, burası muhtemelen henüz denk gelmediğimiz ve ne olduklarından habersiz olduğumuz şeylerle dolu. O düğmeler kim bilir nerelere çıkıyordur."

"Denemeden veya risk almadan burada çürüyüp gidecek misin?"

"Evet, öyle yapmayı planlıyorum." diye cevapladım, soğukkanlılığımdan ödün vermedim sanki asansörde gerçekleri öğrenince içim dışıma çıkana kadar ağlamamışım gibi.

Yanımda Minho varken bu yolculuk tek başıma yaptığımki kadar korkunç geçmiyordu. Yaralarıma bakmak öncesine kıyasla çok daha az aklıma geliyordu çünkü etrafımda onlardan başka odaklanabileceğim bir şey vardı. Minho soğuk birisiydi, ben konuşmadıkça o da pek konuşmuyordu, sürekli bir yerlere dalıyordu ama sorduğum tüm sorulara cevap veriyordu, bir cevabı olmadığındaysa en azından kendi fikrini söylüyordu. Henüz çok erkendi ama onunla karşılaştığım için mutluydum, bir nebze daha rahattım. Bu korkunç boşlukta tek başıma olmamak belki de burada başıma gelebilecek en iyi şeydi.

Bomboş ve sonsuzluğa uzanıyormuş gibi görünen koridorda yürürken hâlâ biz yaklaştıkça uzaklaşan bir duvar ve sadece göğün maviliğini gösteren pencere vardı, bu durum eskisi gibi sinir bozucuydu, ayrıca uzun süre karşıya bakarak yürüdüğümde başımın dönmesine sebep oluyordu. Fiziksel olarak yorulmasam da zihnim resmen harap olmuştu, artık sohbet edecek hâlimiz bile yoktu.

"Hiç hatırladığın şarkı var mı?" aniden sorduğu soruyka birlikte bakışlarını ona çevirdim, ağır adımlarla beni arkadan takip ediyordu. Bir süre durup bana yetişmesini bekledim, onu doğru duyup duymadığımdan emin olamadım çünkü hep düz şeyler sorardı.

"Hiç hatırladığım şarkı var mı?" şaşkınlıkla sordum, böyle bir soru beklemiyordum açıkçası, özellikle böyle bir durumun içerisindeyken.

"Yani hiç bilinçaltına kazınmış bir şarkı hatırlıyor musun, sözleriyle falan?"

"Ben daha kendimi hatırlamıyorum, ne şarkısı?"

"Anısı olan şarkılar sende bir şeyler uyandırabilir. Sonuçta şu an hafızan değil de saf ruhun var, dolayısıyla şarkıları hatırlaman daha mümkün. Onlar insanın ruhuna kazınır."

"Hatırlarsam söylerim." onu geçiştirdiğimi fark etmemiş olacak ki bilmiş bir şekilde gülümsedi ve eliyle omzumu ovuşturdu. Ne sıkıcı bir adamsın sen yahu Minho.

"Ben şarkıları çok severmişim mesela." nazik bir tavırla söylediği bu sözleri nedense içimi burktu. Gözlerinde bu sefer hüzün yerine özlem vardı. Geçmişini yad ettiğini anlamıştım, sesinde bile o duygu saklıydı. Hayatını tamamen olmasa da az çok hatırlıyordu ve onun hikâyelerini dinlemek hoşuma gidiyordu ama anlatması için onu zorlayamazdım, bu yüzden sadece sessiz kalmayı tercih ettim. Yine bir yerlere daldığında ise onu rahatsız etmemeyi tercih ettim, hangi şarkıları hatırladığını ona sonrasında sorabilir ve hatta bazılarını mırıldanmasını rica edebilirdim. Şimdilik onu güzel anılarıyla baş başa bırakmam gerekiyordu çünkü çoğunlukla somurtan bu genç adam şu an çok güzel gülüyordu. O kadar güzel gülüyordu ki benim bile ağlanacak hâlime gülesim gelmişti, gülmek bulaşıcı sanırım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: 7 days ago ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

raspafiestas,, hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin