Bazı şeyler insanın yüzüne söylenince ya da bunu o kişinin gözlerinde görünce, kendi kafasında düşündüğü şeyin gerçekleşmesini istiyordu bazıları. Sonuçta yaşanmışlık vardı bir yerde, yaşamışlık. Bu mutlu ediyordu insanı. En azından bir yerde bunu yaşadık ve geçmişte bıraktığımız anılarımız var diyordu. Süsen, Ömer'de daha önce görmediği bir şeyi, farkı gördüğünde kalbinden bir şeyler koptuğunu hissetti. O kıza âşık olmadığının tabii ki de farkındaydı ama onun dengesini değiştirdiğini fark edebiliyordu. Hayır dediklerini yaptırıyordu ona hiç söylemeyeceği şeyleri söylettiriyordu. Tanıdığı Ömer bu değildi. Ya da o mu tanıdığını düşünüyordu bilmiyordu ama bunun iki türlüsünü de görmek onu çok üzüyordu.
Süsen'i en çok Ömer'in ona sevdiğini söylemesi üzüyordu. Bunu bir cümleyle affettirebileceğini sanması hiç üzmemiş gibi bir cümleyle onu kendine tekrar bağlayacağını düşünmesi üzüyordu. Bir de aşık olmadığı tarafı vardı bunun. Süsen şimdi olsa dağlara taşlara Ömer'e olan aşkını haykırırdı çünkü çok uzun zaman önce emin olmuştu duygusuna. Ömer'e duyduğu şey aşktı ve onu değiştiriyordu. Çok daha iyi bir insan yapıyordu. Süsen'in yalnızlığı Ömer'in şefkatiyle doluyordu.
Artık olmayan şefkatiyle...
Bunu tekrar gözlerinin önüne getirince daha çok ağlamak istedi Süsen, kalbi sıkıştı kendini koridorun kenarında nefes nefese kalmış bir şekilde buldu. Hem ağlıyor hem nefes almaya çalışıyordu, eli kalbindeydi. Bu o kadar çıldırtıcı bir şeydi ki bütün fonksiyonları karışmıştı sanki. Eli titremeye başlıyordu, kalbini tutan elleri bir mıh gibi yapışıktı bedenine. Biri elinden tutmasa ölüp gidecekmiş gibi hissediyordu. Yine evde yaşadığı şey geliyordu başına. Bir kaza başına geliyordu ama burada da elinden tutan biri yoktu.
"İyi misin kızım?"
Yaşlı bir sesin kulaklarına ulaştığını duydu o anda. Belki algıları normal çalışsa kim olduğunu sesinden anlayabilirdi ama bu ses sanki uzaklardan geliyordu. Fazla ayakta duramadı, o el bile onu dik tutmaya yaramadı. Ağır hareketle sırtını trabzanlara dayayacak şekilde döndürdü düşmeyeceğinden emin olduğunda ise kendini yere bıraktı.
O el onu bırakmadı yere düştüğünde, onunla birlikte yere çöktü ama bu çöküş biraz uzun sürdü. Yaşlı bir siluet gördü karşısında, merak dolu bakışlarıyla ona bakıyordu.
"Süsen iyi misin kızım?"
Adını da biliyordu kadın. Ama Süsen'in bildiği tek şey elini kalbine götürdüğünde hızla atan kalbini durduruyordu. Daha sağlıklı nefes alıyordu.
"Nefes al yavrum." dedi Süsen'in yaptığı şeyi görerek. Nereden çıktığını bilmediği su Süsen'in dudaklarına ulaştı.
"İç kızım. Derin, derin nefes al."
Hem içiyor hem gözyaşları peş peşe dökülüyordu yüzünden.
"Ben—" diyordu Süsen, "Hak etmedim."
"Nefes al sonra anlat yavrum." diyordu kadın, yüzü bir anne edasıyla okşanıyordu onun tarafından. Bunun ne demek olduğunu biliyordu Süsen. Kötü bir şey yaşadığına bir kez daha emin oldu bu sefer. Çünkü hiçbir zaman sevdiği biri tarafından iyi zamanında şefkat gösterilmemişti ona. Kötü bir an yaşadığında görüyordu o elleri, minnet dolu omuzları ve sarılmaları...
"Ben hiçbirini hak etmedim!" dedi tekrar ama bu sefer sesi bir bağırıştan ziyade yemin gibiydi.
"Ne oldu sana kızım?"
Gözlerindeki blurluk yağmurdan sonra açan bir güneş gibi parlıyordu Süsen'in önünde. Bu silueti tanıyordu daha önceden görmüştü. Ama görse dahi onu tanımayacağına emindi. Şimdi ise ona adıyla sesleniyordu. Kendine mi ağlasa yoksa haline mi üzülse, bu kadını gördüğüne onu tanıdığına mı şaşırsa bilemiyordu.