YARDIM

37 0 0
                                    

Bedenim havada hızla sarsılırken yüzüme dondurucu soğuk vururyordu. Zihnimi kısa bir anlığına yokladım ve hiç bu kadar üşüdüğümü hatırlamıyodum. Sanki somut birşeymişcesine bedenim de dahil olmak üzere yüzüme nefes kesici soğuk çarpıyordu ve canımı acıtıyordu. Acıyı sevmezdim karanlığı yok oluşu gerçekleri acımasızlığı adaletsizliği ve belkide akla gelebilecek bütün kötülükleri temsil ederdi. Ne kadar kendime gelmiş olsam da gözlerimi ebedi karanlıktan kurtarmayı bir türlü becerememem çok ayrı bi boyuttu. Biri beni taşıyor muydu? Kim olabilirdi ki o sokakta benden başka kimse yoktu. Ha tabi beni umursamayan adam haricinde aslında belkide çocuktu karanlıktan seçememiştim ama boyu oldukça uzundu. En sonunda gözlerime hakimiyet kurmayı başarabildim ve hafifçe araladım. Evet biri beni taşıyordu belkide azraildi bu ölüme götürüyordu. Hep filmlerde kara şeyler giyer ve ölüyü taşır ya hani ... Tamam bu durumda saçmalamak yapmam gereken en son şeydi. Ama bunu birde gel benim bu beynime anlat. Gözlerimi tamamen açtığımda gördüğüm simsiyah bir gökyüzüydü. Kafamı kaldırıp beni taşıyan güçlü ellerin sahibine bakmak istemiştim fakat bunu yapamıcağım ortadaydı. Henüz o kadar gücü kendimde bulmuyordum. Durmuştuk. Neden durmuştuk ki beni bırakıcakmıydı burda ? Belkide çok paranoyakça davranıyordum. Beynimi susturup kendimi akışa bırakmaya karar verdim. Ve araba kapısı açılma sesi boş sokaklarda yankılandı. Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Belki kendimi bu adama emanet ederek daha büyük bir riske giriyodum ama şuan ölmek istemediğim çok büyük bir gerçekti ve bunu hiçbişey değistiremezdi. Bu kadar erken ölümü kabullenmek istemiyordum. Arabaya sert bi şekilde beni atınca öküz diye bağırasım geldi ama tanımadığım ve bana yardım eden birine bunu diyerek riske giremezdim. Hiç zaman kaybetmeden kapı kapandı. Öndeki sürücü koltuğundaki kapı açıldı ve kapanmasıyla arasında üç saniye bile fark yoktu nerdeyse. Ama yinede içeriye soğuğun girmesine yetmişti. Acaba bu kadar atik davranmak için çok mu çaba sarf ediyordu? Tam konuşmak için ağzımı açtığımda torpidodan beyaz bi bez parçası çıkarıp sert bi şekilde torpidoyu geri kapattı ve bezi bana doğru fırlattı. Neye uğradığımı şaşırırken koltuktan destek alarak yavaşça doğruldum. Dikiz aynasından boş gözlerle ona bakarken oda gözlerini dikiz aynasına dikti. Dolaylı yoldan da olsa göz göze gelmistik ama karanlık o kadar yoğundu ki gözlerinin rengi belli olmuyordu. Gözlerini yeniden yola dikti ve sinirli bi ses tonuyla konuşmaya başladı ilk defa sesini duyuyordum fakat sanki kendimi başka bi boyuttaymış gibi hissettiğimden herşey boş geliyordu.
"Bandajı kafana sar."
"Neden?"
"Arabamda kan kaybından geberip gitmeni istemiyorum katil damgası yemek için daha çok erken"
Cevap verme ihtiyacı duymadan koltuğun diğer ucundan duran bandaja uzandım ve kafama sarmaya başladım ama bez yaranın üstüne geldiği an kendimi tutamadım ve acıyla inledim gözlerimi açtığımdan beri adam akıllı pek bişey hissettiğim söylenemezdi ama bu acı baş ağrımı ortaya çıkarmaya yetti. Ama acıya aldırmadan sıkıca sardım dediği gibi kan kaybından geberip gitmek istemiyordum. İşim bittiğinde kanlı ellerime baktım kandan nefret ederdim her damlasında insanın hayatından giderdi. Biran önce ellerimi silmek istedim ve ilk defa üzerime baktım kalın gri renkte mont altında kadife siyah tayt ve siyah yünlü bi kazak vardi oldukça sadeydi giydiklerim fakat kötü görünmüyordu aksine vücut hatlarımı belli ettiğinden hoş durmuştu. Elimi cok fazla değdirmemeye özen göstererek ceplerimi yokladım allahtan biraz eski de olsa bi parça peçete çıktı ve kabataslak elimin üzerindeki kanları sildim. Acaba beni ne kadar kucağında taşımıştı yada bayılmış mıydım? Aslında bayıldığımı pek sanmıyordum cünkü bayılsam kolay kolay kendime gelemezdim. Galiba aşırı baş dönmesinden kaynaklanan bişeydi. Bu sırada biz nereye gidiyorduk? Şuan gidicek biyerim olduğunu hiç sanmıyordum. Arabanın içine resmen ölüm sessizliği hakimdi ve bundan rahatsız olmuyorum desem yalan olur. Yola çıktığımızdan beri 45 dakika geçmiş ama sadece bandajı sar diyaloğu haricinde hiç konuşmamıştık. Benden nefret ettiğini düşünmeye ve türlü senaryolar yazmaya başlamıştım kafamda. En sonunda araba taşlı bi yoka saptı ve sert bi frenle durdu. Eminim ben kullansam bile çok faha iyi durdurabilirdim. Motoru kapattığı gibi anahtarı çekti ve arabadan indi. Hemen sol tarafta iki katlı bir ev vardı dıştan oldukça büyük göründüğü bi gerçekti. Ama neden buraya gelmiştik en ufak bi fikrim yoktu. Keşke biraz bişeyler deseydi arabada durmam yada durmamamla ilgili biseyler. Ama ben hala arabanın içinde napıcağımı bilemez şekilde otururken adını bilmediğim adam evin kapısının önüne gitmiş anahtarla uğraşıyordu. Gitmem gerekir miydi yanina? Neden bişey demiyordu en azından ailemi sorması gerekmez miydi beni nereye götürmesi gerektiğini bana nolduğunu neden yardım istedigimi ... Hicbirini sormamıştı ben böyle bi durumla karşılaşsam eminim karşımdakini soru yağmuruna tutardım. Kafamı kaldırıp ona
Yeniden baktığımda ifadesiz bi şekilde arabanın içine baktığını farkettim. Galiba yanına gitmem gerekiyordu. Yavaşca arabadan çıktım ve hiç istifimi bozmadan aynı yavaşlıkla ona doğru yürüdüm. Gercekten güzel bi vücuda sahipti ömrünün yarısını kas yapmaya harcadıgı belli oluyordu. Kapıya iyice yaklaştığımda içeri doğru yürüdü. Ve arkasından bende içeri girdim. Kapıyı kapattım ve ayakkabılarımı çıkarmak için eğildiğimde onun siyah kaba botlarını gördüm ve yavaşça başımı kaldırdım aynı benim gibi siyahlar icindeydi ve gözlerim yüzüne ulaştığında alaycı bir tavırla beni izliyordu. Ayakkabımın fermuarını geri çekip ayağa kalktım ve hiçbişey olmamış gibi hemen girişteki koltuğa oturdum zaten kapı direk salona açılıyordu. Başka salon olduğunu da pek sanmıyordum. Karşımdaki sehpaya oturdu boş bakışlarıyla beni süzdü ve sonra kısaca
"Yorgunum. Duş alıp yukarı çıkıp uyucam. Bu saatte ailene götürmemi bekleme sakın benden tek derdim uyumak telefonundan aileni arar iyi olduğunu yarın geliceğimi söylersin"
Dedi ve cevap bile vermeme fırsat vermeden arkasını dönüp merdivenlere yöneldi ikinci basamaktayken aklına bişey gelmiş olmalı ki durdu ve tekrar bana döndü. İlk önce dudakları aralandı bişey diycekmiş gibi sonra kapandı ve tekrar aralandığında bu sefer konuştu.
"Uykumun bölünmesinden nefret ederim. Sakın beni rahatsız etme. Korkarsan çığlık atma iradene sahip çık. Sadece ölüceğini hissedersen beni uyandir... Hatta onda bile uyandırma. Oturduğun koltuğun altında yorgan ve yastik var cikar yat."
Yine bisey dememe izin vermeden merdivenleri tırmanmaya devam etti. ÖKÜZ. Bu kelimenin sözlük anlamında eminim bu adamın adı vardır. Ellerimi bedenime sardım ve koltuğa uzandım ev çok soğuk olmasa da sıcak olduğu da söylenemezdi. Bu yüzden bedenimin izin verdiği ölçüde küçülebildiğim kadar küçüldüm kendi kendime ısınıcaktım. O adama ait hiçbirşey istemiyordum kendi başımın çaresine bakabilirdim. Ev sessizliğe bürününce yine başıma ağrı girdi. Resmen beynim kafamın içinden çıkmak istercesine zonkluyordu. Ve uykuma engel oluyordu. Uzun bi gece beni beklediği belliydi.

KARANLIĞIN MELODİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin