prologue

865 77 30
                                    


...

8 Şubat 2020

Günü her zamanki gibiydi. Okula gidiyor ve sonra yeniden evine geliyordu. 16 yaşını geçmiş her gencin, zamanla ruh eşini bulmasına tanıklık ediyordu. Kimilerinin bitmeyecek sonsuz aşkını, kimilerinin de nefretle başlayan birleşmelerine şahit oluyordu.

Çocukluğundan beri her zaman ruh eşiyle nasıl karşılacağını, çiçeklerinin ne olacağını hatta neresinde çıkacağını dahi düşünmüştü.

Onların kasabasında ruh eşlerinin 16 yaşına kadar tanışılacağına inanılırdı. Ama o hala tanışmamıştı. Tanışsaydı hissederdi. Ona hissedeceği ve bu hissin sonsuz olduğu söylemişti. 16 yaşına gireli çok olmuştu ama hala çiçekleri yoktu. Kimse kalbini patlayacak gibi hissettirmemişti. Bunu abisine söylediğinde gülmüş ve kalbinin patlamamasını umduğunu söylemişti.

Ona göre hava hoştu. O ruh eşini çocukluğundan beri biliyordu. Abisi Taehyung daha 8 yaşındayken yan evlerine taşınan Park Jimin'in ruh eşi olacağından emindi. Tüm kasaba biliyordu. İkisi bir elmanın yarısı gibiydi. Birbirlerinden ne kadar farklı oldukları hiç önemli değildi.

16 yaşını yarılamıştı bile. Şubat ayına girmişlerdi çoktan haziranda 17 olacaktı. Hiçbir şey hayal ettiği gibi gitmiyordu. En azından en sevdiği süveterini bugün giyebilirdi. Dolabını açıp özenle sevdiği yeşil kareli süveterini çıkardı. Bu havalar en sevdiğiydi. Çok sevdiği kazaklarını ve süveterlerini giyebilirdi. Ona kalsa tüm sene giyebilirdi çünkü yeterinde üşüyordu ama annesi buna izin vermiyordu. O yüzden hala vakti varken giyebildiği kadar giymek istiyordu.

Saçlarını da şekillendirdikten sonra çıkmaya hazırdı. Siyah paltosunu askılıktan alıp giydi ama önünü iliklemedi. Abisine yakalanmadan çıkmalıydı bir an önce yoksa onun laflarına katlanmak zorunda kalırdı. Okuldakiler yetmiyormuş gibi abisi de onunla dalga geçiyordu. Tüm bu süveter ve ruh eşi takıntıları hakkında. Ama o ne bilirdi ki?

Ayakkabılarını da özenle giydikten sonra kapıyı arkasından kapatıp çıktı. Kulaklıklarını takip en sevdiği birkaç şarkıyı listesine ekledi. Her zaman kullandığı yoldan ilerledi. Biraz daha uzun olsa da en güzel manzaraları buradan görebilirdi. Hem fazla insan da olmuyordu. Böylece ruh eşleriyle karşılaşmak zorunda kalmazdı.

İki yanından da ağaçların devam ettiği yola girdiğinde uçuşan pembe küçük yapraklar çekti dikkatini. Böyle bir şey mümkün müydü ki? Koşturarak yaprakların geldiği yöne ilerledi. Gerçekten de vardı ve karşındaydı. Hala tamamen erimemiş karların arasında çiçeklerini aylar önce açmış kiraz ağacı. Senelerce ruh eşini bulduğunda çiçeklerinin kiraz ağacı çiçekleri olacağını hayal etmişti. Minik ve zarif pembe yaprakları bileğinde defalarca kez hayal etmiş hatta sürekli çizmişti. Belki de karşısındaki mucize bunun bir işaretiydi.

Hala hayran hayran ağacı izlerken ağacın arka tarafından biri çıkmasıyla irkilmişti. Burada ondan başka kimse yok sanıyordu.

"Beni korkuttun! Ne işin var senin burada?" Onu tanımıyordu ama daha önce okulda gördüğünü hatırlıyordu. Yüzü aşırı tanıdıktı onun için.

"Ağaca bakıyordum." dedi karşısındaki çocuk. Nedeni bilinmez bir biçimde daha fazla konuşmak istedi bir yanı. "Erken çiçek açmış bu yıl." dedi aklına ilk gelen şeyle.

Karşısındaki yarı yabancı çocuk başıyla onayladı onu. "Her sene erken açar ama bu sene bir gün daha erken açmış."

"Her sene aynı günde mi açar?" dedi şaşkınlıkla. Sanırım hayatta gerçekten mucizeler vardı. "Bu sene erken açmasının bir sebebi var mı acaba?" dedi bu sefer de hissettiği şaşkınlık yerini meraka bırakırken.

Ağacın arkasından çıkan çocuk sadece orada durmuş onu izliyordu. Hatta ortam biraz garipleşene kadar onu izlemeye devam etmişti öylece. "Süveterini beğendim." diyerek sessizliğini bozduğundaysa gözleri şaşkınlıkla açıldı. Bu onun en sevdiğiydi ve birinin ona iltifat etmesi hoşuna gitmişti.

İçinde bir yerlerin ısındığını hissetti, hatta kalbi fazla mı hızlı atmaya başlamıştı ne?

Mucize kiraz ağacının altında, süveterine iltifat edip kalbini hızlandıran biri vardı. Belki de doğru kişiydi ve bu da tüm hissettiklerini açıklardı.

Yıllarca ruh eşi çiçeklerinin çıkmasını hayal ettiği yer o an umrunda olmadı. Hızla gence koşup bileğini yakaladı. Karşısındakinin anlamsız bakışları üstünde olsa da elini çekmedi. Abisinin dediği gibi karıncalanma bekledi. O inanılmaz duyguyu hissedeceğinden neredeyse emindi. Dakikalar geçse de hiçbir şey olmadı.

"Ben sanmıştım ki..."

Daha fazla o ağacın altında duramadı Sunoo. Utanmış ve hayalkırıklığına uğramış hissediyordu. 16 buçuk yıllık hayatında ruh eşi gibi hissettiği ilk kişi oydu ama hiçbir şey olmamıştı işte. Kendini boşa rezil etmişti.

O gün onun için sadece yabancı olan Jungwon ilk büyük hayalkırıklığın da sahibi olarak Sunoo'nun nefretini kazanmıştı. O günden sonra Jungwon tek kelime etmemişti ama Sunoo günbegün ona kinlenmiş ve o da kendisi gibi ruh eşini bulamasın istemişti.





04.10.2022
04:04

sweater weather | sunwon ✓ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin