1-İstanbul

1.1K 48 3
                                        

Multimedia'da Karakterler
1. Bölüm
Gözlerimi zar zor açtığım da en son bizimkilerle yine kavga ettiğim geldi. Sonra İstanbul'a gidiyordum. Ve arabamda birini gör.. Hemen ayağa dikilip dikiz aynasından beni izleyen çocuğa baktım.
Tam cırlayacağım sırada arabayı durdurup bana baktı.
Sormama fırsat vermeden "Bayıldın." Dedi.
Yutkunup "Sen nasıl arabamdan çıktın." Dedim.
"Birilerinden kaçıyordum." Dedi.
"Kim?"
"Polis."
Çaktırmadan telefonumu alıp polisi aramayı düşünürken o çocuğun "Çabuk o telefonu elinden bırak." Diyişini duydum.
"Niçin kaçıyordun?"
"Sana ne?"
"Be-nim a-ra-bam-da-sın ve bana cevap vermek zorundasın."
"Sana cevap vermek zorunda değilim."
Pes edip telefonumu  alıp saate baktım. 12'ye geliyordu. Yaklaşık 4 gibi İstanbul'da olurduk. Arka koltuktan kendimi ön koltuğa attım.
"Arabamdan iner misin?"
"Arabandan inemem."
"Ya bana bir şey anlatmıyorsun ve arabamda zorla duruyorsun."
Sessizliğini korumaya devam ederken bir anda "Hırsızlık" dedi.
"Burdan bakınlınca zengin, kendini bir şey sanan playboy çocuklar gibi duruyorsun."
"Sende burdan bakılınca saf, çocuk gibi duruyorsun. Ama hiç öyle değilsin." Dedi. Ve ardından hemen ekledi."Demek herkes göründüğü gibi değil."
Başımla onayladım. Neden hırsızlık yaptın diye sorarsam beni arabadan atacağına bahse girebilirdim. 
"Ee seni nereye bırakacağım?" Dedi.
"Benim arabamdasın. Arabayı alıcam seni bıraktıktan sonra." Dedim.
"Sinirle halin çok komik. Şaka yaptım İstanbul'a gelelim bırakırım seni de arabanı da."
"Adın ne?"
"Adımdan sana ne?"
"Seni polise vermem korkma." Dedim.
"Sende suç ortaklığından hapise girebilirsin. Ben yakalandığımda sende yakalanırsın." Dedi.
"Ne. Hayır olmaz öyle bir şey." Dedim.
Lanet olsun endişelenmeye başladım. Uzakta arama yapan bir polisi görünce korkudan titremeye başlamıştım. Yavaş yavaş arabayı polislerin aramasına sürürken endişe tüm bedenimi kaplamıştı. Tam polislerin önünde duracakken direksiyonu çevirip bariyerlere çarptık ve ilerlemeye başladık.
"Bassana gaza."
Halime gülmeye başlayınca
"Ne gülüyorsun be."
"Cidden inandın mı?" Diyip tekrar gülmeye başladı. Dirseğimi karnına vurup susmasını sağladım.
Kesik kesik nefesler alırken domuz gibi ses çıkarıyordu. Bu gülmeme sebep olurken idrar torbam bu durumu pek hoş karşılamıyordu. Bi kafe bulunca durmasını söyledim.
"Çok acıktım. Bir şeyler al." Dedim.
"Param yok."
"Hırsızlık yaptın ama."
"İlla para mı çalmalıyım?"
Cebimden 10 tl çıkarıp ona verdim. Kendimde kafeye girdim.
İşaretlerden tuvaleti bulup işimi hallettim.  Dışarı çıktığım da çocuğu bir kızla gülümseyerek konuştuğunu gördüm. Bu kaşlarımı çatmama sebep olmuştu. Hayır onu kıskanmamıştım. Elinde yemek yoktu. Yemek önemli. Sinirle yanına ulaşıp "Yemekler nerde?" Dedim.
"Almayı unutmuşum."
İçimden taklidini yapıp sinirle ona baktım. Yanındaki kız "Ah Savaş senle tekrar görüşebilecek miyiz?" Demek adı Savaşdı. Onu arabama almama rağmen bana dememişti. Tamam istediğimle almamış olabilirim ama.
"Onu sen belirleyeceksin." Diyerek sinsi gülümsemesini yolladı.
Kız saçını kıvırıp gülümsedi.
"Numaran ne?" Dedi kız. İçimden 'Numarasını değiştirmedi hala 10 numara' esprisi gelince kıkırdadım.
Kız sonunda beni fark edince kaşlarını çatarak bana baktı.
"Sen de kimsin?"
"Savaş'ın sevgilisi." Söylediğim söze kaşlarımı çatarken ne dediğimi şimdi fark ettim. Savaş'ı kolundan çekeleyip arabaya soktum. Arabayı çalıştırıp sürmeye başladım.
"Yoksa kıskandın mı ?"
"Hayır,sadece o kızdan kurtulup yemek yemeyi düşünüyorum." Dedim.
"Eminim öyledir." Diyerek sırıttı. 10 dakikalık yolculuktan sonra bi kafe görünce arabayı durdurup kafeye koşar adımlar attım. Çok acıkmıştım. Bi boş masaya oturup Savaş'ın gelmesini bekledim. Çocuk cool cool, millete daha doğrusu kızlara gülümseyerek giriş yaptı. Masaya oturduğunda garsonun da gelmesi bir oldu.
"Şey ben 4 tane tost alıyım. Yanında 3 poğaça ve 2 simit. Bir de çay."
"Çay ve simit" dedi Savaş'da. Yaklaşık 5 dakika sonra sıparişler gelmişti. Hemen bitirdikten sonra Savaş'a baktım. Simitine dokunmamıştı. Çayını bitirmiş telefonla uğraşıyordu. Dürtüp "Hadi çıkalım." Dedim.
Parayı ödeyip dışarı çıktık. Sürücü koltuğuna oturup binmesine bekledim.
"Yolun devamında yokum."
"Ama İstanbula geliyordun?" Dedim.
"İşim çıktı" diyerek karşı yola yürümeye başladı. Bende omuz silkip telefonumu elime aldım. 38 çağrı. Hepsinin Hazal olması rahat bir nefes almama neden olmuştu. Öğleden sonra gelirim demiştim ama ancak akşam 4 gibi orda olurdum. Onu arayıp akşam gibi geleceğimi açıklayıp arabayı sürmeye devam ettim.
3 Saat sonra
Sonunda yolu tamamlamıştım. Hazal'ın attığı konuma bakarak geldiğim yere baktım. Doğru yerdeydim. Valizimi çıkartıp sakin adımlarla ilerlemeye başladım. Asansöre valizimi yerleştirip merdivenlerden çıkmaya başladım. Çocukluktan gelme bir şeydi. Asansörlerden aşırı korkardım. 3. Kata çıkıp asansörü çağırdım. Valizi alıp kapıda 3 kızın isimle soy ismi yazdığını fark ettim. Evet üçününde yazıyordu. Hazal Ersoy, Ceren Aksoy, Selin Kaya.
Derin bir nefes alıp kapıyı çaldım.
Kapının açılmasıyla gözlerim göz bebeklerini zorlayacak şekilde açıldı ve Hazala imrenerek bakmaya başladı. 3  sene önce böyle değildi bu götsüz birden boynuma dolanan kollarla düşüncelerinden sıyrıldım daha doğrusu sıyrılmak zorunda kaldım. Bi bana bi elimdeki bavula bakarak ses tellerine inat cırlıyarak konuşmaya başladı.
'Oha Eylül'üm geldin mi şimdi sen? Beraber mi yaşayacağız artık? İnanmıyorum ya gel bir daha sarılacağım'diyerek beni tekrar kollarına aldı. Bir adım geri çekildi ve
'Resmen gelmişsin' diyerek  baştan  aşağıya önce bedenimi sonra yüzümü süzmeye başladı sanırım hala ben miyim diye teyit etmeye çalışıyordu daha fazla dayanamayarak konuşmaya başladım.
'Kızım alsana beni içeriye, kapıda mı dikilelim zaten, tüm apartman sakinleri duydu sesini. Daha fazla rezil etme bizi de çekil' diyerek bavulla  beraber içeri daldım. Hemen peşimden gelen Hazal  'Çok özledim be kızım ne yapayım' diyerek koltuğa yayıldı. Bavulu bi kenara fırlatarak evi incelemeye başladım.
"Ee Ceren ile Selin nerde?"
"Sen nerden tanıyorsun onları?"
"Kapıda soyadlarıyla yazıyor ya." Dedim.
"He doğru. Alışverişe gittiler."
"Ben nerde kalıcam?"
"Ceren'in odasında ranza var. Biriniz üste biriniz altta yatar. Odası da şu tarafta." Dediği yere bakıp ilerlemeye başladım. Ferah ve rahat bir odaydı. Güneş aldığı belliydi. Oldukça büyük çift çalışma masası vardı. Dolabıda çift kişilikti. Valizimi koyup tekrar Hazal'ın yanına döndüm. " Neden Ceren'in herşeyi çift kişilik?"
"Ablasıyla kullanıyordu. Ablası Amerika'ya gidince eşyalar ona kaldı." Dedi. Biraz televizyon izledikten sonra
"Eee ne yapacağız benim okul işini" diyerek aklımdaki soruyu yönelttim. Yayıldığı koltukta dikleşerek bana döndü ve
"Tabiki de bizim okulda devam edeceksin kızım yarın gider görüşürüz, ertesi gün başlarsın" diyerek yanağıma en sulusundan bir öpücük kondurdu.Kapının kilit sesini duymamla kafamı o yöne çevirdim. Sarışın ve esmer kızlar kahkaha atarak içeri girdiler. Bakışları beni bulunca başta durdular. Sonra gülümseyip bana baktılar. "Sen Eylül olmalısın?" Dedi sarı sarışın olan.
"Evet." Dedim gülümseyerek.
"O zaman hoşgeldin" diyerek gülümsediler.
Sarışın olan  "Ben Ceren" dedi.
Esmer olan da "Ben Selin" dedi.
İkisini de gülümseyerek baktım.
"Ceren, Eylül senin odanda kalacak." Dedi Hazal. Ceren sevinerek bana baktı ve "Tabiki" dedi.
Ceren ile Selin üstlerine değiştirmeye gittiler. Bende Hazal'ın yanına oturup ne yaptığını izlemeye başladım.
Bir fotoğradı gösterip "Ah bu çocuktan nefret ediyorum." Dedi.
Gösterdiği fotoğrafa baktığımda Kaan ve gayet yakışıklı bir çocuk duruyordu.
"Kesin hep bu doldurdu Kaan'ı. Sinir bozan, uyuz bir çocuk." Dedi.
Fotoğrafa baktığımda tatlı bir çocuk gibi gözüküyordu. Dikkatle baktığımda fotoğrafın arkasında kızlar vardı. Fotoğrafın altına yazdığı şeye bakınca Hazal'ın kızmasına şimdi anlam verdim. 'Kardeşim sonunda bekarlığa döndü;') ' Gülme isteğime bastırarak Hazal'a döndüm.  Konuma baktığında bir kulubün adı vardı.
"Hazırlanın kızlar gidiyoruz." Dedi.
Ceren ile Selin aynı anda odalarından çıktı.
"Ben gelemem. Yorgunum ve uykum var." Dedim.
Ceren'de "Eylül'ü tek bırakmıyım. Burak izin vermez külübe gitmeme." Dedi.
Selin anında cevap verdi. "Ben geliyorum."
Hazal sevinerek ona baktı. Beraber hazırlanıp dışarı çıktılar. Bizde bu sırada valizimizi yerleştirmiş, televizyona film koyup izlemeye başlamıştık.
***Hazal'ın ağzından***
Selin ile hazırlanıp dışarı çıktık. O Kaan'a dünyanın kaç bucak olduğunu göstecektim. Kimse benden ayrılamazdı. Selin'in arabasına binip yola koyulduk. Selin sessizdi. Sorgulamayıp şarkı açtım.
(Buray-İstersen)
Şarkı bittiğinde çoktan o kulübe gelmiştik. Arabayı kilitleyip Selin'i peşinden sürükledim. Korumaları görünce yüzüm soldu. Uzaktan Emir'i görünce ona el sallayarak buraya gel bakışımı attım. Hızlıca yanıma geldi. Selin'i fark edince hızla ona döndü. Başta dudakları kıvıldı eteğinin boyunu görünce sinirle kaşlarını çattı. Ona dönüp "Selin'i süz diye çağırmadım. Bizi içeri al." Dedim.
"Niye bunu size yapıyım?" Dedim.
Emir'e yani Kaan'ın yakın arkadaşına onu kıskandırmam gerek diyemezdim.
"Selin'in hoşlandığı çocuğa bakmaya geldik."
Kaşları iyice çatıldı ve sert haline büründü.
"Geçin." Dedi.
İleri geçince hemen Selin konuşmaya başladı. "Niye ona hoşlandığı çocuğa bakmaya geldik dedin."
"Ona Kaan'ı kıskandırcam dememi beklemiyorsun herhalde." Dedim.
"Kaan ile Emir yakın arkadaş değil, sadece aynı gruptalar. Birbirine zıt gibiler." Dedi.
Gözlerimi devirerek ilerlermeye başladım. Klübün içine girip gözlerim Kaan'ı aramaya başladı. Kaan'ın yerine Batu denen çocuğu görünce sinirlerim bozuldu. Bunun Kaan'ın aklına girdiğine eminim. Emin adımlarla Batu'nun yanına ulaştım. Bacaklarımdan yukarı beni süzmeye başlayınca sinirle ona baktım.
"Önüne dön puşt." Dedim.
Gözleri beni bulunca sırıtarak baktı. Ona hiç bir tepki vermeyip Kaan'ın nerede olacağını soracağım sırada koluma bi zibidinin yapışmasıyla ona döndüm. Ters bakışlarımı yollayıp onu itikledim.
"Abi beraber misiniz?" Diye sordu Batu'ya. Kafasını yok manasında salladı. Çocuk beni tuttuğu gibi ilerlerken kendimi savunamıyordum. Şeyine vurduğum da sinirlenip bana döndü. Dudaklarını dudaklarımla kapatacağı sırada gelen yumruk ile yere serildi. Batu Vural beni kurtarmıştı. Kolumdan çekileyip klüpten çıkardı beni.
"Ben kendi başımın çaresine bakabilirdim." Dedim sinirle.
"Emin misin? O puşt az önce seni öpecekti."
"Ya sana ne ? İlk öpücüğüm ya onun olsun ya başkasının bundan sana ne ?"
"Sen kimseyle öpüşmedin mi?"
"Evet, illa birinlen çıkıyorsam onla öpüşecek halim yok." Dedim.
"Biliyor musun? Belki benim dudaklarım temiz dudak aradığından kimseyi öpemiyordur." Dedi.
Bu ne demek oluyordu. Batu kimseyle öpüşmemiş miydi? Belki biriyle öpüşürken görmesem de vardır diye düşünmüşümdür hep.
Yaklaştığında heyecandan kalbimi hissetmiyordum. Tam beni öpeceği sırada geri çekildim. Bu olamaz. Hızla ilerleyip arabama bindim. Selin'e mesaj atıp yola koyuldum. Kafamdaki bir sürü soru işaretleriyle.

Sadece SenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin