Giriş: Tanrı'nın Sürprizi

21 8 24
                                    

Yeni bir kurgumun daha giriş bölümü ile herkese selamlar.

Umarım bu kurguyu seversiniz. Oy vermeyi ve yorum yapmayı lütfen unutamyın. İyi okumalar.

Şuraya başladığınız saati ve 🩸🎲 (kan ya da zar emojisi bırakabilir misiniz?

|||

İyilik ve kötülük... İlk çağlardan beri savaşan, ilk dönemlerden beri kazananı belli olmayan ezeli düşmanlardı. Hayatın size hangisini, ne derece vereceğini yalnızca Tanrı bilebilirdi.

Doğru ve yanlış... Yüzyıllardır aynı ringde bitmek tükenmeden dövüşen, durmadan birbirlerini yenmek için hamleler yapan iki ezeli savaşçıydı. Yeni doğan bir bebeğin hangisini seçeceğini ise yalnızca Tanrı bilebilirdi.

Ahlâk ve ahlaksızlık... Kimsenin tam anlamıyla kavrayamadığı, insanların çürümüş vicdanları için yıllarca savaştırılan iki arkadaştı. Kimin hangisini seçeceğini Tanrı karar verirdi.

Deli olmak ve dahi olmak... Onlarca yıldır insanoğlunun farkını anlamadığı, pas tutmuş zihinlerinde savaş veren iki kavram...

İyilik ve kötülüğü, doğruyu ve yanlışı, delilik ve dahiliği, ahlâk ve ahlaksızlığı vahşi yeşili gözlerinde barındıran, yirmili yaşlarının ortalarındaki, katran karası saçlara sahip olan adam bunları düşünürken; yağmur taneleri dünyaya inmeye devam ediyordu.

Yağmur, dünyanın yaptığı aptallıkları silmek ve dünyayı temizlemek için parçalarını bırakırken; hayat akıp gitmeye, insanlar aptallık yapmaya devam ediyordu. İstanbul'un ara sokaklarındaki cafeden küçük çocuk ve annesi çıkarken, genç garson günün yorgunluğu ile yavaş yavaş son kalan müşteriye doğru yürüdü. Garsonun adımları nedenini bilmediği bir şekilde geri geri giderken, yirmili yaşlarının ortalarında olan adamın yüzünde tehlikeli bir gülümseme oluştu. Yaka kartında Rüzgar yazan genç garson adamın yüzündeki gülümsenin niyetini bilmeden, safça gülümsedi. Garson son adımı attıktan sonra ağzını aralayıp kelimelerin dudaklarından kopmasına izin verdi.

"Buyrun beyefendi ne istersiniz?" Genç garson onlarca kez istemediği kelimeleri sıralarken, adamın yüzündeki tehlikenin resmi olan gülüş büyüdü. Garson kalem ve defteri hazır tutarken adam konuşmaya başladı.

"Bu hayattan kurtulmak ister misin?" Genç garson duyduğu soru ile şaşkınca kafasını elindeki not defterinden kaldırdı. Yorgun düşmüş garson 'Acaba soruyu yanlış mı duydum?' diye düşünürken, adam tekrar konuştu. "Bu hayattan kurtulmak ister misin Rüzgar?" Garson hafifçe geriye doğru giderken, nedensizce tüm bedenimde ürperme hissetti. Kurbanının yüzündeki tedirginliği okuyan avcı daha fazla gülümserken, minik kurban konuştu.

"Adımın Rüzgar olduğunu nereden biliyorsunuz efendim?" Kurbanının sesindeki korkunun tonunu duyan avcı keyifli bir sesle konuştu.

"Kurbanları ile oymalı seven, bir çok örgüt, oluşum ve teşkilat tarafından aranan bir seri katilim." Adamın ciddi sözlerinden sonra, Rüzgar elindeki defter ve kalemi düşürdü. Genç garson korku ile yutkunurken, karşısındaki adam alaylıca güldü. "Yaka kartında yazıyor." Adamın sözleri ile Rüzgar derin bir nefes aldı. Rüzgar düşürdüğü kalem ve defteri almak için yere eğildiğinde adam bir kez daha konuştu. "Hâlâ bu hayattan kurtulmak ister miydin sorunuma cevap vermedin."

Rüzgar elinde tuttuğu kalem ve kağıt ile doğruluğunda, onu evde bekleyen annesi Zehra Hanım'ı ve erkek kardeşi Mirza'yı düşünmeden, vereceği cevabın nelere mâl olacağını bilmeden cevap verdi. "Evet, bu hayattan kurtulmak isterdim." Rüzgar'dan gelen cevap ile yeşil gözlü adam hafifçe sırıttı.

"Peki ya dünyadan kurtulmadan önce yapmak istediğin son şey ne olurdu?" Genç garsonun aklına dokuz gün önce çalıştığı yere gelip, garson olduğu için ondan utandığını söyleyerek; onan ayrılan eski kız arkadaşı Rüya geldi.

"Galiba soğuk kahve içmek isterdim." Rüzgar'ın ses tonundaki değişimi fark eden adam bir kez daha konuştu.

"Neden?" Yeşil gözlü adamın sorusu ile Rüzgar konuştu.

"Eski kız arkadaşım Rüya bugün buraya başka biri ile gelip soğuk kahve içti de ondan." Genç Rüzgar'ın sesi ile katran karası saçlara sahip olan adam güldü.

"Haydi o zaman ikimize birer soğuk kahve getir." Rüzgar duydukları ile bir kez daha şaşırırken, ağzından kaçan 'Gerçekten mi?' sorusuna engel olamadı. Yeşil gözlü adam kafasını evet anlamında sallayınca, Rüzgar bedenindeki yorgunluğa aldanmadan cafenin mutfağına gidip kahveleri hazırlamaya başladı.

Vahşi yeşili gözlere sahip adam, cam ile dövüşen yağmur damlalarını izlemeye geri döndü. Adamın zihni fısıltılar ile doluyken, genç garson onun hakkında yapılan olanları bilmeden kahveleri yapıyordu.

Adam her giden yağmur tanesi ile yeni planlar kurarken, kaderin onun hakkındaki planlarından habersizdi. Kader ağlarını bir kez daha örerken, bu gecenin sonunu ne yeşil gözlü adam ne de Rüzgar biliyordu. Bu gecenin sonu Tanrı'nın sürprizdi.

Katran karası saçlara sahip olan adam, sağ cebinde hissettiği titreme ile sol elini telefonuna yönlendirdi. Kimin aradığına bakmasına telefonu açtı.

"Sr. Alaz, lamento molestarlo pero şu hijita quiere hablar con usted." (Bay Alaz, sizi rahatsız ettiğim için üzgünüm ama küçük kızınız sizinle konuşmak istiyor.) Adam duyduğu İpanyolca kelimeler ile kısa bir nefes aldı. Telefonun başındaki bakıcı adamın ona kızmaması için içinden bildiği tüm duaları okuyordu.

"Dale el teléfono a él." (Telefonu ona ver.) Adam keskin ve etkileyici bir aksanla konuşurken, bakıcı inandığı tanrıya şükranlarını sunuyordu. Bakıcı telefonu ona kocaman gözlerle bakan kıza verirken, derin bir nefes aldı.

"Baba" Yeşil gözlü adam duyduğu ince sesle kısa bir an Rüzgar'ın gelip gelmediğini kontrol etti.

"Yine ne oldu?" Adam bıkkın ve sinirlice konuşurken, küçük kız sol elindeki doğum günü hediyesi olan oyuncak motoru biraz daha sıktı.

"Ne zaman eve geleceksin?" Küçük kızın naif sesiyle adam bir kez daha bıkkınca bir nefes aldı.

"Gelmeyeceğim. Ne söyleyeceksen annene söyle." Küçük kız duyduğu sesle sol elindeki motoru yere düşürdü.

"Ama bana çikolatalı pasta alacağına söz verdin. Hem annem biraz önce..." Küçük kız bu gecenin sonunu ve Tanrı'nın planını değiştirebilecek güçte olan cümlesine devam edecekken, adam garsonun ona yaklaştığını fark etti. Adam kestiği cümlenin ne denli önemli olduğunu ve kendi sonunu hazırladığını bilmeden konuşmaya başladı.

"Şimdi biraz meşgulüm seni biraz sonra ararım." Küçük kız babasına olan kırgınlığı bir kenara bırakıp konuşmaya başladı.

"Baba bu çok önemli. Ece biraz önce..." Küçük kız kendini açıklayacakken babası telefonu yüzüne kapattı. Kapanan telefon ile küçük kızın sol gözünden bir damla yere düştü.

Küçük kız yerdeki motoru alıp odasına koşarken, her şeyin planladığı gibi gittiğini sanan adam tepsideki soğuk kahvelerden birini aldı.

"Çocuğunuz mu var?" Genç garsonun sorusu adamın bakışlarının kesinleşmesine neden oldu. Genç garson korkarken, kurbanını korkuttuğunu fark eden avcı rolüne geri büründü.

"Evet kızım var." Adamdan duyduğu sözlerle kısa bir nefes aldı Rüzgar.

"Allah bağışlasın. Bu arada adın neydi abi?" Garson hâlâ her şeyin normal gittiğini sanıyordu. Adam ise kısa bir nefes alıp cevap verdi.

"Adım Barış. Barış Alaz." Adamın sözleriyle genç garson soğuk kahvesinden ilk yudumunu aldı.

"Abi yanlış anlama ama baba olmak için biraz genç gibisin. Kaç yaşında kızın?" Barış Alaz asla içmeyecekti kahveye bakarken konuştu.

"8 yaşına girecek." Rüzgar kısa bir an güldü.

"Bizim oğlandan 2 yaş küçükmüş." Barış Alaz hafifçe kaşlarını çattı.

"Sizin oğlan?" Rüzgar gözlerinden belki olan mutluluk parıltılarıyla cevap verdi.

"Erkek kardeşim." Barış Alaz anladım anlamına kafa sallarken, sıkıldığını hissediyordu. Sıkılmasında küçük kızının son sözlerindeki endişe de etkiliydi. Küçük kişinin kendisi gibi olduğu ve boş yere endişelenmeyeceğini biliyordu.

"Sana bir isteğini gerçekleştireceğimi söylesem ne derdin?" Barış Alaz'ın soruyla Rüzgar nerdeyse bitirdiği soğuk kahveyi masaya koydu.

"İsterdim ama bunu niye yapasınız ki?" Rüzgar yavaş yavaş şüphe etmeye başlarken, Barış onun son çırpınışları olduğunu bilerek kurnazca güldü.

"Bana göre herkes yaptığının karşılığını almalı." Barış Alaz, oturduğu sandalyeden kalkarken, Rüzgar kaşlarını çattı. Barış adımlarını Rüzgar'ın sandalyesinin arkasına cevirdi. Barış Alaz tam Rüzgar'ın sandalyesinin arkasında durduğunda, vahşilik akan sesiyle konuştu. "Mesela baban gibi." Rüzgar duyduğu sözlerle küfür edip, ayağa kalkarken Barış Alaz çoktan belindeki silahın namlusunu genç oğlana çevirmişti.

"Yemin ederim nerde olduğunu bilmiyorum." Genç oğlan silaha bakarak, korkuyla konuşurken Barış yüzündeki tehlike dolu gülümseme ile konuştu.

"Biliyorsun demedim zaten. Sana geldiğimde Bu dünyadan kurtulmak isteyip istemediğini sordum. Sen istediğini söyledin." Barış Alaz sakin ama tehlikeli bir şey tonuyla konuşurken, Rüzgar babası yüzünden yaşadıklarına küfür etti. "Sana biraz önce bir istediğini yerine getireceğimi söyledim. Sen onu da istediğini söyledin." Barış Alaz genç çocuğa doğru bir adım daha attı. "Ve şimdi buradayız hem senin istediğini gerçekleştireceğim hem de babanın borcunun bir kısmını kapatacağım. Borcun diğer kısmı içinse kızımdan üç yaş büyük erkek kardeşini öldüreceğim." Barış Alaz'ın cümlesi bittikten bir kaç saniye sonra sokağın başındaki siren sesi duyuldu.

Barış duyduğu sesle ağzından kaçan "Siktir" kelimesine engel olamadı. Bir kez bile düşünmesine genç oğlanın bacaklarına iki kurşun sıktı. Oğlan canhıraş bir şekilde bağırarak yere düştü. Barış yüzündeki tehlikeli gülüşle, bir kez daha çalan siren sesini umursamadan, Rüzgar'a doğru adım attı.

"Lütfen lütfen yapma. Ne istersen yaparım." Rüzgar'ın attığı acı bağırmışlar ve yakarışlar, Barış'a ninni gibi gelirken Rüzgar çırpınmaya devam etti. Barış gözünü bile kırpmadan sol omzuna kurşunu sıkarken, Rüzgar bilincini kaybetme derecesinin kıyılarında geziyordu. Barış Alaz arka sağ cebinden çıkarttığı siyah mat çakmak ile oğlanının karşısının da diz çöktü. Barış işlediği diğer cinayetlerdeki gibi çocuğun sol göz kapağını yakarken, polis memurları bir kişinin daha ölmemesi için dua ediyorlardı. Sol göz kapağı ve gözünün içi çoktan küle dönen genç adam son nefesini verip kanlar içinde yere yatarken, sokağın ortasından adım sesleri duyuldu. Barış Alaz hızlıca çöktüğü yerden kalktı, büyük bir hız ile üst kata çıkan merdivenleri tırmanmaya başladı.

Polisler hızlıca cafenin içine girerken, yukarıdan gelen ayak seslerini duydular. Hız kesmeden yukarı doğru çıkarken, iki polis memuru Rüzgar'ın yanında kaldı. İki polis Barış'ın öldürdüğü biri daha için üzülürken, Barış Alaz çoktan müdürün odasının camını kaldırmıştı. Bir saniye bile düşünmeden çok da yüksek olamayan yerden atarken, polisler tüm odaları aramaya girmişlerdi. Müdürün odasına giren Fevzi Bey, hızlıca cama koştu. Barış Alaz düştüğü yerden hızlıca kalkıp, sokağın sonuna doğru koşmaya başladı. Fevzi Bey koşan barışı gördüğü an elindeki silah ile üç atış yaptı.

Atışlardan bir tanesi Barış'ın sol bacağına gelirken, sokakta acılı bir bağırış duyuldu. Polis memurları aşağı doğru inmeye koyulurken, Barış Alaz bir kaç metre önündeki siyah motoruna doğru zorlukla adımlar attı. Barış Alaz zorlukla motoru çalıştırırken, polis memurları ateş etmeye başlamışlardı.

Barış Alaz hızlıca ara sokaklardan sığınağa giderken, arkasındaki polisleri atlatmıştı. Aradan geçen 10 dakika sonra okulun önünde geldiğinde, hızlıca mortodan aşağı indi. Zorlukla yürürken otomatik tuşa bastı. Demir kapı açılırken, okulun sol tarafında kalan küçük güvenlik kulübesi gibi görünen yere geldi. Normal güvenlik kulübelerinden daha büyük olması kimsenin dikkatini çekmeyecek küçük bir ayrıntıydı.

Kim bilebilirdi ki yıllardır aranan sari katilin sığınaklarından birisinin şehir merkezinden uzak herhangi bir okulun güvenlik kulübesinin altı olacağını. Barış Alaz cebindeki telefondan bastığı bir kaç tuşla güvenlik kulübesini yukarı doğru çıkarttı. Kulübenin altındaki asansör ortaya çıkarken, kısa bir an etrafına baktı. Kimsenin görmediğini görünce motoru alıp içeri girdi.

Asansör aşağı doğru çıkarken Barış Alaz okulun bazı kısımlarına yerleştirdiği fıskiyeleri etkileştirdi. Yere düşen bir kaç damla kan fıskiyelerden çıkan suyla akıp giderken, Barış telefonundan okulun ve geçtiği sokakların kamera kayıtlarını sildi. Asansör açıldığında bir kaç adım attı. Yanda duran kulaklığı taktı.

"Hoş geldiniz Barış Bey. Sizin için ne yapabilirim?" Barış'ın yıllar önce tamamladığı robotik ses konuştuktan sonra, Barış Alaz emirlerini sıralamaya başladı.

"Öncelikle motoru yerine bırak" Barış kanlar akan bacağı ile zor da olsa içeri doğru adımlarken, yapay zeka Lisa insandan daha hızlı bir şekilde Barış'ın isteğini yerine getirmeye koyuldu. Ana komuta bilgisayarındaki Lisa diğer bilgisayarlara emri verirken, bilgisayaralar yerlerde bulunan ucu kıskaçlı koca demirleri harekete geçirdiler. İki koca demir yığını ucundaki kıskaçlar ile Barış'ın motorunu tavandaki aşağı giden demirlere yerleştirdiler. Kıskaçlı demir yığınları yerine dönerken, Lisa motorun nereye gitmesi gerektiğinin koordinatlarını söyledi.

Motor alt kata indiğinde, tutunduğu minik ve dayanıklı halatlar uzadı. Motor herhangi bir hasara uğramadan diğer motorların arasında kondu. Tüm bunlar yaklaşık olarak 8 saniye sürmüştü.

"Başka bir isteğiniz var mı efendim?" Lisa robotik sesiyle bir kez daha konuştuğunda Barış koca odanın diğer tarafındaki sedyeye uzandı.

"Lisa kendini doktorunun vücuduna aktar." Barış'ın emri ile Lisa hızlıca dışı deri ile kaplı, içi demir parçalarından oluşan robota kendini aktardı. Lisa girdiği robot bedenin içinde hızlıca Barış'a doğru yürüdü.

"Lisa sol bacağımdaki kurşunu çıkart, yarayı kapat." Lisa anlından terler akan adamın emrini yetirmek için hızlıca işe koyuldu.

10 dakika sonra Barış'ın sol bacağındaki yaranın kapanmasına çok as bir süre kala barış cebindeki titremeyi hissetti. Lisa işine devam ederken, Barış telefonu açtı.

"Baba bugün benim doğum günüm gel artık." Kızının tiz sesini duyan Barış kaşlarını çattı. Barış kızının ağlamaklı sesini umursamadan konuştu.

"Telefonu bakıcından nasıl aldın?" Küçük kız gözlerinde ağlayan yaşları sildi. Hafifçe burnunu çekip konuştu.

"Baba 8 yaşına girmiş olmam bir dahi olduğum gerçeğini değiştirmez." Barış kızının çok bilmiş sesiyle göz devirdi.

"Diğer konuşmamızın üzerinden yaklaşık olarak 24 dakika geçti ve sen..." Barış sözlerine devam edecekken küçük kız hızlıca konuştu.

"Diğer konuşmamızın üzerinden tam olarak 23 dakika 52 saniye 19 salise geçti. Ben bu cümleyi bitirdiğimde 24, biraz sonraki cümlemi bitirdiğimde ise 24 dakika 14 saniye ve 59 salise geçmiş olacak. Şimdi cümlenin devamını getirebilirsin." Lisa, Barış'ın yarasını kapatmaya devam ederken, hafifçe güldü.

"Bakıcının telefonunu ondan nasıl aldın?" Barış'ın sorusu ile küçük kız cevap verdi.

"Aslında çok kolay oldu. Senle konuştuktan sonra elimdeki oyuncak motoru yere atıp hızlıca ağlayarak yukarı kata çıktım. Hızlıca kilere gidip bir şişe yağ aldım odama gidip aldığım yağı çalışma masama koydum. Daha sonra balkonumda duran senin anneme dekorasyon için aldığını söylediğin ama aslında bir düşmanın eve girerse ona zarar vermem için aldığın koca taşı aldım. Taş biraz ağır olsa da bir şekilde dolabımın üzerine koydum. Daha sonra hızlıca 21 dakika önce kapımın arkasına kurduğum ip düzeneğini ve düzeneğin ucundaki taşı itecek teli kontrol ettim." Küçük kız kısa bir nefes aldı. "Önce çalışma masamın üzerindeki yağı alıp yere döktüm. Daha sonra planımın asıl kısmına geçtim. Dolabımın üzerinde duran bovling topunu en uca getirip halat ile bağladım. Halatın ucuna ayağım ile bastım. En son olarak da tekrar seslice ağlamaya başladım. Tüm bunları yapmam 18 dakika 2 saniye ve 7 salise aldı. Ben işlerimi bitirdikten 3 dakika sonra bakıcım geldi. Ben hâlâ ağlama numarası yapmaya devam ettim. Bakıcımın kapıyı açmasıyla koca taş yere düştü. Kendimi daha fazla ağlamaya zorladım o da korktuğumu sandı. Onun sarılmak için bana attığı 4. adımda ayağı kaydı. O düşerken bende ayağımın altındaki halatı serbest bıraktım. Koca bovling topu yüzüne düştü. Biraz kanı aktı yeler battı filan. Sonra ben onun azıcık kan sıçramış pantolonunun cebinden telefonunu alıp, şifresini girdim ve seni aradım." Barış duydukları ile dışarıdan bakan kimsenin anlamayacağı kısa bir şoka girdi.

"Bütün bu planı ne zaman yaptın?" Barış'ı ses tonuna yansıyan küçük hayret kırıntıları küçük kızın gülmesine neden oldu.

"Sen telefonu yüzme kapattığında." Barış dışarıdan belli etmese de şaşırmıştı. "Baba bu kadar abartma. Ben senin kızınım." Barış duyduğu ukala ses tonu ile gözlerini devirip daha fazla uzatmamaya kadar verdi. "Ne istiyorsun?" Barış'ın oflarcasına çıkardığı ses ile küçük kız, yerde yatan kanlar içindeki kadını umursamadan, sevinçle ellerini çırptı.

"Çikolatalı pasta ve Eda Erdem imzalı Fenerbahçe forması istiyorum." Küçük kız cümlesini bitirdiğinde Barış bir saniye beklemeden telefonu kapattı. Barış sedyede doğrulup elleri ile şakaklarını ovdu.

"O her geçen gün size sizden daha fazla benziyor efendim." Lisa'nın robotik sesiyle Barış yavaşça kafa salladı.

"O benim gibi. Onu ben yetiştirdim ve eminim benden daha fazlası olacak." Barış son cümlesi ile birlikte ayaklandı. Sağ cebindeki sigara paketinden sigara çıkarttı. Rüzgar'ı öldürdüğü siyah mat çakmak ile sigarasını yakarken, bir yandan da aşağı kata iniyordu. Barış aşağı kata adım atar atmaz ışıklar yandı. Barış arkasında kalan onlarca motora bakmadan sağ tarafına yöneldi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 24 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SONA BİR AN KALA (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin