Yüzüme doğan gün ışığı ile değil, faytonun tekerlek sesleri ile uyanmıştım derin uykumdan. Hemen yatağımdan kalktım ve pencerenin önüne dikildim. Arabacı, faytonu durdurmuştu. Arabadan önce babam, ardından 1 kadın ve 2 kız inmişti. Arabadan inen kadın; uzun, kabarık kırmızı etekli, üst kısmı da beyaz dantelli bir tuvalet giymişti. Grileşmeye başlayan siyah saçlarını, beyaz dantelli şapkası süslüyordu. Yanında gelen iki kızdan birisi tombul idi. Giydiği mor elbisesini arabadan inerken tutmakta zorlanan bu kızın, kıvırcık siyah saçları vardı. Diğer kız ise ona nazaran çok zayıftı. Turuncu renkli bir elbise giymiş, kızıl saçlarını açık bırakarak çiçek desenli tokalar ile süslemişti. Hepsi birden eve doğru yürüdüler ve kapıyı çaldılar.
Açılan kapıdan geçen bu misafirleri görmek için hemen yerimden ayrıldım ve uzun, kabarık pembe etekli üst kısmı da boncuklar ve simlerle süslü pembe tuvaletimi giydim. Uzun, sarı, dalgalı saçlarımı bir taç yardımı ile düzelttikten sonra aşağıya indim. Babam, beni karşısında gördüğünde;daha önce onun gözlerinde hiç görmediğim bir ifade vardı. Bu ifadenin adını bilmiyordum. Aman her şey bozulmasın gibi bir ifade ile bakıyordu yüzüme. Yaptığı evlilikten memnun olduğu, gamzeler açan yanaklarından anlaşılıyordu. Babam ellerimden tutarak "Bak Tremaine, bu da benim kızım. İsmi Cinderella" dedi. Karşımdaki kadın, son derece sevecen bir ifade ile karşılamıştı beni. Ellerimden tuttu, gözlerimin içine bakarak, "Merhaba Cinderella. Ben Tremaine, artık senin annenim. Sana ihtiyaç duyduğun tüm sevgi ve şefkati vermek için geldim buraya" dedi ve bana sarıldı. Sonra yanındaki kızlarını göstererek, "Bunlar benim kızlarım." Diye kızlarını tanıştırdı. Tombul olanın adı Drizella, zayıf olan ise Anastasia idi.
Tanışma kısmı bittikten sonra, hep beraber içeri girdik. Kızlar ve anneleri çok iyiydiler. Özellikle kızlar, odama çıktıklarında etrafa hayran hayran bakmışlar ve odama, kıyafetlerime iltifatlar yağdırıp durmuşlardı. Yeni ailemiz ile yenilen keyifli bir akşam yemeğinden sonra, kızlar için alt kattaki oda hazırlanmıştı. Bu odada; iki yatak, iki dolap, ayna, kütüphane vardı. Cici annem için ise, tabi ki babamın odası hazırlanmıştı. Annemden başka bir kadının bu odaya gireceği gerçeği her ne kadar yüreğimi sızlatsa da sahip olduğum yeni aileye alışmaya çalışıyordum.
Günler günleri kovalamış, bahar tüm güzelliği ile kapımıza gelip dayanmıştı. Bahçemizdeki kiraz ağaçları adeta bir gelin kılığına girmişler, evlatları olan kirazları kucaklarına alacağı günleri bekliyorlardı. Biz ise, birbirimize iyice alışmıştık. Gerçi, daha iki ay olmuştu cici annem ile kız kardeşlerimin buraya geleli.Ama bu iki aylık süre bizi kaynaştırmaya yetmişti. Kendimi artık bu kocaman evin büyük duvarları arasında yalnız hissetmiyordum. Mutlu ve eğlenceli bir kahvaltıdan sonra, babamı yolcu etmek üzere evin kapısının önüne doğru yürüyorduk. Babam yürürken bana sarılmış ve etrafına bakarak av için eksik bir şey kalıp kalmadığı hususunda çalışanlara talimat veriyordu. Bu, ondan ayrı kalacağımız ilk av gezisi değildi. Ama içimde garip bir hüzün vardı. Halbuki olmamalıydı. Çünkü bu sefer yalnız kalmayacaktım. Cici annem ve kardeşlerim vardı. Ama dedim ya... Tarifi imkansız bir üzüntü içerisindeydi yüreğimin en derin köşesi.
Babam bana sarılmış, "Merak etme minik kelebeğim. İki gün sonra döneceğim. Annen ve kız kardeşlerin ile birlikte beni bekle tamam mı bir tanem?" demişti. Ben de ona sarıldım. Beni merak etmemesini, iki gün sonra ona harika bir çilekli pasta yapacağımı söyledim. Babam gülümsedi. Yanaklarımdan öptü ve faytona binerek uzaklaştı, beni yeni ailem ile baş başa bırakarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cindercula
FantasyGözlerini satırlarımda gezdiren değerli okuyucu, merhaba. Cinderella hikayesine yeni bir soluk getirmek istedim. Cinderella hikayesini bilirsin. Hani; Cinderella baloya gitmek ister, ama üvey annesi ve üvey kardeşleri onu götürmek istemezler. O zama...