Louis tam da söylediği gibi o gün doğrudan uçağa binmiş, Faroe'ye yola çıkmıştı. Ailesine tekrar Faroe'ye gideceğini söylemesi evde büyük bir yankı uyandırmıştı çünkü Johannah'nın zaten Harry'den haberi vardı ve Fizzy ile Lottie de abilerinin Faroe'deki biriyle sürekli görüşmeler yaptığından haberdarlardı.
Louis onlara Faroe'de bir sevgilisi olmadığını, sadece yardıma ihtiyacı olan bir arkadaşını ziyaret edeceğini defalarca söylese de kimseyi inandıramadı. Fakat buna vakti de yoktu. Kendine ufak bir bavul hazırlayıp hemen evden çıktı. Havaalanına gitmeden önce Harry'yi mutlu edebilmek için ona İngiltere'yi hatırlatacak bir şeyler götürmeye karar verdi. Ufak bir kırmızı telefon kulübesi heykeli, Yorkshire çayı ve birkaç da İngiltere'ye özgü atıştırmalıktan alıp bavuluna koymayı ihmal etmedi.
Toplamda sekiz saat süren bir uçuştan sonra gece saatlerinde Torshavn'a ulaştı. Havaalanından Harry'nin evine taksi tuttu; evin adresini tam bilmediği için Irish Pub'ın adresini vermeyi tercih etti. Bir haftacık kalmış bile olsa bu şehri özlediğini fark etti, barın ve evin bulunduğu tanıdık sokağa gelince istemsizce içini bir mutluluk kaplamıştı.
Taksi ücretini ödedikten sonra bavuluyla birlikte eve gitti. Omeganın söylediği yerden anahtarı aldı, içeriye girdi. Yoldan dolayı o kadar yorgundu ki hiçbir şeyle uğraşmadı, sadece hızlıca duş aldı ve doğrudan omeganın yatağına kıvrılıp uyudu.
Ertesi sabah saat yedide kendi telefon alarmının sesiyle uyandı. Yüzünü yıkadı, siyah bir kot pantolonla kot bir gömlek giyerek hazırlandı. Önce çayı yaptı ve kahvaltı için sofra hazırladı; Harry'yi erkenden eve getirebileceğini umuyordu. Yakındaki pastaneden birkaç çörek alıp onları da sofraya yerleştirdikten sonra cüzdanını, anahtarını ve telefonunu alıp evden ayrıldı.
Hastane çok uzakta değildi. Kalabalık da değildi, hızlıca birkaç danışma masası arasında gidip gelerek Harry'nin çıkış işlemlerini başlattı. Doktoru sabah çıkabileceğini söylemiş ve sisteme girmişti zaten, bu yüzden sadece on dakikada bütün işlem tamamlandı ve alfa sonunda omeganın odasına gidebildi.
Kapıyı iki kere tıklattı, başını içeriye uzatırken "Merhaba!" dedi pek de yüksek olmayan bir sesle. "İki omega arıyorum. Biri kıvırcık saçlı ve yeşil gözlü. Diğerini henüz hiç görmedik ama kız olduğunu biliyoruz. Buradalar mı acaba?"
Harry keyif dolu bir kıkırtıyla yattığı yerden doğruldu, "Louis!" diyerek kollarını iki yana açtı. "Hoş geldin!"
Louis hemen içeriye girip omegaya sarıldı, onunla selamlaştı. Geri çekilir çekilmez de yatağa oturdu ve onun belirginleşmeye başlayan karnına eline koyup "Aman tanrım, büyümüş!" dedi. "Resmen artık görünüyor!"
Harry "Kilo almış mıyım?" diye sordu hemen merakla. Louis gülerek onun bir yanağını sıktı, "Yanakların dolmuş, gamzelerin daha belirgin." dedi. "Bende değişiklik var mı?"
"Sakal yakışmış. Ve geçen ay saçın daha kısaydı."
"Doğruyu söyle, yakışıklılaşmış mıyım?"
Harry güldü, "Öyle bir kelime var mı bilmem ama evet." diye cevap verdi. "Peki ben?"
"Sen güzelleşmişsin! Kızının güzelliği sana yansımış, ne şanslısın."
Evet, Louis kesinlikle birini nasıl şımartacağını çok iyi biliyordu ve Harry bundan çok hoşlanıyordu. Aldığı iltifata deli gibi gülümserken "Yol çok yorucu muydu?" diye sordu. Konuyu değiştirmezse gülmekten ağzı yırtılacaktı.
"Uçakta yanıma oturan kişi tam anlamıyla panik bir insandı. Sekiz saat boyunca öleceğiz düşeceğiz cesedimizi bile bulamayacaklar diye söylenip durdu. Onun dışında gayet iyiydi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LOVE IN FAROE
FanfictionHayatındaki her şey bir karmaşaya döndüğünde Louis sakin bir ada ülkesine gitmeye ve bir süre gözlerden uzak olmaya karar veriyor. Gittiği adada bulmayı umduğu pek çok şey var: huzur, mutluluk, eğlence... Bulmayı beklemediği tek şey ise güzel bir om...