Küçük beden korku ile kesik kesik nefes alırken hızlıca perdeyi çekerek dışarının gözükmesini engelledi.
"B-bu ne sikim böyle?! Tanrı'm bana yardım et."
Sarışın ne yapacağını bilmiyor, olayın etkisinden çıkamıyordu. O kırmızı gözlerin gerçek olup olmadığını bilmiyordu. Belki de yanılmıştır, aslında bunlar beyninin ona oynadığı saçma bir oyundur. Hayır, gördüğüne emindi.
Belki de Katie haklıydı. Buraya hiç gelmemeliydi. Keşke onu dinleseydim, diye düşündü. Ama bir taraftan da yanlış görmüş olabileceğine inanıyordu.
Tüm bedeni titrerken yatağa doğru ilerledi ve oturdu. Saçlarını sertçe karıştırdı. Ardından derin nefesler alırken boğazının kuruduğunu hissetti. Etrafına baktı ama su ile dolu bir bardak göremedi. Hızlı hızlı nefes alırken kapıya doğru ilerledi ve yavaşça gıcırdayan kapıyı araladı. Başını etrafa bakmak için kapının kenarından çıkardı. Karşılaştığı sadece zifiri karanlıktı. Bu ev neden bu kadar karanlık? Diye kendi kendine söylendi.
Az önce yaşadığı olaydan sonra böyle bir karanlıkta aşağıya inmeyi aklının ucundan bile geçirmiyordu. Ama boğazı o kadar kurumuştu ki yutkunamıyordu. O sırada aklına gelen kişi ile sevindi.
"Jennifer! Beni duyuyor musun?"
Önce ses gelmedi. Birkaç seslenişten sonra merdivenlerin gıcırtısı kulaklarını doldurdu. Genç adam terlemiş alnını elinin tersi ile silerek derin bir nefes verdi.
"Efendim, beni mi çağırdınız?"
Yatağından yeni kalktığı belli olan karışmış saçları ile yukarıya doğru adımlamaya devam eden kadın telaşlı sesi ile sordu.
"Evet evet, lütfen bana bir bardak su getirir misin?"
"Ah, tabii ki"
Kadın önemli bir şey olduğunu sandığı için kalbi hızla atıyordu ve sadece su için çağırıldığını anladığı zaman rahat bir nefes verdi. Hızlıca mutfağa indi ve boş bardağı su ile doldurarak yeniden yukarıya doğru ilerledi.
Kapısı kapalı olan odanın önünde durdu ve iki kez tıklattıktan sonra içeriye girdi. Bir sağa bir sola ilerleyerek saçlarını karıştıran genci görünce kaşları çatıldı.
"Efendim, iyi misiniz?"
Jimin sonunda hareket etmeyi bıraktı ve kafasını kadına taraf çevirdi. Ona bir şey demeden elindeki bardağa uzandı ve tek seferde dolu bardağı bitirdi. Derin bir nefes verirken elindeki bardağı küçük masaya bıraktı.
Kendisine hala sorgulayan bakışlar atan kadını görünce yatağa oturdu.
"Jennifer, ben az önce..." Nasıl anlatması gerektiğini bilmiyordu. Gördüklerinin gerçek olup olmadığından bile emin değildi.
Kadın ona merakla bakmaya başladı. Ne anlatacağını, neden bu kadar telaşlı olduğunu merak ediyordu.
"Jeon Jungkook kim?"
Kadın beklenmedik soru ile bir süre sessiz kaldı.
"Nasıl?"
"Ben az önce onu karanlık ormana giderken gördüm. Gecenin bu saatinde orada ne işi var? Ayrıca onun... onun gözleri..."
"Ah, Bay Jeon gece yürüyüşlerini sever. Gözlerine farklı renkte lensler takıyor."
"Lens mi?"
"Evet, pek yaygın değil ve çok pahalı ama Bay Jeon için bu bir sorun değil."
(Olaylar eski zamanlarda geçiyor ve o zamanlar lensi sadece zengin insanlar kullanıyor ve çok pahalı, yani benim kurgumda böyle)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mr. Jeon
Vampire"Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?! Sırf siz istediniz diye o kadar yol geldim ben! Ayrıca Jennifer'a ceza vermekde ne demek? Ben-" "Eğer biraz daha bağırmaya devam edersen sesini kesmesini iyi bilirim!" Jungkook'un birden sözünü kesmesi ile küçük...