Gözlerimin içine bakarak onunkine nazaran küçücük olan elimi büyük avucunun arasına aldığı gibi jileti avucumun içinde gezdirdi. Ve bir anda jiletin keskinliği etime battığında gözümü kırpmadan ona baktım.
"Ufak acı?" diye alayla sorduğumda kafasın...
Saçmalıklardan arındırıp mantık çerçevesinde tekrardan karşınızdayım. Bir çok kopukluk ve tarih sorunlarını gidererek daha iyi bölümlerle döndüm. Sanki daha önce hiç okumamış gibi tekrardan okuyup yorum yaparsanız çok sevinirim.
(Düzenlemelerde ufak değişiklikler olmuştur.)
İyi okumalar💋
insta, purqlepie
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Bölüm şarkımız; Linkin Park, numb
+120 oy, +250 yorum
🌖
Günümüz, 22 Mayıs 2021 Fransa LİSA SHARAPOVAJEON
Sıkıntı her yerden baş gösteriyordu lakin çözebilmek o kadar da kolay değildi. İçimdeki sıkıntıyı tarif edecek bir şeyim de yoktu. Sadece geçmesi için içimi ferah tutmak adına derin nefesler almaya çalışıyordum.
İnsan içindeki sıkıntıyı nasıl giderirdi? Gideremezdi sanırım. Çünkü nefes almak bile beni rahatlatmıyor aksine daha çok boğuyordu. Sıkıntı bütün vücudumu esiri altına alırken beraberinde nefesimi de kesiyordu.
Her ne kadar bana canlı konum göndermesini söylemiş olsam da asla beni dinlemiyor ve 'Endişelenme.' diyordu. Endişelenmemem için bir sebep yoktu lakin endişelenmem için binlerce sebep sayabilirdim. Başta da katil olmasını ve peşindeki düşmanlarını gösterebilirdim.
Elimde telefonumla yere göçük bir şekilde özel olarak tasarlanmış salondaki koltuklardan L biçimde olana ayaklarımı uzatarak yerleşmiştim. Hala bir umut canlı konum atar diye bekliyor ve telefon ekranının kararmaması adına arada bir ekrana dokunup duruyordum. Ama o da en az benim kadar inatçıydı ve o konumu kesinlikle göndermeyecekti.
Evin çalışanı olan Jisoo üst kat dışındaki her yeri temizlemesinin ardından evden ayrılmıştı. Yatılı kalmıyordu. Ve bu akşam için yemek yaptırmamıştım. Jeon'un davet edilmiş olduğu büyük bir organizasyon vardı ve oraya katılacaktık sanırım. Eğer Jeon gelebilirse tabi.
Gözlerim oturduğum yerde yavaş yavaş ağırlaşmaya başlamıştı bile. O kadar şeyden sonra hala nasıl oluyordu da onun için endişelenirken buluyordum kendimi bilmiyordum. O kadar şeye rağmen hala kalbime söz geçiremeyişimi de anlamıyordum. Seviyordum. Yapacak bir şey yoktu.
Gözlerim tam kapanmak üzereyken kapı açılma sesini duymamla hızla oturduğum yerden kalkarak arka çaprazıma döndürdüm siyaha çalan kahve harelerimi ve kapının önündeki bedene baktım. İçeriye Jeon girmemişti. İçeriye Sebastian girmişti, onun benim için özellikle tutmuş olduğu özel korumam.