7

329 26 164
                                    

geri çekilip jenniye baktım. elini çenesine koymuş düşünüyordu. kendimden emir bir şekilde gülümseyerek, bir ona bir de önümdeki yardım almadan birleştirdiğim testiye bakıyordum.

öylece durmaya devam ediyordu. gerilmeye başlamıştım. yanlış bir şey mi yaptım diye yeniden kontrol ettim.

sırtıma bir el vurmuş "aferin lan chaeyoung baya gelişmişsin." sertçe patpatlamaya devam ediyordu. jennie'nin yanında kimi görsem sırtına bir el yemeden ayrılamıyordu.

ileri geri sallanıyordum. eli de sertti. elini tutup "ya jennie salak mısın kes şunu." kafama da bir el yedim.

"büyüklere salak denmez." kafamı tutup ona anlamsız bakışlar atıyordum. içimden bir sabır çektim. elimi masada duran ıslak beze silerken o testiyi dikkatlice alıp başka bir masaya koymuştu.

çadırdan çıkarken "gittim ben"

elimi yakalayıp "chaeyoung."

ona baktım. "mina için endişelenme, sadece kendinden emin ol." gözlerimi büyütüp "sen nasıl... jisoo di mi."

"oha mina mı o?" arkamı dönüp dışarı baktım. bakmamla jennie çadırdan fırlamıştı. karşıdaki çadıra girene kadar onu izledim. benden büyük herkes çocuk gibi davranıyordu. gözlerimi devirip kazı alanının oraya gitmeye başladım.

elimi hırkamın cebine sokmuş etrafı izliyordum. kazı alanına yaklaşınca onu gördüm. tek başınaydı.

bu bir fırsat. adımlarımı hızlandırıp elindeki kağıtları okuyan minaya doğru yaklaştım.

tam yanında durup "hey muhteşem harikalıkta bir kadın gördün mü? saçı siyah teni beyaz mevkisi de başkan olan biri. sabahtan beri onu arıyorum ama bir türlü bulamadım." dudağımı büzdüm.

hala kağıtlara bakarak "bilmem. belki ondan sürekli kaçan minik birini arıyordur. senin boylarında falan." bana baktı.

kaşlarımı çatmış kollarımı göğsümde birleştirmiştim.

mızmız bir ses takınıp "çok işi vardır belki? popüler olduğu için bütün çadırlar onu çağırıp işlerini yaptırıyor."

ciddi bir ses takınmıştı "ciddi misin? neden sürekli seni çağırıyorlar. gidip,"

gitmeye haraket eden minayı kollarından tutup "şakaa şaka."

bana bakıp yalandan sinirli bir şekilde baktı. kendimi tutamayıp gülümsedim. o da gülümseyince söze girmemin zamanı gelmişti.

"şey mina."

efendim der gibi kaşlarını oynattı.
ellerimi yanlarıma indirip hırkamın uçlarını tuttum.

"seninle bir şey konuşmam gerek." kafasını olumlu anlamda sallamış devam etmemi bekliyordu.

terleyeme başlamıştım. göz teması kuramıyordum. rüzgar yüzünden tam burnumun ortasına gelen saçıma baktım. elimi kaldırıp düzelteceğim sırada mina önce davranmış saçımı tutup arkaya atmıştı.

ona bakıyordum. gülümseyip devam etmemi bekliyordu. sıkıldığını belli etmeyen kelimeler söylemeyip sabırla ne söyleceğimi beklemesi bana biraz da olsa değer verdiğinin göstergesiydi değil mi?

derin bir nefes alıp sonunda ağzımı açtım.

"mina ben,"

uzaklardan bir ses "başkan!"

ikimiz de sesin geldiği yöne baktık. jihyo büyük binanın oradan elini sallayıp gel işareti yapıyordu. ona baktım. üzgünce bana bakıp boşta kalan elini omzuma koyup patpatladı. "gitmem gerek chaeyoung. işim bitince yanına geleceğim tamam mı? birlikte bir şeyler yeriz."

kazı | michaeng ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin