"İşe başlarsam eğer," diyorum gülerek. Evdeyiz, evimizde. "Ya da hani loto bana çıkar falan zengin olursam,"
"Ee?" Diyor sakince. O gün biraz daha durgun. Kendi köşesinde, elinde eskiz defteri ile oturuyor. Keşke şu an benim yerimde olup kendini çizebilse.
"İlk işim buranın mutfağını yaptırmak olacak. Burada yatarım zaten. Tuvalet banyoda hallettik mi tamam."
Gözlüklerinin üzerinden bana bakıyor. "Tuvalet dışarıda yalnız."
"Tamam, veririz bir çeki düzen." Diyorum kendimden çok emin bir şekilde. Zaten oldum olası gerçekleşmeyecek hayaller peşindeydim ben. Bunlar güzel, zararsız hayaller. Ah Tanrım, nasıl da yanılıyorum. Hiçte zararsız değiller.
"Aynen," dedi bana bakmadan. "Geçenki yılanda alttan sakso çeker." Kendi dediğine kesinlikle gülmedi, ama ben ufak bir kahkaha bahşettim ona.
Kahkaham durulduğunda bana soran gözlerle baktığını gördüm.
"Eve gitmek istemiyorum." dedim.
Kurduğum cümle ve söylemek istediğim şey arasındaki uçuruma bütün bir insanlığı sığdırabilirdim.
Ama o anladı. O hep anlar.
Derin bir nefes verdi. Ben ise oturduğum yerde gözlerimi kapattım. Eşyalarını topladığını duyuyordum. "Gidiyorum." Dedi. Tepki vermedim.
En son, çıkarken. Yanımda durdu, başımda dikildi. Parmak uçları narince yüzüme değdi. En ufak bir temasında iç çekiyordum, bunu çok sonradan fark ettim. Bana sarıldı, ben de kollarımı ona sardım. Bu küçüklüğümüzden bu yana gelen ufak bir sessiz anlaşmaydı. Burası bizim güvenli yerimizdi ve dışarı çıkınca ne olacağını bilemezdik. Bu sebeple küçükken, küs kaldığımız bir dönemin sonunu ne yaşanırsa yaşansın evden sarılmadan çıkmayacağız olarak bitirmiştik. Sonra ne ben tepki verdim, ne de o tek bir kelime etti. Gitti.
Eve gitmek istemiyorum. Annemin, babamın, kardeşimin suratına bakmak istemiyorum. Çünkü usul usul yanıyorum. Onların karşısında, suçluluk duygumdan sakince yanıyor, delicesine tutuşuyorum. Ama sen, senin karşında ne yaşadığımı ben de bilmiyorum. Ateşimi harlıyor musun, yoksa büyük bir deniz olup bütün alevlerimi benden mi saklıyorsun anlamıyorum.
Boğuluyorum, denizinde usulca, sessizce boğuluyorum. Şikayetim yok, senin olduğu müddetçe denizi de seviyorum. Deniz de beni seviyor, biliyorum.
Sana anlatamadığım, bir kez olsun dudaklarımdan çıkmayacak sözcükleri ne de güzel iliştiriyorum araya. Keşke görebilsen, görebilsen ama hiç bilmesen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
on sekiz
Short Storyİlk yazı denemelerimden birisiydi. Pek hoşuma gitmiyor olsa da , artık, anısı için yayından kaldırmıyorum. "On sekiz, on sekiz yaşına girecekti. Dizlerimde uzanıyor, uyuyor şu an. Ellerim, bütün vücudum titriyor. Saçlarını okşamak istiyorum, hayranı...