1 hour

41 8 4
                                    

"görüşürüz genç meleğim"
─── ・ 。゚☆ *.☽ .* ☆゚. ───

Acılarını ne kadar maskelemeye çalışsalar da vedalar herkes için en zor şeydir. Basit bir 'sonra görüşürüz', içten bir 'geri döneceğim' veya nihai ve kesin bir 'elveda' olsun, yine de canınızı yakacaktır. O kişiyi caddeden aşağı inse bile özlersiniz çünkü kalbiniz onu bir süre görmeyeceğini bilir.

Chan vedalarda kötüydü, veda etmek de istemiyordu ama azalan zamandan dolayı baskı altında hissediyordu.

"Hayır, Jeongin, değilim." Chan, Jeongin'e suçluluk dolu gözlerle baktı, yüzünde bir hayal kırıklığı bekliyordu. Bunun yerine, Jeongin kaderini kabul ediyormuş gibi diş telleri görünerek gülümsedi.

"Bana kızgın değil misin?" Chan sordu, Jeongin'in elini daha sıkı tutarak.

"Bana hayatımın en güzel gününü yaşattın Channie, senden nasıl nefret edebilirim? Kafam karışık, çok karışık ama kızgın değilim, asla." Jeongin ona güvence verdi, gerçeğin dışında hiçbir şey yoktu.

"Ama bana bir iyilik yapar mısın?" Jeongin rica etti. Chan şiddetle başını salladı, içindeki suçluluğu yok etmek için her şeyi yapmaya istekliydi.

"Açıkla, lütfen."

Chan en çok korktuğu anın geldiğini düşünerek dudağını dişlerinin arasında ezdi.

"Ben bir meleğim ama bir işim var. Benim işim buraya gelip seni cennete götürmekti ama seni ilk gördüğümde seni bu kadar çabuk götüremeyeceğimi biliyordum. Elimden geldiğince," Chan konuşurken Jeongin'e baktı, bir kez bile göz temasını kesmedi. "Ölüyorsun bebeğim ve bunu senin de bildiğini biliyorum. Nerden ve nasıl olduğunu bilmiyorum yoksa çoktan durdururdum. Sırf senin uçtuğunu görmek için kanatlarımı verirdim."

Jeongin'in yüksek ateşten dağılmış yüzü utanmasından kaynaklı kızarınca zar zor fark edildi.

"Nasıl öldün?" Jeongin yumuşak bir şekilde sordu, sanki yumuşak bir zemine basıyormuş gibi hissederek. Chan ona gülümsedi ama yanaklarından yeni yıkılmış bir baraj gibi yaşlar döküldü.

"Kendimi öldürdüm," diye fısıldadı, elini Jeongin'in elinden çekip bileklerini yukarı kaldırarak. İşte o zaman Jeongin, adamın kolundan nehir gibi akan kalın beyaz yara izlerini fark etti.

"Ben bir rapçi, şarkıcı, dansçıydım ve sahne adım CB97'ydi."

"Ne oluyor Chan? Müziğini çok sevdiğimi söylememe rağmen bir şey demedin!" Jeongin bağırmaya çalıştı ama gözdağı vermenin tam tersiydi. Dudaklarında sevimli bir somurtma oluştu ve Chan bu görüntü karşısında neredeyse şirin sesler çıkartacaktı.

"Kırık pusula, haklıydın." (Broken Compass😭)

Jeongin gözlerini devirdi. "Elbette haklıydım," diye öfkeyle mırıldandı, kollarını kavuşturup Chan'ın uzattığı elini tutmayı reddederek.

"Bana ne olacak, Channie?" diye sordu Jeongin, yüzüne korkmuş bir ifade düşerken. "Seninle olacak mıyım?"

Chan'ın gözlerinde Jeongin'i endişelendiren kederli bir bakış vardı.

"Channie, seninle olacak mıyım?" Jeongin tekrar sordu, sesinde daha panik bir ton vardı.

"Göreceğiz bebeğim, göreceğiz, ama sen muhteşem bir melek olacaksın," diye fısıldadı Chan, Jeongin'in yüzünün hatlarını çizerken, kabarık saçlarından başlayıp yumuşak dudaklarında durdu.

"Öldüğümde, orada olmana ihtiyacım var," dedi Jeongin, Chan'a sert bir bakış atarak. "Elimi tutmana ve gitmeme izin vermene ihtiyacım var, kaçınılmaz olanla savaşma Channie."

Chan, içindeki her şeyle savaşacağını bilerek başını salladı. Ama Jeongin'in isteklerine saygı duyuyordu, bu yüzden çocuğu daha yakın tuttu ve saatin tiktakını izledi.

11:57, Chan Jeongin'e uzun bir öpücük verdi ve saat 12'yi vurana kadar çocuğu ezberleyebilmek için elinden gelen her şekilde ona dokundu. Jeongin boynunu hareket ettiremiyordu, kasları çok gergindi.

11:58, Jeongin parmaklarını Chan'ın saçlarında gezdirdi, ellerinin Chan'ın dövmesinde dans etmesine izin verdi ama hastalık uzuvlarını ağrıttı ve kollarını uyuşturdu.

11:59, Chan kanatlarını Jeongin'in görmesine izin verdi, saf beyazın parıltısı odayı aydınlatıyordu. Tüyler dokunulamayacak kadar yumuşaktı ve Jeongin sonunda bilinçsiz haldeyken kolunu neyin sıyırdığını anladı. Jeongin'in boğazına bir acı saplandı ve çocuk artık nefes alamıyordu.

12:00, Jeongin onu kör etmeyen veya başını döndürmeyen bir ışık gördü. Boynundaki ağrıyı, boğazının tıkanmasını dindiriyordu ve elini tutan bir el hissetti. Bu yüzden Jeongin gözlerini kapadı, ışığa ve Chan'ın eline odaklandı, Chan gitmesine izin verdi.

Öğleden sonra 12:00'de, Jeongin menenjitten öldü, grip benzeri semptomları olan ve birçok yanlış teşhise ve ölümcül vakalara yol açabilen bir hastalık...

twenty four hours ☄ jeongchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin