~İ K İ~

153 2 0
                                    

Kaynayan suyu termosuma doldurdum. Soğuk havada sıcak bir kahve hem ellerimi ısıtıyordu hem de içimi. Üzerime şişme montumu giydim çantamı sırtıma takıp telefonumu anahtarlarımı bir elime, termosumu bir elime almıştım ki koridordan miyavlayarak gelen Sun'u gördüm. Melek yine Sun'a mama koymadan gitmişti. Ya da dün gece hiç gelmemişti. Ben de ders saatime kadar odamdaydım. Sun'u hatırlamamıştım.
 
Sun bizim 2 yaşındaki güzel sarman kızımızdı. Hem güneş gibi tüyleri vardı hem içimizi ısıtıyordu hem de bize sunulmuş güzel bir hediyeydi.

Elimdekileri hızlıca yere bırakıp mamasını doldurdum. Başının üstüne küçük bir öpücük kondurdum.Aynı telaşla ellerimi tekrar doldurup holdeki aynadan son bir kez kendime baktım. siyah küt ve düz saçlarımı beyaz bir bereyle kapatmıştım. Yeşil gözlerimin üzerine ince bir eyeliner sürmüştüm. Bileğimde biten postallarım, siyah bir taytım, gri bir sweatshirtüm vardı üzerimde. Evden çıktım. Kapıyı kilitleyip anahtarlarımla telefonumu çantama koyarak yürümeye başladım. Buz gibiydi hava. Ama tabii otobüse binmek için koşmam lazımdı ve bu sayede ısınıyordum. Ne hoş bir kombinasyon (!)

Durağa otobüsle aynı anda ulaştıktan sonra çantamın içinde bunaltıcı bir telaşla otobüs kartımı aradım. Bir yandan çantamı kurcalamak, bir yandan termosumu tutmak, bir yandan da otobüse binmek gerçekten sinir bozucuydu. Sonunda çantamın en dibindeki kartıma ulaşıp kartımı bastım. Cam kenarında tek kişilik boş olan koltuğa oturdum. Dün gece yağan kar erimişti neredeyse. Ama bu doğal bir şekilde değil, şehrin kalabalığıyla ilgiliydi. 

Rahat bir nefes aldığımda kampüsün önündeydim. Saate baktım, dersimin başlamasına daha vardı. Bütün telaş boşunaydı yani. Gerçi telaşlanmasam yetişemezdim büyük ihtimalle.
Zaten hep böyle olmaz mıydı?

Koşarak gittiğin yere erken varırdın, yürüsen yetişemezdin. Hayat bir türlü ortasını sunmazdı sana.

Telefonumu çıkarıp Melek'i aradım. 3. çalıştan sonra açtı.
"Efendim Rüya?"
"Nerdesin kızım, sınıfta mısın?"
"Yok indim metrodan şimdi yürüyorum."
"İyi, sınıftaysan gel de sigara içelim diyecektim. Ben yakıyorum o zaman?"
"Tamam ben içtim zaten."
"Görüşürüz o zaman?"

Cevabını beklemeden kapattım telefonu. Kim bilir neredeydi, ne zamandır oradaydı, eve gelmiş miydi gece... Çantamdan sigaramı çıkarıp yaktım. Melek ortaokuldan arkadaşımdı. Annesi de babası da doktordu. Kendi kızlarının da doktor olması onların hayaliydi. Melek zaten zeki bir kızdı. Çok zorlanmadı üniversiteyi kazanırken. Ama Melek aslında müzisyen olmak istiyordu.  Çok güzel piyano çalıyordu, keman ve gitar çalmayı biliyordu, sesi de çok güzeldi. Sanat onun dünyasını oluşturuyordu. Üniversite dışında beste yapıp şarkı söylediği bir grubu vardı. Melek'le birlikte toplam 5 kişiydiler. Emir, Kaya, Caner ve İlknur vardı grupta. Onları çok tanımıyordum, bu yüzden endişeleniyordum normal olarak Melek için. Ailesinin de bu gruptan haberi yoktu. Bilseler üniversitesini İzmir'e aldırırlardı. Zaten dediğim gibi; doktor olmak ailesinin hayaliydi, Melek'in değil. Hani şu ailelerin meşhur lafı,
"Biz sana yapma demiyoruz. Yap yine yapacaksan ama hobi olarak yap." Ailesi, Melek'in kendi hayaliyle ailesinin hayali arasında tüm enerjisini harcadığını bilseler bu cümleyi de söylemezlerdi ya, neyse.

Sigaramı yere atıp ayakkabımla ezerken Melek'i gördüm karşımda. Üstünde kabanı, altında dar bir kot vardı. Bir koluna gitarını asmıştı, diğer kolunda çantası. Yüzünde her zaman yaptığı koyu makyajı, bordo renk rujuyla gotik bir havası vardı. Burnunda septumu, boynunda ise bir hevesle yaptırdığı sonradan aynada saatlerce "off, çok mu aşırı duruyor acaba?" diye kendi kendini darladığı zamanla da alışıp unuttuğu kuru kafalı kelebek dövmesiyle hiç de doktor olma hayaliyle yanıp tutuşan bir öğrenci gibi durmuyordu zaten.  Beni görünce rahat bir nefes verip gülümsedi. Bana hızlıca sarılıp,
"Of o kadar yoruldum ki, anlatamam. Hadi sınıfa geçelim. Dondum zaten hava buz gibi." Dedi.
"Nasıl geçti?"
Okula doğru ilerlerken konuşmaya devam ettik.
"Aman bildiğin gibi işte. Yoruldum. Bi de şimdi derse gireceğim. Bizimkilere söyledim artık. Haftaya çalışacağız. Bu haftasonu sınavlara çalışacağım. İnsan bu kadar yoğun olunca zulüm oluyor bir süre sonra."
"Dün gece eve geldin mi sen? Yoksa yine Kaya'da mı kaldın?" Gözlerimi kısarak baktım yüzüne.
"Çok çalıştık yorulduk zaten. E bu gün de sabahtan yine buluşacaktık, hiç eve geçmekle uğraşma dedi Kaya. Ben de-"
"Sevgili misiniz?"
"Ne! Saçmalama kızım ya arkadaşız niye anlamıyorsun sen?"
"Ya hadi hadi itiraf et Melek hoşlanıyorsun işte."
"Rüya, yorma beni. Evet zamanında bir şeyler oldu ona karşı ama o konu kapandı. Müzik grubumuz var bizim. Böyle konularla herşeyi mahvedemeyiz."
"O konu kapanmadı, Kaya kapattı direkt o konuyu."
"Sevgilisi vardı çünkü."
İmali bir şekilde
"Ama artık yok?" Diyerek güldüm.
"Tamam hadi yeter dalga geçtiğin konuşuruz sonra. Sınıfa çıkalım da bi."
"Öyle olsun. Dersleri aksatma da sen. Son senemiz bak. Bitsin bi, sonra bakarsın keyfine, hayallerine, Kaya'na." güldüm.
"Ya sanki annemler bırakır mı? Bu sefer de işe girmemi isteyecekler falan. Yine başlayacaklar yüzdün yüzdün kuyruğuna geldin boşuna mı okudun o kadar laflarına. Ben bu sefer onlara ayak uyduramam ama. Valla hiç kusura bakmasınlar."
Sınıfa girdik. Ders başlamak üzereydi. 

-IM-POSSIBLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin