ÇONAŞ'KİMİ / 1

265 80 239
                                    


Sevdamla, şiirimle, tarihimle geldim sizlere. En sevdiğim yolla, kelâmımla geldim. Umarım beğenir, yüreğinizde yer verirsiniz.

Başlayalım o zaman :)

.
.
.

Tanrı, bazı ruhları bir kez tanıştırmaz. Tanışır tanışmaz kanımızın ısındığı insanları, çok öncelerden tanıyoruzdur aslında. Asırlar vardır bazı tanışmaların arasında. Ve bedenler teferruattır. İnsanı insan kılan ruhtur. Ruh güzelse güzeldir yüz, ruh narinse incedir akıldan geçen. Ve yine ruhtur kişioğullarını birbirine bağlayan. İşte bu yüzden bazı ruhlar evvelden aşinadır birbirine. Bazı yazgılar, asırlar öncesinden yaşanmıştır ve tekrar eder kendisini. Bazı hayatlar, birkaç kez yaşanırlar.

İşte onlar da öyleydi. En azından Gökçe, Timur'u çok öncelerden tanıdığına inanıyordu. Kadın, kendisine kendisinden bile daha yakın gelen adama yürekten ve ruhundan gelen bir sevgiyle bağlıydı. Fakat adam bunu görmüyor, üstelik yüreğinde başka bir kadını taşıyordu. Gökçe, Timur'u her gördüğünde sesini her duyduğunda onun Zehra'ya olan aklına düşüp gözlerinin dolmasına sebep oluyordu. Timur ise Zehra'yı evleneceği kadın olarak görüyor, başı üzerinden bir an olsun indirmiyordu.

24. yaşının sonlarını yaşarken mesleğinde henüz çok yeni olmasına rağmen adını adliye koridorlarına yazdırmıştı Gökçe. Simsiyah dalgalı saçlara, hafif çekik gözler ve belirgin dudaklara sahipti. Yüz hatları, tam bir Türk kadını olduğunu söylüyordu bakanlara. Sürekli çatık kaşları ise bu yaşına dek yaşadığı ve aştığı şeyleri sergiler gibiydi. Herkesin gördüğü sert karakterinin altında yatan kız çocuğunu çok az kişi bilirdi.

24 koca sene çatık kaşlar ile yaşadıktan sonra, nereden tanıdığını dahi hatırlamadığı dostuyla yüreğine aşk düşmüş ve yüzünde kocaman bir gülümseme yer edinmişti. Timur'un gönlünün onda olmaması moralini yerle bir etse de varlığını bile bir mutluluk sebebi görüp mutlu oluyordu.

Hâkim ve heyetini başı ile selamlayıp çıktı mahkeme salonundan. Onun için sıradanlaşan bir durumdu artık boşanmalar, yıkılan onlarca aileden sonra çok normal gelmeye başlamıştı. Biten yüzlerce aşka şahit olduktan sonra kendine sadece şunu söylüyordu; sevmek ile birliktelik yaşamak kesinlikle aynı şeyler değil. Kaktüsü seviyorsun diye ona sarılıp uyuyamazsın. Bazı sevgiler mesafeyle güzelleşir. Her sevgi yakından gösterilmez.

Bu düşüncelerle adliyenin merdivenlerinden indi, eline aldığı telefonu kulağına götürdü ve çağrının cevaplanmasını bekledi. Alıştığı gibi, Timur çağrısına dönmemişti.

'' Şu telefonu bir aradığımda açsan kurban keseceğim. ''

Kendi kendine söylediği bu cümleden sonra onun hiçbir şeyi olduğunu, bu yüzden her çağrısına dönme zorunluluğu olmadığını kendisine hatırlatıp yoluna devam etti.

Çünkü böyleydi onun sevdası, dostu olan adamdan hiç beklentisi yokmuş gibi davranıp yüreğinin içine dünyalar kadar umudu sığdırabiliyordu.

....

''Zehra ne alakası var ?''

''Çok var alakası. Saçma sapan şarkılar dinliyorsun, insanlar ayrıldığımızı veya beni sevmediğini düşünüyorlar. Sevgilisi olan insan dinler mi öyle şeyleri.''

Timur sabır dileklerini sunuyordu Tanrıya. Sevdiği kadının kalbini kırmaktan korkuyordu ama Zehra onu zorladıkça zorluyor, sabrının son demlerine getiriyordu.

''Güzelim türkü dinliyorum ben türkü. Seni sevmediğimden değil, türküleri sevdiğimden dinliyorum. Sivaslıyım kızım ben. Ne dinleyeyim başka?''

ÇONAŞ'KİMİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin