Louis ve Harry o akşam bu konu hakkında hiç konuşmadılar. Hiçbir şey olmamış gibi birlikte film izlediler ve ardından da uyudular. Harry'nin bu konuşmayı açmaya hiç niyeti yoktu aslında ama Louis onu oyalayan pislik olmayı hiç istemedi, ertesi gün kahvaltı sofrasında karşılıklı çay içiyorlarken "Dün yaşanan şey hakkında konuşmamız gerekmez mi?" diye sordu. "En başından dürüstçe konuşursak..."
"Evet, haklısın."
"Seni incitmeyi hiç istemediğimi biliyorsun, benim için ne kadar değerli olduğunu da biliyorsun-"
"Ama beni arkadaşın olarak görüyorsun?"
Louis gülümsedi, "Öyle de değil galiba, bilmiyorum ki." diye itiraf etti. "Herhangi bir arkadaşıma davrandığımdan daha farklıyım seninleyken ama ben bunca yıl ruh eşimden başkasına asla aşık olamayacağımı düşünerek yaşadım. Şimdi sana karşı hissettiğim hoşlanma gelecekte aşka dönüşür mü yoksa günün sonunda yine ruh eşime mi dönerim anlayamıyorum. Ve içinde seni üzme ihtimalim olan hiçbir olasılığı da göze alamam."
"Ben ruh eşimize aşık olmak zorunda olduğumuzu düşünmüyorum. Ama bir bebek bekliyorum ve hislerinden emin olamayan birini hayatıma alamayacak kadar dikkatli olmak zorundayım."
"Yani aşağı yukarı aynı düşüncedeyiz, öyle mi?"
"Şu anda bir ilişkiye hazır olmadığımız konusunda aynı fikirdeyiz, evet. Ama sen kendinden emin olamadığın için bu fikirdesin, bense senden emin olamadığım için."
Harry bundan sonra Jens'e asla dönmezdi, yüzde yüz emindi. Ama Louis tekrar Theodore'a dönme ihtimalini aklından bile geçiriyorsa tabii ki bir kez daha aynı hatayı yapamaz, hisleriyle hareket edemezdi. Jens ile yaşadığı şeyleri tekrarlamaya niyeti yoktu. Louis ise Theodore'dan çektiklerini başkasına yaşatmak istemediği için korkuyordu. Farklı sebeplerle ortak sonuca ulaşmışlardı işte, bu işin sonu yoktu.
Böylece aralarındaki elektriği görmezden gelmeye çalışarak yaşadıkları günlere geçmiş oldular. Faroe'de birlikte geçen son günleriydi yine çünkü Louis eğer kafeyi devralmak istiyorsa gidip işlemleri başlatmalıydı, aksi takdirde Austin başkasına satacaktı ve ülke dışına çıkacaktı.
Birlikte geçirecekleri son günün sabahında Harry ondan daha erken uyandı. Mutfağa geçip çay hazırladı, dolaptaki peynirden ve yumurtadan çıkarıp kahvaltı için omlet hazırladı. Louis'nin sevdiği pankeklerden de pişirdi, üzerlerine biraz bal döktü ve kahvaltı masasının ortasına koydu.
Kokuları alarak uyanmış olan Louis gözlerini ovalayarak mutfağa girdi, uykulu bir şekilde "Günaydın." dedi. "Gitmeyeyim diye beni baştan çıkarmaya mı çalışıyorsun?"
Harry içtenlikle güldü, bardaklara çay doldururken "Otur bakalım alfa." dedi ve ona sandalyeyi işaret etti. "Kahvaltıdan sonra son kez yogaya gidiyoruz. Sonra da gelip eşyalarını toplarız. Uçağa yetişirsin."
"Bugün yoga için nereye gidiyoruz?" diye sordu Louis, kendisine söyleneni yapmış ve yerine oturmuştu. Hem kendi tabağına hem de Harry'nin tabağına kahvaltılıklardan dolduruyordu.
"Bilmem. Doğal parklardan birine gidebiliriz istersen."
"Şelalenin olduğu yere gidelim. Orası insan sesinden epey arınmış oluyor, çok rahatlatıcı bir havası var."
Harry başını sallayarak onu onayladı ve karşısına oturdu. "Ee, anlat bakalım kafeyi devraldıktan sonra neler yapacaksın?"
"Zaten işlek bir mekan aslında, çok değişikliğe gerek olmayacak. Ama akşamları erken kapanıyordu hep, belki gece yarısına kadar açık olacak bir bar-kafe kombinasyonu yaparım. Sizin The Irish Pub gibi bir format olabilir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LOVE IN FAROE
FanfictionHayatındaki her şey bir karmaşaya döndüğünde Louis sakin bir ada ülkesine gitmeye ve bir süre gözlerden uzak olmaya karar veriyor. Gittiği adada bulmayı umduğu pek çok şey var: huzur, mutluluk, eğlence... Bulmayı beklemediği tek şey ise güzel bir om...