0.1

125 15 0
                                        

Soğuktan titreyeren ellerime aldırmadan, son kez baktım etrafıma. Bir süreliğine gidiyordum buralardan. Annem gidip bir süre kafamı dinlemem gerektiğini aksi halde asla iyi olamayacağımı söylemişti.

"Özür dilerim sevdiğim. Seni bu zalim ülkede, bu soğuk havada bırakıyorum. Biliyorum sen korkarsın tek başına olmaktan. Sevmezsin soğuğu ama bu sefer seni ısıtmak için ellerini tutamam. Terk ettiğim sen değil, bu zalim insanlar."

Gözlerim dolmaya başlamış, göğüs kafesimi param parça edecek kadar güçlü bir acı saplanmıştı. Suçluluk duyordum gittiğim için ama yapmak zorundaydım. Yaşanan bu olaylar çok olmasa da ailemin işlerini bile etkilemişti. Masum olduğum kanıtlanmış olmasına rağmen bunun aksine inanan bir sürü insan vardı ve ülkeyi kısa süreliğine terk ettiğimi duyunca deliye döneceklerdi.

Yeterince iyi olduğumdan emin olunca, vakit kaybetmeden yolculuk edeceğim trene bindim. Bilerek tren ile yolculuk etmeye tercih etmiştim benim için daha huzurluydu. Yolculuk edeceğim vagona ilerleyip kalacağım yere baktım. Birinin yatıp uyuyabileceği kadar geniş bir oturma yeri, hemen üstte çekilince açılan ranza tarzı bi yatak daha ve hemen karşıda masa tarzı bir şey vardı. Eşyalarımı yerleştirip, şarkı dinlemek için kulaklığımı taktım. Trenin kalkmasına az kalmıştı.

Düşüncelerimin içinde tamamen kaybolmuşken, birden sürgünün serçe çekilip açılması ile olduğum yerden sıçramıştım. Girdiği gibi kapıyı hemen ardından kapatan ve hemen yanıma gelen genç adama baktım. Koşmaktan olsa gerek nefes nefese kalmış, terden saçları anlına yapışmıştı. Bu hali bile oldukça güzeldi ya da yakışıklı mı demeli? En ilgi çekici yeri ise gözleriydi. Daha önce hiç birinin gözlerine bu kadar dikkatli baktığımı hatırlamıyorum.

"Çok ama çok üzgüm ama lütfen bana yardım edin"

Açıkçası üzerine giydiği uzun açık kahverengi manto ile bir sapığı andırıyordu ya da bomba taşıyan bir terörist gibi her an mantoyu açıp içindeki bombaları gösterecek gibi duruyordu.

"Tam olarak kimsin ve ne istiyorsun?"

"Bunu birazdan açıklayacağım sadece beni idare etmeye çalışın"

Ne dediğine anlam vermemişken, bulunduğumuz yere doğru gelen sesleri duymaya başlamıştım. Bi anda bu genç adam sırtı kapıya dönük bir şekilde başını omzuma koyup, koluma sıkıca sarılmıştı. Elleri titriyordu koşmanın verdiği bir etki mi yoksa korkudan mı emin olamamıştım. Çok geçmeden sesler bulunduğumuz yere gelmiş ve tren görevlileri sürgüyü çekip içeriye gelmişlerdi.

"Oh, Bay phakphum rahatsız ettiğimiz için özür dileriz. Birini arıyoruz da"

"Tam olarak neden arıyorsunuz?"

"Trene gizlice yiyecek sokmaya çalışan biri var bu nedenle arıyoruz. Bu arada iki kişi olarak yolculuk ettiğinizden haberimiz yoktu"

"Ah son dakika arkadaşım benimle gelmek istedi. Bu yüzden haberiniz olmamış olabilir"

"Peki, iyi yolculuklar dileriz Bay phakphum. Eğer o kişiyi görürseniz lütfen bize haber verin"

Sohbetin daha fazla uzamaması adına sadece gülümsemekle yetişmiştim. Demek ki bu kişi ne bir sapık ne de bir bomba taşıyan bir teröristmiş. Farkında olmadan gülümsemiştim bu olay karısında. Yüzümdeki gülümsemeyi fark edince donup kalmıştım. Bu yaşanan olaylardan bu yana ilk defa gülümsemiştim. Buna hakkım var mıydı?

Görevlilerin gitmesi ile genç adam hemen kafasını kaldırmıştı. Unutmuş olmalıydı ki kolumu tutan ellerini hala çekmemişti.

"Çok çok teşekkür ederim bana gerçekten çok yardımcı oldunuz"

"Önemli değil ama dikkat çekmemek için böyle bir manto giymemeliydin"

Genç adam hafif bir gülümseme ile karşılık vermişti. Ellerini çekerek mantosunun önünü açmıştı. Gerçekten bir seyyar satıcı gibi duruyordu bir sürü abur cuburu vardı.

"Evet haklısın. Sanırım beni ilk gördüğünde bir sapık olduğumu düşündün yüz ifaden çok komikti vaktim olsaydı gülmekten yerlere yatardım"

"Sana yardım eden birine böyle mi karşılık veriyorsun genç adam"

"Eh bana genç adam diyorsun ama hiç yaşlı durmuyorsun estetik mi yaptırdın yoksa yaşlı adam"

Gözlerini kısarak, misilleme yaparcasına baktı. Açıkçası zihnimi bulandıran tüm düşüncelerin kaybolmasına ve uzun zamandır yerinde olmayan keyfimin yerine gelmesine neden olmuştu. Her ne kadar kısa süreli olsada.

"Benim ruhum yaşlı bir adam"

"Pekala bundan sonra sana yaşlı adam diye sesleneceğim ama sen bana Nattawin diye seslen"

Kendini bana tanıtıp, dostça elini uzatan kişiye baktım. Gözlerinde yaşamın henüz ondan almadığı parıltı ve yüzünde samimi bir gülüş vardı. Bundan aylar önce tanışmış olsaydık aynı şekilde karşılık verebilirdim. Bu karşımdaki kişiye imrenmeme neden olmuştu. Tekrar onun gibi hayat dolu olmayı isterdim.

"Ee sanırım el sıkışmayı sevmiyorsun sorun değil"

Bozuntuya vermeden elini çekmek üzereyken, elini yakalamıştım. Böyle birini kırmak istemezdim.

"Bana istediğin gibi seslebilirsin nasıl olsa bir daha karşılaşmayacağız ama yinede adımı söylemek isterim ben Mile"

"Mile tam bir yaşlı adama uygun bir isim"

"Peki sana uygun olan ismi söylememi ister misin?"

"Oh tabiki"

"zhan zhao"

"Ne?"

Anlamış bir yüzle bana baktı. Büyük ihtimalle bahsettiğim kişiyi bilmiyordu ya da aniden söylediğim için şaşırmıştı.

"zhan zhao kadar yakışıklısın"

Farkında olmadan mırıltı şeklinde söylediğim bu sözler genç adamın yüzünde utangaç bir gülümsemeye neden olmuştu. O an icimden bu kişi ile daha önce karşılaşmış olmayı istemiştim.

Aslından daha hızlı bir şekilde atmayı bekliyordum bu bölümü ama bazı sorunlar oldu :" genelde çoğu fic apo'nun bakış açısı ile yazılıyor ama ben mile ile devam edeceğim umarım seversiniz <3

TON SOURIRE |MİLEAPO Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin