6 hours

42 12 3
                                    

"bebek melek lütfen beni bırakma"
─── ・ 。゚☆: *.☽ .* :☆゚. ───

"Seninle, seninle, seninle, seninle," Chan pişmemiş spagettiyi kaynar su dolu tencereye dökerken kendi kendine mırıldandı. Jeongin kanepede kıvrılmış, akşam yemeğini bekliyordu. İkisi uzun zaman önce duş almışlardı, Jeongin'i dehşete düşürecek kadar, çaresizce ıslak kıyafetlerini çıkarmak istemişlerdi.

Chan mutfaktan "Jeongin, buraya gel, sana bir şey öğretmek istiyorum." diye seslendi. Jeongin, battaniyeli dürümün içinde daha yeni rahatlamış olduğu için sıkıntıyla homurdandı. Mutfağa yürürken uzuvları ağrıyordu, bitkindi ve esnemeden edemedi. O gün en sevdiği günlerden biriydi, ama aynı zamanda çok fazla aktivite ve idrak edemediği duygularla son derece yorucuydu. Chan gittiğinde anıların olmaması için dua etti, çünkü Chan geri gelmese bile Jeongin onu asla unutmak istemeyecekti.

"Bu sabahki felaketi hatırlıyor musun?" Chan, bunu canlı bir şekilde hatırlayan Jeongin'e bir kaşını kaldırarak sordu. Çocuk başını salladı, utancı kızarış şeklinde kendini belli ediyordu.

"Pekala, sana nasıl harika spagetti ve köfte yapılacağını öğreteceğim," Chan Jeongin'in alnına nazik bir öpücük verdi, "Ve bu senin boğazını incitmemeli, sadece köftelere dikkat et."

Jeongin beceriksizce parmaklarıyla oynadı. "Bu konuda bana güvendiğine emin misin Channie?" diye mırıldandı, sesinde bir utanç belirtisi vardı. Chan cevap vermedi, onun yerine ellerine küçük bir top kıyma soktu.

"İşte onları böyle yuvarlayacağız, işe koyulalım," dedi, spagettinin kaynamasını izlerken yüzünde geniş bir gülümsemeyle. Jeongin iç çekti, hâlâ bir şeyleri mahvedip kendini utandırmaktan korkuyordu. Ama kısa sürede köfte işlemini kavradı ve güzel bir karlı günmüş ve bir kardan adam yapıyormuş gibi köfteleri yuvarlıyordu.

"Sırada ne var?" Jeongin heyecanla sordu, bir çocuk gibi parmak uçlarında zıplayarak. Chan, çocuğun bu kadar hızlı bitirmesine şaşırmıştı ama köftelerle dolu tepsiye bir bakışı bunu ona kanıtladı.

"Domates sosu. Chan'ın domates sosu." dedi Chan, aksanı her zamankinden daha baskındı. Jeongin'e geleneksel bir Prego kavanozu uzattı. Jeongin şişeyi sanki beyaz zeminde parçalanabilecek kırılgan bir cam değilmiş gibi elinde döndürdü.

"Bunun nesi bu kadar özel? Walmart'tan aldım," diye sordu Jeongin, mağazadan alınan sosta özel bir şey göremeyerek.

"Al, kes şunu." Elindeki kavanozun yerini bir domates aldı. Jeongin çekmeceden kedi şeklindeki kesme tahtasını ve bıçağını aldı.

Bıçaklar ve yemek pişirme konusunda pek yetenekli değildi ama heyecanı, elindeki keskin nesneden duyduğu korkuya ağır basmıştı. Jeongin canlı bir şekilde kesti, düzensiz, özensiz domates parçaları yaptı ama her saniyesinin tadını çıkardı.

"Dikkatli ol tatlım," diye uyardı Chan, Jeongin'in dikkatini dağıtarak. Hitap şekli onu hazırlıksız yakaladı ve yanlış bir hareketle bıçak parmağını kesti, kan domates suyuna karıştı.

"Ah, kahretsin, iyi misin?" Chan, derin kesiğe çılgınca bir havlu bastırırken küfretti. Acıtmamıştı, bu Jeongin'i çok sevindirdi ve acı eksikliği için uyku yoksunluğunu ve aşırılığını suçladı.

"Hayır, değilim," diye sızlandı Jeongin, parmağını geri çekmeye çalışırken. Chan özür dilemek için ağzını açtı ama sözü kesildi.

"Bana öyle dediğine inanamıyorum," diye mırıldandı Jeongin ve o anda Chan yanaklarındaki kırmızılığı ve dudaklarındaki gülümsemeyi fark etti.

Chan alay etti, "Sana bebeğim diyorum ama tatlım mı seni etkiledi? Takma ismini değiştirmem gerekiyor."

Jeongin, Chan'ın sözlerini geçiştirmek için elini çekti. "Hayır, hayır, hayır, bana bebeğim demeyi kesme, hoşuma gidiyor!"

"Tamam bebeğim," dedi Chan, hitap şeklini vurgulayarak, "Spagettiyle ilgilen, bunu ben yaparım." Jeongin başını salladı, havluyu başparmağına bastırdı ve kanın sızdığını gördü. Spagetti işin sıkıcı kısmıydı ama Jeongin, birçok yemek pişirme kazasına rağmen Chan'ın onu dahil etmeye çalışmasını takdir etti. Chan, domatesi Ratatouille'denmiş gibi kesti ve kısa sürede tüm mutfak temizlendi, gerekli tüm malzemeler pişirildi. Köfteler on beş dakikadır fırındaydı, spagetti hâlâ kaynıyordu, yanında Jeongin sıkılmış bir şekilde duruyordu, bütün kaseler lavabonun içindeydi ve "özel sos" kendi tenceresinde kaybolmuştu.

"Nasıl yaptın?" Jeongin nefes nefese fısıldadı, adamın birçok yeteneği karşısında şok oldu.

"Büyü, baby boy, büyü (baby boy kelimesini çevirmek istemiyorum erkek bebek yazmak saçma oluyor)," Chan güldü, muhteşem sesle Jeongin'in omurgasından aşağı ürpertiler gönderdi. Chan, arkasında şok olmuş ve telaşlı bir Jeongin bırakarak mutfaktan ayrıldı. Rahatlamadan ve Jeongin'in ona seslendiğini duymadan önce Moana olan bir sonraki Disney filmine başlamak için zamanı vardı.

"Bir dakika, bana baby boy mu dedin!?"

twenty four hours ☄ jeongchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin