Düşkapanı

248 29 22
                                    


Keyifli okumalar...

Acımasız kabuslar... İnsan güzel bir rüyanın ortasundayken aniden gözlerini açabiliyor fakat konu kabuslar olunca kilitli kalıyor göz kapaklarımız. Ölmeyi diliyor insan uykusunda o anlarda fakat bu mümkün olmuyor. Korkuyla uyanınca derin nefeslerimiz bile rahatlatamıyor bizi,etkisi uzun sürüyor. Hayatta hep böyle değil mi? Güzel şeyler çabuk biterken, kötü olan her şey bir asır sürüyor.

Taehyung beni terk etti. Bu bir kabustu ama gerçeğe meydan okuyan türdendi. Gözlerimi açtığımda yanımda duran bedeni izledim uzunca bir süre. Onsuz ne yapardım? Şimdiye kadar ne yapıyordum daha doğrusu? Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu ve ben gözyaşlarıma engel olamıyordum.

Gözlerini açtı, bir hışımla yerinden kalkıp bana sarıldı. Uyurken bile kötü hissettiğim anları biliyordu. Bu aşkı da özel yapan buydu ya. Dediği tek şey "Tamam geçti, ben buradayım."oldu.
"Ama kabuslarımda hep gidiyorsun." diyemedim. Sarılmakla yetindim. Sıkıca sarılmakla.

İyi giden her şeyi bozmaya yeminim varmış gibiydi. Korkmuyorum diyordum fakat içten içe onu kaybetme korkumu kabuslarım hatırlatıyordu bana her gece. Gitmezdi, biliyordum. Yine de başa çıkamıyordum bütün bu olanlarla.

Hıçkırıklarım arasında tek diyebildiğim, "Beni bırakma." cümlesiydi. O da biliyordu kabuslarımı. Hiç sormuyordu ama biliyordu. "Bırakmam,insan kalbi olmadan yaşayabilir mi?" diyordu. Haklıydı, yaşayamazdı. Peki bu kabuslar neydi? Neyin habercisi, neyin işaretiydi bu? Yoksa benim gereksiz kuruntularımdan biri miydi?

Bazen onunla el ele, sarmaşdolaş otururken bile emin olamıyordum o andan. Sanki her şey hayalimin bir parçasıydı ve ben gözlerimi açtığımda yok olacaktı. Çünkü yanımdaki adam beni şaşırtıyordu günden güne. Birini böylesine sevmek gerçekte mümkün mü diye sorgulamadan edemiyordum. Sabahın beşi, bana sarılan bir Kim Taehyung ve yine korkularından arınmayı bekleyen ben.

"Rezil bir insanım."

Kendimi bana sarılan bedenden geri geçerken ellerimle gözyaşlarımı silip, karşımda bana bu cümleyi kullanan sevgilime baktım şaşkınca.

"Ne demek oluyor bu?"

"Baksana,papatyamın dalları kırılmış yine. Boynunu bükmüş, gizli gizli ağlıyor. Ben nasıl rezil bir insanım ki kırılan dalını onaramıyorum?"

Bütün dünyam o an yıkıldı başıma. Nefret ettim kendimden. Sürekli kendimi düşündüğüm için, onun kendinden çok beni düşündüğünü unuttuğum için kızdım. Yeniden sıkıca sarıldım ona, bütün kemikleri bedenime batacakmışcasına sarıldım.

"Hayır, hayır. Bilmez misin benim solmuş bedenimi sevginin ayakta tuttuğunu? Bilmez misin asıl sen olmasan solacağımı? Rezil olan benim. Rezil biri olmasaydım eğer sana kendini suçlu hissettirmezdim. Özür dilerim sevgilim, nolur böyle söyleyip bin parçaya ayırma kalbimi."

Ellerini saçlarıma çıkardı. Daha sıkı sarıldı bana. Gözyaşları boyunuma dökülüyordu. Yüzünü gömdü gözyaşlarının ıslattığı o yere, ardı arkası kesilmeyen öpücükler bıraktı. Çiçeklendim. Bahar oldum.

"Seni biriyle tanıştırmamı ister misin?"

Dudaklarını tenimden ayırmadan cevapladı beni.

"Kiminle?"

"Annem. Annemle."

Boynuma son bir öpücük bırakıp geri çekildi ve gözlerime kenetledi gözlerini.

"Beni sever mi?"

"Bu dünyada veya diğerinde..." duraksadım bir müddet. Sonra ellerim o yumuşak yanaklarına çıktı. "Seni sevmeyecek tek bir insan olamaz."

Avuç içlerimi buldu bu kez dudakları. Gözündeki gözyaşları kurumamıştı bile bana güzel gülüşünü sunduğunda.

"Hemen şimdi gidebilir miyiz? Büyük bir teşekkür burcum var kendisine."

Şaşkınca gözlerimi araladım.

"Teşekkür borcu mu? Neden?"

Kafasını kaldırıp yüzüme doğru yaklaştı. İşaret parmağını yüzüme doğru uzatıp konuşmaya başladı. Parmakları önce gözlerimi buldu.

"Bu galaksi gözler, bana geceyi sevdirdi ilk teşekkürüm bunun için." yavaşca elleri yüzümdeki diğer noktalarda gezinirken devam etti. "Şu ay gibi parlayan ten, hayatımı aydınlattı ikinci teşekkürüm bunun için." parmakları en son dudaklarımı buldu. "Şu pembenin en can alıcı tonu olan dudakların, bedenime izini bıraktı üçüncü teşekkürüm bunun için." yüzümden kayan elleri, bedenimde gezindi bir süre sonra ellerimle kenetlendi. " Yani seni bana yaşam ol diye bıraktığı için çok teşekkür borcum var Papatya'm"

Uykularımızı bölen kabusu hatırlıyorsunuz değil mi? Şimdi hiçbiri yoktu. Sesi,bütün kötülükleri yok edebilir, cümleleri kabusların canına okuyabilirdi.  Kim Taehyung ne kadar da küstah diye düşündüm içimden. Her zaman ona hayat verenin ben olduğumu söylemesi ne kadar da sinir bozucuydu. Hiç mi görmüyordu beni? Bir uçurumun kenarında sallanan ruhumu, intihara meyilli duygularımı, yaşamdan elimi eteğimi tam çekecekken tutup kendine çektiği bedenimi hiç mi görmüyordu?
Onunla asıl yaşam bulan bendim ve bunun için edeceğim bütün teşekkürler yetersiz kalırdı.

Şimdi saat sabahın altısı. Hava hafiften ağardı diğer insanlar için fakat benim güneşim hep yanımda, baş ucumdaydı. Keşke ölümsüz olabilseydim,o zaman bu aşkın sonsuzluğunu, her çağda dolu dizgin yaşayabilirdim.

"Sanırım seninle çok önceden tanışıyoruz sevgilim."

Ne dediğimi anlamadığını biliyordum. Kafası karıştığında yüzünde hep değişik bir ifade oluyordu çünkü.

"Çok önceden mi?"

"Evet."

"Ama ben seni çok önceden bulsam, böylesine geç kalmazdım ki."

Bir çocuk gibi sorgulamasına güldüm. Mantıksız bir cümle kursam dahi Taehyung bunun saçma olduğunu düşünmez, ciddi bir şekilde cevap verirdi.

"Onu diyorum ben de. Bana hiç geç kalmadın. Biz seninle evvelden tanışıyoruz. Daha önce kaç hayat yaşadık bilmiyorum ama her çağda ikimizden bir iz olduğuna eminim."

Gözleri parlıyordu. Öyle ki içinde evrendeki bütün yıldızları sığdırmış gibiydi adeta.

"Birlikte çok zaman eskittik ama gel gör ki bende yerin hep aynı. Bu yüzsüz çağda bile, sen içimde duruyorsun büsbütün."

"Gelecekte..." dedim heyecanlı bir tonla, "Gelecekte daha doğrusu başka bir yaşam varsa eğer sen okyanus olsan ben sana bağımlı bir balık olurum,sen güneş olsan ben yörüngendeki bir gezegen olurum, sen yağmur olsan ben toprak olurum. Hep sana bağımlı, hep sana muhtaç..." pür dikkat beni dinliyorken bitirdim cümlemi. "Beni sevmiyor olsan bile aşığın olur, senden mahrum bırakmam kendimi."

Son sözüm kaşlarının çatılmasına sebep oldu. Beni sevmeme ihtimali bile sinirini bozmuştu.

"Seni sevmemek mi? Ah güzel Papatya'm benim! Tanrı'n o kutsal kitaplarda geçen cehennem ateşine atsa beni, yansam kül olsam her bir hücreme kadar, yokluğumla bile severim seni. Küllerim uçuşur bedeninde konaklar ama asıl ben mahrum bırakmam senden kendimi."

Kendimi onun kollarına bıraktım yarı uykulu bir şekilde. Aşkını değil de sanki bir masal anlatıyor gibiydi. Onun sesiyle dinleniyordu ruhum. Sıcacık kollarında, bütün kabuslardan uzak kalarak uyumak istiyordum. Beni anladı, sarmaladı ve alnıma küçük bir öpücük kondurmayı da ihmal etmedi.

İnsanlar kabuslardan kaçmak için düşkapanına ihtiyaç duyarlardı. Ben ise yanımdaki adama sığınırdım. Kim Taehyung... Benim eşi benzeri olmayan düşkapanım bir tek o'ydu.


Ben bu hikayeyi yazarken içimde hep delicesine aşıkmışım gibi bir his baş gösteriyor.

Güzelliklerine ölme butonu...

Umarım severek okumuşsunuzdur.

Sizi çok seviyorum. Dünden çok, yarından az, en çok bugün.💜

Kendinize iyi bakın ve aşkla kalın.🌼🧷

𝑷𝒉𝒊𝒍𝒐𝒑𝒉𝒐𝒃𝒊𝒂 | 𝑻𝒂𝒆𝒌𝒐𝒐𝒌Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin