6

302 25 80
                                    

gün ışığı yüzüme vurmuştu. kısık gözlerimi açıp etrafa bakındım. yanıma bakınca beni izleyen bir melek beklemiyordum. güneş hala gözüme vuruyordu. hayal mi görüyordum?

elimi daha iyi görmek için anlıma götürdüm "sen melek misin?"

gülüp bir şey demedi. dikkatli bakınca yanağını eline yaslanmış bana bakan bir mina vardı. yeni uyandığı göz altlarından belliydi. siyah saçı biraz dağılmış, dün ağladığı için gözleri hafif şişti ama bu haliyle bile harika görünebilmeyi başarıyordu. ona doğru döndüm. güneş vuran siyah saçlarına bakmaya başladım. yumuşacık görünüyordu. bir an içime doğdu, omzunda duran bir tutam saçına elimi attım. ben ileri geri severken o beni izliyordu.

"dün akşam neler söyledim?"
gülüp "kesin yine saçmalamışımdır.

elimi omzuna götürüp sıvazladım. ona baktım,
"bir anda ağlamaya başladın ve ne yapacağımı bilemedim. en sonunda yorgun düştün. birlikte uyuduk. bu kadar." dediği sevgi sözcüklerini söylememiştim.

kaşlarını kaldırıp "bu kadar mı?" yastıktaki başımı olumlu anlamda salladım. anlamış gibi yaptı. haraketlenip yatan düz bedenime yaklaştı. vücutlarımız değiyordu. bir elini tişörtümden açıkta kalmış kısıma gönderip küçük daireler çizmeye başladı.

alaylı bir şekilde "başka şeyler olmasını ister miydin?" gülümseyip omzuna vurdum, "pis sapık."

kıkırdayıp yaptığı şeye geri odaklandı. heyecanlanmaya başlamıştım. nefeslerimi zar zor konrtol edebiliyordum. bir anda üstüme çıkmaya başladı. elini yastığımın kenarı koyup vücudunu da yana doğru atmıştı.

en sonunda bacağını yataktan dışarı atıp ayağa kalktı. şaşkınca dolabın önüne giden bedene baktım. sırtımı yatak başlığına dayadım. ne olmuştu az önce?

dolabımın ortasında olan boy aynasından kendine baktı. üstünü başını düzeltip bana baktı. işaret parmağının azarlarmış gibi sallayıp

"çok fazla uyumuşuz. arabanın yanında bekliyorum. çalışmaya gidiyoruz hadi hadi."

o kapıdan çıkarken yanımda duran yastığını sızlanarak kafama geçirmiştim. derin of çekip yastığı yüzümden çektim. güzel kokuyordu. yaklaştırıp bir daha kokladım. galiba bu yastığı hiç yıkamayacaktım.

-

salatamdan bir ısırık aldım. bugün herkes nedense ölü gibiydi. bazıları çok durgun, bazıları uykusuzdu. bana doğru gelen dahyunla roséye baktım. önüme oturmuşlardı. onlar da yorgun gibiydi. sanırım tek iyi uyku geçiren minayla bendik.

noldu dercesine yüzlerine bakmaya başladım. beni fark eden dahyun "gece yarısı kampa otobüs geldi. içinden kel bir adam çıkıp tek tek evlerimizin önüne geldi. herkesi uyandırdıktan sonra kazı alanına götürdü."

rosé "ne işi varsa sabahın köründe aptal adam."

dahyun devam etti "bu sürekli gittiğin kil evinin oradaki alana sokup söylediği bilgileri not almamızı istedi. yanında bir iki kişi daha vardı ama kim oldukları belli değildi. momoyu adamın üstüne atlamasın diye zor tuttum. "

"ama bizim eve gelmedi." roséye baktım.

"büyük ihtimal evimiz en dipte karanlıkta kaldığı için kullanılmadığını falan düşünmüştür." esneyip yemeğine geri döndü.

kafam karışmıştı. salatama bakıp neler olduğunu hayal etmeye çalıştım. yemekhanenin kapısında bir gürültü koptu.

demir kapıyı sertçe açıp en sağ tarafta kalan büyük merdivenlere yönelen mina bağırarak "sen kim olduğunu sanıyorsun!" belli ki kulağında telefonla konuşuyordu. onun kızgın sesiyle resmen herkesin uykusu açılmış, korkmuş bir şekilde merdivenleri ezercesine çıkan minayı izliyorlardı.

kazı | michaeng ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin