Dört - "Anlaşma"

239 31 91
                                    

Kıyafetlerimi tek kolumu kullanarak giymekte epey bir zorlandım. Duş almıştım. Beni bu odadan daha uzun bir süre çıkarmayacak gibi görünüyorlardı bu yüzden temizlenmem gerektiğini düşünmüştüm.

Dün akşam getirdikleri akşam yemeğini zaten yememiştim. Sonra gelen kahvaltıyı ve öğle yemeğini de yemedim. Açlıktan mide asidimin direk midemi erittiğini düşünmeye başlamıştım. Biyolojik familyamın telaşlanmaya başladıklarını farkediyordum ama umrunda değillerdi.

Su bile içmemiştim. Kendimi sahura kalkamamış oruçlu gibi hissediyordum. Üstüme çıkardığım kıyafetleri giymiştim. Dolapta kıyafetler vardı ama kullanasım gelmemişti işte.

Ama ne yazık ki koydukları havluları kullanmak zorunda kalmıştım. Islak ıslak giyinemezdim.

Saçlarımı sırtımı ıslatmasın diye zibilyon yıldır kullandığım tokamla bir topuz yaptım. Şimdi hiç kurutmakla uğraşamam.

Canım sıkılmıştı. Sabahtan beri boş boş oturmuştum. Keşke hastaneye giderken yanıma Harry Potter kitaplarımı alsaydım. Telefonumu bile almamıştım.

Kapı tıklatıldı. Cevap vermedim. Boş konuşarak enerjimi tüketemezdim. Yine seslice geleceklerini haber verdiler ve saniyeler içinde odadaydılar.

Mükemmel görünen bir akşam yemeği tabağı ve serin görünen, beni cezbeden su... Hayır bakmamalıyım. Yememeliyim. Kendi kurallarımı çiğneyemem.

"Merhaba Layla, saçların neden ıslak?" Adama dik dik baktım yine. Konuşacak mecalim yoktu.

"Duş mu aldın?" Dedi kadın sandalyeye astığım havlulara bakarak. Sonra gözleri yeniden giydiğim kıyafetlere döndü, "Dolaba senin için kıyafet koymuştuk. İstersen onlardan giyebilirsin."

Ay ben zaten bayılıyorum kot pantalonla rahatsız rahatsız uyumaya çalışmaya. "Size ait olan hiçbir şeyi istemiyorum, buna getirdiğiniz yiyecekler de dahil. Götürebilirsiniz, zaten yemeyeceğim."

Bunlar hep taktik. Belki yemekler gözümün önünden giderse açlığımı bu kadar hissetmem. İkisi de artık gülümsemiyordu. "Kendini ne kadar daha aç bırakmayı düşünüyorsun Layla?"

Adamın sorusu ile zekice bir cevap bulmaya çalıştım. Sahi daha ne kadar aç kalacaktım? Ölene kadar mı? "Ben kendimi aç bırakmıyorum. Sadece size ait olan hiçbir şeyi istemiyorum."

"Layla yemeklerini yiyip ilaçlarını içmen lazım. Hastasın zaten, daha da kötü olursun." Kadının şefkatli çıkan sesi beni bir tık etkikese de duruşumu bozmadım. "Biz senin iyiliğini istiyoruz."

"İyiliğimi beni evimden uzakta bir yerde bir odaya kapatıp tüm gün sıkılmaya bırakarak mı istiyorsunuz?"  Gözlerimin dolmasına engel olmak için birkaç defa gözlerimi kırpıştırdım. İşe yaradı.

"Öncelikle Layla, senin evin burası ve biz seni buraya kapatmadık. İstersen aşağı yanımıza gelebilirsin. Hava almak istersen beraber bahçeye çıkabiliriz ya da ne yapmak istersen onu yaparız. Tabii hastalığını zorlamayacak şeyler," Adam konuşurken söyleyecek bir şeyler bulmaya çalışıyor gibiydi. "Zaten önümüzdeki günleri beraber geçirebilelim diye işten izin aldım."

"Sizinle takılmak falan istemiyorum," dedim gıcık olduğunu bildiğim bir şekilde. Sohbet falan etsek de bana ne anlatacaklardı. Büyük ihtimalle monoton olan gençliklerini mi?

"Kitap okumayı sever misin?" Dedi kadın sevecen bir şekilde, dikkatimi çekmeyi başarmıştı. "İstersen sana kitap getirebilirim."

"Olabilir," dedim çok heyecanlı çıkmamasına özen gösterdiğim sesimle. Lütfen getirsin. Getirirse gözümde bir artı kazanırdı. Kadın gözlerime gelen ışıltıyı görmüş gibiydi. "Hemen getiriyorum."

Kadın odadan benden daha heyecanlı bir şekilde çıktı. Adamla yalnız kaldık. Daha isimlerini bile bilmiyordum, sormak da garip olurdu.

"Lütfen yemeğini ye," dedi adam çaresizce, "Yemeyince sadece kendine zarar veriyorsun."

Niye bu kadar üzgündü? Niye bu kadar önemsiyordu beni? Tamam belki aramızda bir kan bağı vardı ama bu kadar bağlanması normal miydi? Daha yeni tanışmıştık sonuçta. "Ben yemeğimi yerim veya yemem. Bunda seni bu kadar üzen ne?"

"Babanım ben senin Layla," dedi hüzünlü bir gülümsemeyle. Yüzündeki hüzün kalbimde bir şeylere dokundu.

Kadın bu sırada aynı heyecanla elinde farklı türlerden olan bir sürü kitap getirdi ve masanın üstüne koydu. "Bunları okuduktan sonra başka kitaplar da getiririm sana. Hatta kendin de seçebilirsin."

Kadının yüzündeki gülümseme adama moral vermişti sanki. Onu görünce yüzü biraz düzelmişti. Objektif olarak bakarsak ben bu çiftin uyumuna bayılmıştım bile.

Başımı salladım. Ailemden aldığım terbiye beni teşekkür etmeye itse de bunu yapmamaya karar verdim. Sonuçta onlar beni buraya getirmeseler canım sıkılmazdı.

Onlara 'gidin artık' bakışımı attım. "Yemeğini ye," dedi adam çıkmadan önce. Yemeğimi yine yemeyecek olsam da halsizliğimi unutturacak bir uğraş bulduğum için mutlu olmuştum.

Kitaplardan birini alıp okumaya başladım. Sayfalar atladıkça daha çok uykum geldi. Açlık beni rahatsız etse de uyumayı başardım.

Ancak uykum çok uzun sürmedi. Sabah gün doğarken uyandım. İlk başta halimi Wattpad kitaplarına benzetmiştim ama artık o kadar da benzemiyordu.

Bir sürü abimin olması gerekiyordu. Benim onların boynuna atlamam gerekiyordu. Kadının her halta ağlaması, adamın mafya ya da aşiret ağası olması gerekiyordu. Holdingleri olması gerekiyordu. Benim hayatım mı bozuktu acaba?

Gözlerimden birkaç damla yaş akmasına engel olamadım. Ailemi özlemiştim. Her şey çok hızlı ve üst üste gelmişti. Karnım açtı. Başım çatlayacak kadar ağrıyordu. Kolum sızlıyordu. Hiç halim yoktu. Belki ölürdüm. Burada yalnızlık içinde ölürdüm.

Ama beni yalnız bırakmadılar. Sabah yine geldiler. Ellerindeki kahvaltı tepsilerini benim hiç dokunmadığım akşam yemeğimin yanına koydular. İkisinin de kaşları çatılmıştı. Kadın ciddi bir ifadeyle sordu. "Layla? Niye yemeklerini yemiyorsun?"

Kadına gıcık olmuş bir şekilde baktım. Daha kaç defa daha açıklamam gerekiyordu? Ona cevap vermedim. Ama kadın konuşmaya devam etti. "Kendini öldürmeye mi çalışıyorsun? Bu şekilde daha ne kadar devam edeceksin?"

"Ailemin yanına gidene kadar." Dedim çatlak çıkan bir sesle. Gözlerimin tekrardan yaşlarla dolmasına da o yaşların akmasına da engel olamadım.

"Ağlama lütfen," dedi adam ilk defa konuşarak. "Bak seninle bir anlaşma yapalım. Yemeğini ye ve uyu. Uykusuz kaldığın çok belli. Sen uyanınca seni istediğin yere götüreceğim. Ama sadece birkaç saatliğine. Akşam yemeğinden önce tekrar evde olacağız ve sen akşam yemeğini de yiyeceğine söz vermelisin. Ayrıca buradaki her şeyi reddetmeyi de bırakmalısın. Sana aldığımız şeylere sırf biz aldık diye reddetmeyeceğine de söz vermelisin. Böylece seni başka bir günde tekrar götürürüm."

Ona şüpheyle baktım. "Ben yemek yedikten sonra beni götüreceğini nereden bileceğim?" Ben bir malım. Hep karnım doyacak hem ailemi göreceğim ama hala salak salak sorular soruyorum. Mantıklı düşününce koyduğu şartların hepsinde gerçekten de benim iyiliğimi istiyordu.

"Seni götürmezsem açlık grevine devam edeceğini biliyorum." Dedi beni götürecek olmaktan memnun görünmeyerek. "İnatçısın."

"Kime çekmiş acaba," diye mırıldandı kadın. Bense umursamadan hemen başımı aşağı yukarı salladım. "Kabul ediyorum."

Sonunda ikisi de gülümsedi. "Harika. O zaman yemeğini ye ve biraz uyu. Sen uyanınca gideriz."

Onlar çıkarken hemen masaya oturdum ve kana kana iki bardak su içtim. Çeşit çeşit yemekle hazırlanmış kahvaltıyı ederken mutluluktan uçabilirdim.

Yemeğimi yiyince kendimi yatağa bıraktım. Zaten yorgundum, bir de üstüne yemek yiyince vücudumun hafiflediğini hissettim ve kendimi uykuya bıraktım...

Uyandığımda ise kendi evimde, kendi yatağımdaydım...

Layla Potter ~ Gerçek AilemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin