Jimin ormanda biraz dolaşmak kararı almıştı. Evde oturmaktan sıkılmıştı. Ormana gitmek için ilk önce korumaları geçmesi gerekiyordu. Kendisine karışacaklarını düşünmüyordu. Sonuçta Jimin çocuk değildi ve istediğini yapabilirdi.
Gitmeden önce mutfağa indi. Belki Jennifer ile biraz konuşabilirdi. Buraya geldiğinden beri doğru dürüst kimseyle konuşmamıştı. Adımlarını mutfağa doğru ilerletti. Açık kapıdan içeriye baktı. Jennifer ve yanındaki iki kadın yemek yapıyordu. Onun dikkatini çekmek için boğazını temizledi. Anında kendisine dönen gözlerle biraz gerilse bile kendisine gülümseyerek bakan kız ile rahatladı.
"Bir şey mi istiyorsun Jimin?" Jennifer gülümseyen güzel gözleri ile ona bakarak sordu.
"Oh, Jennie ben sadece biraz sohbet etmek istiyorum." Jimin de onun gibi gülümseyerek cevapladı.
Jennifer'ın yanındaki iki kadın ikisine yargılayan gözlerle bakmaya başlamıştı. Sanki yanlış bir şey yapıyorlarmış gibi.
"Aslında benim biraz işim var. Bir saate biter o zamana kadar bekleyebilir misin?" Jennifer çekinerek söyledi. Onu reddetmek istemiyordu ama işini düzgün yapmazsa işten atılabilirdi.
Jimin anlayışla başını salladı ve kapıdan uzaklaştı. Canı fazlasıyla sıkılıyordu. Artık ormana gitme zamanı gelmişti. Odasına giderek ceketini aldı ve aşağıya indi.
Büyük kapıdan dışarıya çıktı ve gözüne kestirdiği dış kapıya doğru ilerlemeye başladı. Jungkook ortalıklarda yoktu. Kapıdaki iki koruma ve bahçede çalışan birkaç kişi dışında kimse gözükmüyordu.
Jimin sakin adımlarla dış kapıya doğru ilerledi. Siyah bulutlar ve eksik olmayan sis hala hüküm sürmeye devam ediyordu. Bu havadan nefret etmişti. Geldiğinden beri güneşi doğru dürüst bir kere bile görmemişti. Jungkook'un neden buradan taşınmak istediğini anlamaya başlamıştı. Böyle bir havası olan bölgede kim yaşamak isterdi ki zaten, diye düşündü.
Jimin sonunda aklındaki düşüncelerle birlikte kapıya ulaşınca şimdilik düşüncelerini bir kenara itti ve kapıdaki korumalara odaklandı. İkisi de mimiksiz suratı ile bu soğuk havada kapıda dikilmeye devam ediyor ve sürekli etrafa-karanlık ormana-bakıyordu. Sanki her an o karanlıktan birileri çıkacak ve bu yüksek duvarları geçerek Jungkook'un malikanesine girecekmiş gibi bir halleri vardı.
Jimin onları incelemeyi kesti ve isminin Mark olduğunu hatırladığı adama doğru birkaç adım attı. Adam anında gözlerini ona çevirdi ve ne yapmak istediğini anlamak için sessizce bekledi.
Jimin kendisine dikkatlice bakan adam yüzünden gerilse de gerginliğini göstermedi ve boğazını temizleyerek söze başladı.
"Selam Mark?" Emin olmayarak konuştu.
"Bay Park, bir isteğiniz mi vardı?"
"Ben ormana gitmek istiyorum. Kapıyı açar mısın?" Kibarca önündeki hala düz ifadesi ile kendisine bakan adama sordu.
"Üzgünüm Bay Park açamam Bay Jeon buna izin vermiyor."
Jimin artık sinirlenmeye başladığını hissediyordu. Bu adam neden her şeye karışıyordu? Sadece onun evinde kaldığı için onun emirlerine uymak zorunda değildi.
"Bay Jeon'dan izin almıyorum. Ben istediğimi yapacak yaştayım. Şimdi kapıyı aç Mark!"
"Olmaz Bay Park lütfen malikaneye geri dönün."
"Tanrı'm çıldıracağım!" Jimin pes ederek geldiği yolu geri dönmeye başladı. Sinirle adımlarken söylemeyi de unutmuyordu.
"Sen kendini ne sanıyorsun ki?! Sanki dünyanın sahibi kendisiymiş gibi davranması yok mu! Ben de Jiminsem o ormana giderim. Bakalım beni nasıl durduracaksınız Bay Jeon!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mr. Jeon
Vampire"Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?! Sırf siz istediniz diye o kadar yol geldim ben! Ayrıca Jennifer'a ceza vermekde ne demek? Ben-" "Eğer biraz daha bağırmaya devam edersen sesini kesmesini iyi bilirim!" Jungkook'un birden sözünü kesmesi ile küçük...