19

67 6 3
                                    

bugüne kadar kendimi hep "dengesiz" biri olarak tanımlasam da son günlerde yaptığım dengesiz davranışların haddi hesabı yoktu. yapmam dediğim her şeyi yapmıştım ve daha da kötüsü hiçbirinden de en ufak pişmanlık duymamıştım. gittikçe arsızlaşıyordum kısacası.

yoongi'nin evinden ayrılıp kendi evimde taehyung'a ve seokjin'e olanları nasıl anlatacağım diye kıvranalı tamı tamına 3 gün olmuştu. üç gündür hayatımda olanları en yakınlarımdan saklıyor ve söylemekten çekiniyordum.

sevgili değildik ama sevgili değiliz de diyemiyordum. özellikle onun evinde yaşananlardan sonra artık saklayacak bir şeyler kalmamıştı. kimseden utandığım yoktu. yaptığım şeyler için kendime dahi hesap vermek istemiyordum. yıllardır kendimi mantık kafesine kapatıp herkesten ve her şeyden uzaklaştırmıştım ama bulan bir şekilde buluyordu işte. yoongi 10 yıl önceki çocuğu geri getirmişti. içimde bir yerlerde, öldürmeye çalıştığım, kutuya kapattığım çocuğun deli kanı tekrar akmaya başlamış, hayatını ve yaşadığını hissetmişti.

başka biriyle ilişki yaşasam, başkasına aşık olsam kendimi açabileceğimi düşünmüyordum. sonuçta yoongi'ye aşık olmakla başka birine aşık olmak asla aynı şey olamazdı. o da benim gibiydi. en çok sevgisini göstermesi gereken zamanlarda kendisine saklamak zorunda kalmış ve bu kalbinin büyük zarar görmesine neden olmuştu.

bütün bunlar bir yana, evime tekrar gelince kimse nerede olduğumu sorgulamamıştı. hiçkimsenin hiçbir şeyden haberi yoktu ama var gibiydi de. ayrıca taehyung ve jungkook'un gereğinden fazla yakın olduğunu ve zaman zaman seokjin'i dışladıklarını gözlemlemiştim. herkesin dile getirmese de benden bir açıklama bekledikleri su götürmez bir gerçekti. ben de tam kahvaltı masasında, hazır herkes buradayken burunlarından getirmeyi, bilhassa taehyung'un yediği yumurtayı boğazında bırakmayı planlıyordum. evet yemek masası tartışmak için uygun bir yer değildi ama başka bir zaman bulamazdım herkesin bir arada olduğu.

"ben ve yoongi sevgiliyiz galiba"

hiç uzatmadan ve kekelemeden dalmıştım olaya. çatal kaşık sesleri ve gülüşmeler kesilmişti. önce taehyung bana ölümcül bakışlar atmış, jungkook ise bu konuda çok fransız olduğu için ve muhtemelen diğerleri yemeği bıraktı diye durduğu için fazla umursamadan yemeğe devam etmişti. seokjin hyungun ise bıyık altından sırıttığını görebilmiştim sadece.

"pardon?" sessizliği taehyung bozmuştu.

"duydun işte taehyung. bize birbirimizden başkası yok. nereye gidersek gidelim yine kesişecek yollarımız. sadece yarım bıraktığım şeyi tamamlamak istiyorum. ne dersen de."

"sakin ol daha bir şey demedim bile" dedi taehyung. haklıydı da. öyle gergindim ki her şeyi bir anda sıralamaya başlamıştım. durdurmasaydı devam edecektim.

"seokjin hyung anlattı bana her şeyi. yoongi'nin neden sana öyle davrandığını."

"nasıl davranmış ki yoongi jimin'e?" jungkook'un meraklı çocuk edasıyla sorduğu soru hepimizi gülümsetmiş ve biraz da olsa gerginliğimi üzerimden atmıştı.

"ben sana anlatırım sonra" dedi taehyung. ağzı kulaklarındaydı. jungkook da kısaca gülümseyip başını sallamış ve yemeğine devam etmişti.

"yine de ne desem bilmiyorum. her zaman bu kadar yufka yürekli miydin sen?"

"taehyung haklı. jimin kusura bakma ama sen tanıdığım en kinci insansın abiciğim." seokjin hyung da sessizliğini böyle bozmuştu.

" biraz yanlış ifade ettim. sevgili değiliz, ama sevgili olmaya uzak da değiliz. garip bir durum nasıl açıklayacağımı biliyorum."

"ben çok iyi anladım seni." jungkook'un alakasız yerlerde konuya atlaması normalde beni rahatsız edecek bir şey olmalıyken aksine çokca gülümsetmişti. o an jungkook'la daha önce hiç konuşmadığımı fark edip buna lanet ettim. bütün bakışlar kendisine dönünce bir açıklama yapmak zorunda kaldı.

15, yoonmin.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin