Hava kararmaya yakın, hafif karanlık. Böyle açık ama karanlık gibi. Şelalenin yanında, şehzadem ile beraber. Yanımızda getirdiğimiz atıştırmalıklar ve çay. Hafif bir esinti var ama üşütmüyor, aksine bedeni ısıtıyor ve rahatlatıyor.
"Bana aşktan bahsedin şehzadem..."
İlk kez konuştum. Uzun bir süreden beridir burada ilk kez konuşuyordum. Susmuştuk. Konuşacak bir şeyimiz yoktu. Yakın değildik birbirimize, mesafeler vardı aramızda. Yanımda ama uzağımda gibiydi.
"Aşk..."
Çayından bir yudum almış ve etrafına bakınmıştı. Aşk, dedi. Neydi bu aşk? Aşkın ne olduğunu ondan duymak istedim. Anlamsızca bana aşkı anlatsın istedim.
Konuşacak bir konu bulamazken aşktan bahsetmesini istemiştim. İnsanları dinlemeyi severdim. Başkalarının duygu ve düşüncelerini hep merak eden bir insan olmuşumdur. Şimdi de bir merak içerisindeyim. Lakin bu merakım çok üst düzey bir meraktı. Nasıl anlatsam bilmem, sadece onun düşüncelerini daha fazla merak ediyordum.
"Birini sevmek desem kısaca?"
Yanlış, aşk ve sevgi çok farklıydı.
"Yanılıyorsunuz şehzadem."
Elindeki fincanı bıraktı. Bütün odağını bana çevirdi.
"Bana aşktan bahsedin bay Louis..."
"Aşk..."
Devamı gelmedi. Aşk benim için çok fazla şeyi anlatmıyordu.
"Aşkın ne olduğunu sizden öğrenmek isterim şehzadem."
Uzun uzun inceledi yüzümü. Bu meraklı halime çoktan alışmış olmalıydı. Neredeyse bir hafta geçmişti Payitaht'ta. Buraya onunla bir hafta önce gelmiştik.
Bakışlarımdan dolayı bir kaç saniye sonra öksürmüş ve gözlerini kaçırmıştı.
"Ben aşkı size şöyle tanımlamak isterim: insan bir göze bile aşık olur, bir gülüşe bile aşık olur, hareketlerine bile aşık olur. Görünce bakakalırsın, göremeyince ararsın. Onu görünce dilin tutulur, konuşamazsın. Aşk benim için çok şeyi ifade eder. Aşkı size bu kadar anltabildim, kusuruma bakmayın. Ben aşkı daha önce tatmamış birisiyim, sadece okuduklarımla yetinirim."
Demiş, ve gözlerim önüne düşen bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırmıştı. Yutkunarak önüme döndüm. Bakmamaya çalıştım ama bana yaklaşıp yüzüme eğildi.
"Konuşmayacak mısınız?"
Öylece baktım gözlerine. Koyu kahve gözlerine baktım. Derinlerde bir şeyler aradım. Bir acı, mutluluk, özlem. Bir şeyler aradım ama bulamadım. Duygusuz ve boştu gözleri. Bir şeyler yok gibiydi gözlerinde.
"Bana aşktan bahsedin bay Louis. Aşk sizin için nedir?"
Gözlerimi kaçırdım, bir müddet sessiz kalmayı tercih ettim.
"Aşk, sevipte kavuşamamaktır benim için. Böyle aşık olursun, çok seversin. Aşık olursun, ellerin titrer, heyecanlanırsın, saçmalarsın, bazen üzülürsün, bazen ağlarsın. Aşk, acının en tatlı tebessümüdür. Tatlı bir aşkın sonucu hep aynıdır, acı. Acıyı sembolize eder aşk. Sevipte kavuşamamak acıdır, sevdiğini başkasıyla görmek acıdır. Acıtır, kanatır, ama her şeyin sonunda seni güçlü kılar. Eğer acıyla savaşırsan kazanırsın. Lakin savaşamazsan o tatlı diye bildiğin aşkın ateşinde kavrulursun. Yani aşk benim için sadece acıdır."
Dikkatli bir şekilde beni dinlemişti. Konuşmam biterken çayımdan bir yudum daha alarak fincanı kenara bıraktım.
"Aşkın kötü tarafını anlattınız bay Louis. Aşk, sandığımızdan daha güzel bir duygudur. Ya ben anlatamadım, ya siz anlamadınız. Eğer aşkın ne olduğunu bilmek isterseniz okumanız adına size aşk kitapları verebilirim."