Güneş ışığı uzun bir süre gözlerime hücum ederken artık bu beni olduğunca rahatsız etmişti. Gözlerimi yavaşça aralayıp kısık gözlerimle etrafa bakındım. Yerimden doğrulurken kendime gelmeye çalıştım uzun bir süre.
"Günaydın bana."
Her sabah yaptığım gibi kendime günaydın diyerek yataktan kalktım. Yatağımdan dolabıma ilerlerken kapım bir kaç kez tıklatılmıştı.
"Kimsiniz?"
Bu haldeyken birinin beni böyle görmesi Türkler için ayıplıktı. Özellikle bir kadınsa yanlış anlaşılma olasılığı çok yüksekti.
"Şehzade Korkut."
Sesi anlamsızca yine rahatlamama neden olurken kendi kendime gülümsedim.
"Girebilirsiniz."
Kapıyı açarak odaya giren şehzade beni baştan aşağı süzerken dolabımdan giyecek kıyafetlerimi aldım.
"Şehzadem, izninizle üzerimi giyinmek isterim."
"Tabii, buyurun."
Odada bulunan banyoya girip kıyafetlerimi askılığa astım. Üzerimdeki geceliği çıkartıp beyaz gömleğimi giyindim. Kumaş siyah pantolonu da ince bacaklarımdan geçirerek gömleği pantolonun içine sakladım.
"Çabuk olun bay Louis, kahvaltıyı dışarıda yapacağız."
Heyecanla korsemi belime oturturken ipliklerini sıkılaştırmaya çalıştım. Elimden geldiğince sıkılaştırdıktan sonra bağlayarak dışarı çıktım.
"Hazır mısınız bay Louis?"
Hazır değildim şehzadem, korse belimden düştü düşecekti çünkü.
"Şehzadem sizden bir ricam vardır."
"Tabii, buyurun bay Louis."
Ona arkamı dönerek korsenin ipliklerini gösterdim.
"Rica etsem korsemi sıkılaştırıp bağlar mısınız?"
Oda sessizliğe bürünürken sanırım yaptığım şey yanlıştı. Aferin Louis, sanırım yanlış anlaşıldın.
Arkamı dönecek iken belimde hissettiğim parmaklar buna mani oldu. Korsenin üzerinde gezinen parmakları yarım yamalak bağladığım ipi çözmüştü. Korseyi sıkılaştırırken olabildiğince olmayan göbeğimi içime çektim. Korseyi istediğim biçimde sıkılaştırtırdığın da bağlayarak geri çekildi.
"Beliniz çok ince bay Louis."
Gülümseyerek odada bulunan büyük aynaya baktım. Hazırdım bence? Dağınık saçlarımı ortadan ikiye ayırırken panikle şehzadeye döndüm.
"Şehzadem size bir sorum vardır."
Gözleri kısılırken devam etmem adına başını salladı.
"Buraya geldiğimden beridir bütün erkeklerin başında kırmızı bir şapka var. Bu kırmızı şapkanın bir anlamı var mıdır? Burası hakkında o kadar fazla şey bilmiyorum, okuduklarım ve duyduklarım ise bana yetersizdir."
Konuşmam ona karşı komik gelmiş olmalıydı ki müşfik bir kahkaha atmıştı.
"Kırmızı şapka mı?"
Bir kez daha gülerken kaşlarım belli belirsiz çatılmıştı. Ne vardı ki? Sadece merak ettiğim şeyi soruyorum.
"Kırmızı şapka değil, fes o. Müslümanlar takar çoğunlukla. İkinci Mahmut döneminden bu yana yaygınlaşmıştır."
Şapka değil, fes.
"Teşekkür ederim açıkladığınız için. Peki bende takabilir miyim?"
Hoş bir görünümü vardı. Giymemde bir sakıncası umarım yoktur...