•karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarla•

5.8K 496 593
                                    


🌷

Yukarıya bıraktığım şarkıyı Cerir ile Sare'yi yazarken o kadar çok dinledim ki; evdekiler şarkının sadece giriş kısmını duymalarıyla  yanımdan kalkıp gidiyorlar sdfsgsgsg şarkının adı bizim evde 'aile savar' olarak kaldı, benden ve Alişan'dan ciddi anlamda bıktılar ahhahaha

Her neyse; gidip cağnım şarkımı açayım da şöyle gümbür gümbür bir kere daha dinleyeyim, bizimkiler sever sdfsgsgsgag

Bölümü bilhassa günün en müsait olduğum vaktinde paylaşıyorum, böylelikle yorumlarınıza sıcağı sıcağına cevap verebileyim ve gelenekselleşmiş kritiğimizi buradan da devam ettirebilmiş olalım istiyorum. Haydi yorumlara gelin güzeller, yazarınız sizi orada bekliyor. 🥰

Keyifli okumalaaar!

🌷

Bölüm 4
-ve bir o kadar merhamet-

Gazabıyla özdeşleşmiş her bir âzası; hem bedenini, hem de zemini sarsarak düğün evine dönerken ona refakat ediyordu. Niçin bu kadar acele ettiğini sorsalar akıl ve mantıktan pay alıp kifayet edecek bir cevabı yoktu. Derhal dönüp evine gitmek yerine bir kez daha kalabalığa karışıyor olmasına kendisi dahi anlam verebilmiş değildi fakat irdeleyecek vaziyetten de hayli uzaktı. Duyduklarından sonra Sare'yi burada bırakıp gidecekti öyle mi?
Bu ihtimal vuku bulamayacak kadar tesirsizdi.

Hoyrat adımları düğün evine ulaştığında öfkesi diner, yürümek bu hususta ona yardım eder sanmıştı; halbuki hiç de öyle olmadı.
Avlu kapısına vurup içeriden herhangi birinin çıkmasını beklerken gürültülü solukları dışarıya hâla korkunç bir profil yansıtıyordu. Çok geçmeden oyalı tülbentiyle bir kadın içeriden başını uzattı. Onu görür görmez kafasını yere eğip saygı çerçevesi içerisinde "Buyur beyim?" diyerek niyetini sorguladı.

Doğru düzgün nefeslenemeyecek kadar hiddetli olan Cerir; "Sare'yi çağırır mısın?" dedikten sonra duvarın kenarına geçip beklemeye koyuldu. Gözleri yerden kalkmıyordu. Kalksaydı onca erkeğin içinde ilk olarak babasını bulurdu. Bulur bulmaz da bakışlarının birleşmesine kalmadan tepesine çökeceği kesindi. Ancak hayatını tepe taklak eden adamla olan hesabını burada değil, evde görecekti.

İki dakikaya yakın bir süre içerisinde Sare kapıdan çıkıp evvela sağına baktı. Kimseyi göremeyip soluna döndüğünde ise onu çağıran kişiyle karşı karşıya kaldı. Bal hareleri merakla parlıyordu, Cerir onu hiçbir ortamda özel olarak çağırmazdı. Muhakkak önemli bir mesele söz konusuydu.
"Ne oldu?"

Genç adam işittiği soruya rağmen tepki vermeden karşısında dikilen kızın yüzüne baktı. Öfkenin önderlik ettiği zifirileri daha bir ateşlendi. "Yürü!"
Onun bir cevap vermesini bile beklemeden parmaklarını büsbütün sarabildiği narin bileğinden yakaladığı gibi kendisiyle birlikte yürütmeye başladı.

Neler olduğunu anlayamamış; dahası bir cevap bile alamamış olan Sare şaşkınlıkla bir bileğine, bir etrafta oynayan insanlara bakındı. Dikkat çekmemek adına bağırmadan "Ne yapıyorsun, bırak!" diye fısıldadı. Gözlerin üzerlerine çevrilmeyeceğini bilse tercihini elbette bağırmaktan yana kullanırdı.

Lakin ne fısıltısı, ne de olası bağırtısı kâle alınmayacaktı. Biraz daha sıktı kolunu Cerir. Kulağında çınlayan sözler, onları bu hale düşürenler, evlilik gibi kutsal bir bağı dilleriyle kirletenler... hepsi el ele verip şimdiye dek korumakta muvaffak olduğu sabrı parça pinçik ettiler. Taş olsa çatlardı, deniz olsa taşardı; artık o da çatlıyor, o da taşıyordu. Buna kimse engel olamayacaktı.

BEYHUDE ÇIRPINIŞLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin