Bir haftalık tatilin geçiş hızı Louis için çok şaşırtıcıydı. Son iki gündür sabahları Harry ile kahvaltıdan sonra şelalenin olduğu parka gidip yoga yapıyorlardı, ardından Harry'nin arkadaşlarıyla birlikte öğle yemeğini yiyorlardı ve akşam da Louis bara gidip omegayı sahnede izliyordu. Birkaç günde bu rutine sıkı sıkıya bağlanmıştı.
Yedinci ve son gününün sabahına uyandığında aklına İngiltere ile ilgili her şey takılmaya başladı. Theodore, David, iptal edilen düğün, ailesi, sürüdekiler... Buraya kafa dağıtmaya gelmişti evet ama karar vermesi ve düzene sokması gereken de çok şey vardı.
Yine de bu sorumluluktan kaçtı, Harry ile son sabah yogasını yapabilmek için telefonunu cebinden çıkarıp omegayı aradı. Sonuna kadar çaldırmasına rağmen çağrı cevaplanmayınca bir kez daha aradı ama Harry yine açmadı.
Harry'yi bulamayınca yine sorumluluklarıyla baş başa kaldığını hissetti. Rehberde biraz daha aşağıya indi, Theodore'u aramaya karar verdi. Buraya geldiğinden beri onunla hiç konuşmamış, mesajlarına cevap vermemişti.
"Louis!" dedi Theodore telefonu açar açmaz. "Arayacağını biliyordum, bebeğim, nasılsın?"
"Ciddi bir meseleyi konuşursak daha iyi olacağım."
"Ne zaman dönüyorsun? Şu ertelediğimiz düğünü konuşalım, iyi moda evlerinden randevu almak lazım-"
"Nasıl bu kadar rahatsın?" diye sordu Louis susturarak. "Bana ağlaya ağlaya kimseyle aranda bir şey olmadığını söylüyorsun, yokluğumu fırsat bilip yüzüncü kez başkalarıyla birlikte oluyorsun ve sonunda da bana düğün için moda evi bulmaktan bahsediyorsun. Yüzsüz olduğun için mi böylesin yoksa bu cesareti sana ben mi verdim?"
Theodore kadar Louis de kendi sözlerine şaşırdı, içinde tuttuğu bunca şeyi bu kadar kolay ortaya dökebilmek çok rahatlatıcıydı.
"Seni aldattığımı mı düşünüyorsun? Seni kim dolduruyor bilmiyorum Louis ama-"
"Beni sen dolduruyorsun yaptıklarınla. Ben daha fazla senin yaptıkların yüzünden başkalarına rezil olmak istemiyorum. Ruh eşimsin diye bileklerime geçirdiğim prangalardan çok sıkıldım artık. İngiltere'den ayrılırken sana ayrılmak istediğimi söylemiştim zaten, sen de düşünmemi istemiştin. Düşündüm, seninle uğraşmaya halim olmadığını fark ettim."
Sonunda kendisini aldatan ruh eşinden kurtuluyor olmanın heyecanı içini kaplamış durumdaydı. Korkuyor muydu? Evet. Yine de üstünden bir yük kalkmıştı.
Ondan böyle bir şeyi hiç beklemeyen Theodore hayret içinde "Ama biz ayrılamayız." dedi. "Ruh eşinden başkasına aşık olamazsın, biliyorsun! Benden başkasıyla olamazsın ki! Anneni düşün."
"O kısmı seni hiç ilgilendirmez; beni sürekli aldatan bir ruh eşiyle evli olmaktansa kimseye aşık olmamayı tercih ederim. Zaten düğünü ertelememiştik, iptal etmiştik. Ben de sana bundan sonra aramızda hiçbir şey olmayacağını ve maalesef sürüdeki alfaların yarısıyla beni aldatan bir omegayla arkadaş da kalamayacağımı söylemek için aradım. Bir daha görüşmezsek ikimiz için de iyi olur. Evdeki eşyalarını da bir an önce toplayıp evimi boşalt."
Karşıdakine konuşma fırsatı bırakmadan çağrıyı sonlandırdı, telefonu yatağının yanındaki komodine bıraktı ve arkasına yaslandı. Bunu yaptığına inanamıyordu. Başarmıştı.
Kulağa komik bir başarı gibi gelse de Louis için büyük bir adımdı. Ruh eşinden başkasına aşık olamayacağı inancı, ailesinde gördüğü örnek ve bir de insanlara her şeyi yaptırabilecek kadar manipülatif olan ruh eşi onun işini çok zorlaştırıyordu.
Kendi kendine düşüncelere daldığı esnada telefonu çaldı. Theodore'un aradığını düşünerek oflaya puflaya telefonu eline aldı ama arayan Harry'di. Çağrıyı hemen cevapladı, sahte bir sinirle "Neredesin sen kaçak omega?" diyerek onu azarladı. "Yoga saatimiz geçmek üzere."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LOVE IN FAROE
FanfictionHayatındaki her şey bir karmaşaya döndüğünde Louis sakin bir ada ülkesine gitmeye ve bir süre gözlerden uzak olmaya karar veriyor. Gittiği adada bulmayı umduğu pek çok şey var: huzur, mutluluk, eğlence... Bulmayı beklemediği tek şey ise güzel bir om...