'15'

107 11 8
                                    

"Yoongi, senden özel istirhamım, lütfen Jimin'in bunu sana benim söylediğimden haberi olmasın. Bak bozuşuruz."

"Tamam dedim ya Seokjin uzatma. Kapat hadi hazırlanacağım daha."

"İyi defol"

Telefonu bir yerlere fırlatıp az önce açmış olduğum pencereyi kapattım. Zira bugün büyük gündü, hasta olmamalıydım.

Bugün Jimin ve fakülte arkadaşları, Jungkook denen çocuğun evinde balo düzenleyeceklerdi. Balo dediğim de, en fazla 20 kişi işte.

Jungkook Taehyung'un karşı komşusu olduğundan, Seokjin de Taehyung ve Jungkook konuşurken bu olaydan haberi olmuş ve direkt bana yetiştirmişti. Ben de fırsat bu fırsat deyip Jungkook'la konuşmuş, ikimizin yalnız olmasına dair çalışması için yemin dahi ettirmiştim. Çaresizliğin bu kadarı işte.

Jungkook beni tanımıyordu bile. Saf çocuk, hayırlara vesile olacaksın sevaba girersin deyince hemen yardımcı olmaya çalıştı. Yalan da değildi aslında. Yapacağı şeyler Jimin'le aramızdaki buzları bir nebze olsun eritirse ona tapabilirdim bile.

Dün doktorumla konuşmuş, olasılıkları değerlendirip ona göre hazırlıklar yapmıştım. Uzun bir süredir gitmiyordum görüşmeye çünkü hayatım lise zamanlarına göre çok daha durgundu.

Terapiye sadece iş hayatının yoruculuğundan, çalışmaktan şikayetçi olanlar gittiğinde onların geçmişinden bahsetmek zor olmazdı çünkü onlar aileden zengin, pohpohlanmış yaşarlardı, yaşadıkları en büyük travma babalarının onlara yanlış renk oje alması olurdu. Geçmiş neydi ki onlar için?

Benim gibi insanlar içinse terapi demek, zorunluluk demekti. Bir kez gitmeye karar verdikten sonra çok pişman olabilirsiniz, çünkü ağzınız bir kere açıldığında, fazla fazla anlattığınızda bazı doktorlar size pis pis bakıyor ve zaten olmayan hayat enerjinizi alıyor ve hayatınızdan yılları çalabiliyordu.

Neyse ki şu anki doktorumu geç de olsa bulmuştum. İlişkimiz doktor-hasta ilişkisinden çok dost ilişkisi gibiydi. Seviyeyi koruyabiliyorduk.

Fazla heyecanlandığım için sabahın erken saatinde kalkmıştım ve baloya daha çok vardı. Bu yüzden masamın başında duran kitaba uzandım. "Sineklerin Tanrısı"

Daha önce bu kitap hakkında internetten bir yazı okuduğum için konusu hakkında az çok bilgim vardı ve kitabın akıcı olması da okumayı daha da eğlenceli hale getirmişti.

İçime sığmayan o heyecan daha fazla okumama izin vermeyince kalkıp dolabın karşısına geçtim. Bir süre kendimi süzüp övdükten sonra kapağı açıp kıyafetlerimi incelemeye başladım.

Küçükken beni hep annemin giydirmesini isterdim çünkü o gerçekten zevkli biriydi. Bana göre zevk, zekâ işiydi bu yüzden zekâ konusunda da hep onu örnek alırdım. Ancak şimdi beni giydirecek kimse yoktu, bir başımaydım. Üstelik giyinmeyi bilen biri de değildim. Her yere simsiyah, eşofmanla gider gelirdim.

Birbirinden bariz olmayan farklarla ayrılan kıyafetlerim dışında dolabın dibinde beni bekleyen bir hazine vardı.

"Bebeğim"

Onu bugün kullanacağımı tahmin etmemiştim. "Senin özel olduğunu biliyordum."

Kumaş, kahverengi pantalon, bulunduğumuz mevsime uygun koyu kahverengi bir kazak ve üzerine açık kahverengi uzunca bir palto.

Bu kombinasyon öyle pahalı Dior, Gucci gibi markalara ait değildi, başka kıyafetlerinden ahım şahım bir farkı da yoktu ancak benim için bu kadar özel olmasının nedeni şüphesiz, Jimin'le lunaparkati ilk randevumuzda giymiş olmamdı. Belki de hiç bir zaman benim de onun için heyecanlanıp hazırlık yaptığımı bilmeyecekti ama öyle bir anısı vardı işte. Benim giyim tarzımdan oldukça uzaktı ancak Jimin çok beğenmişti, küçük kıkırdıları hâlâ kulağımdaydı zaten.

15, yoonmin.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin