three

11 3 2
                                    

Güneş çöküp hava karardığında Aaron artık evden çıkmaya hazırdı. 

Çoktandır elinde tuttuğu sahte gümüş kılıcını hemen sırtına taktı. Ardından partiye, yani Kampüs'e gitmek için kahverengi postallarını giyerek sokaklara atıldı.

Etraf şimdiden çocuklar ve yetişkinlerle dolup taşmaya başlamıştı bile. Herkes şeker ve çikolatalar için kapı kapı gezip birbirini korkutuyordu, ama buradaki kalabalık bile genç adama oldukça rahatsızlık vermişti, kim bilir partide ne hallere düşecekti?

Rahatlamaya çalışarak sağ elinde tuttuğu kalkanı kavradı ve kafasını aşağı eğerek parti alanına doğru yürümeye başladı.

Tahmin ettiğinden daha fazla kalabalık olmasından korkuyordu aslında... Ne de olsa bu tarz şeylere pek alışık değildi, ama yine de en yakın arkadaşını kırmamak için katlanmak zorundaydı. Cloud bunun, utangaçlığın zincirlerinden kurtulmanın ve korkunun maskesini kucaklamanın tek yolu olduğu konusunda ısrar etmişti.

***

"Ah, işte orada! AARON, AARON..!" Belle, sevimli topuklu ayakkabıları ve sırtında sallanan melek kanatları ile arkadaşının yanına koştu, ona elindeki içkiye rağmen sımsıkı sarılmıştı. Parti için o kadar çok heyecanlı görünüyordu ki anlaşılan içi içine sığmıyordu. "Aww, seni gördüğüme çok sevindim Ron~ Üstelik sana diktiğim kostümü giymişsin?? Aman Tanrım!" Diye söylendi, olduğu yerde sevinçle zıplayarak. "Ama neden kanı kullanmadın??"

"Hey, dur! Kokteylini üstüme dökeceksin Belle..."

"Aman aman, kimler gelmiş."

Sarışın oğlan tanıdık sesin geldiği yöne baktığında Chucky kılığına giren Cloud'u gördü, her zamanki gibi başarılı derece de korkunçtu. "Aman Tanrım Cloud! Bu hal de ne böyle?"

"Fazla gerçekçi, değil mi?" Sophia arkadaşlarının arasına girerek sevgilisinin omzuna kolunu attı ve yanağına minik bir öpücük kondurdu. "Katil sevgilim benim." Cloud da aynı şekilde ona bir öpücük kondurduğunda Aaron sadece göz devirdi, kusacak gibi hissediyordu. Fazla klişe.

"Aww..çok tatlılar."

"Lütfen sus Belle..." Buruşturduğu yüzü ile kollarını göğsünün önünde birleştirdi ve somurtmaya başladı. Sophia'nın sırf erkek arkadaşı ile çift olmak için Tiffany kılığına girdiğine inanamıyordu, normalde böyle şeyleri iğrenç bulurdu...ne iki yüzlü ama. Oysaki daha geçen gün korku komedisi filmlerinin ne kadar saçma, çocuksu ve iğrenç olduğundan bahsediyordu.

"Ne bakıyorsun öyle? Gayet güzel duruyoruz, çokta uyumluyuz." Yine onunla atışmamak için zor duran kız sorgulayarak konuştu.

"Gerçekten saçlarını bunun için mi sarıya boyadın? Bende Barbie olacağını falan düşünmüştüm."

Sophia onunla dalga geçen çocuğa tam ağzını açıp bir şey diyecekti ki sevgilisi onu durdurdu. "Hey, bunu konuşmuştuk. Kavga yok, en azından bugün." Uzun boylu oğlan bakışlarını sarışın arkadaşına çevirdi ve kaşlarını çattı. "Tamam mı?"

Aaron üstüne alınması gereken kişi olduğunu bildiği için sessizleşmişti, bu samimiyetsiz ortamdan derhal uzaklaşmak istiyordu. Zaten Cloud olmasa bu arkadaş grubuna katlanmazdı bile. Partiye en başından katılmamalıydı. "Her neyse...ben biraz içki alacağım." İfadesiz bir suratla grubundan ayrılırken koridordaki kalabalığa karıştı ve bar bölümüne doğru ilerledi. Kalbi, cebindeki ucuz Halloween şekerleri kadar soğuktu.

Her neyse.

Cidden müdür koskoca kampüsü bu lanet parti için mi süslemişti? Üstelik içeride sadece Üniversite öğrencileri bulunmuyordu...dışarıdan katılan çok daha fazla kişi vardı. Kaçak misafirler.

Barı bulduğunda hızlıca bir içki kapmak için barmen ile iletişime geçti, "Meyveli bir kokteyl alabilir miyim lütfen? Ne tavsiye edersen." o sırada boş bar taburelerinden faydalanarak en köşedekine oturdu. Beklenilmedik bir gariplikte burası çok daha sessiz ve sakindi. Yoksa...? Muhtemelen müdür yine alkolsüz içecekler yaptırmıştı, değil mi? Hiç şaşırtıcı değil.

Aaron önüne konulan bardağı tutarken teşekkür ederek büyük bir yudum aldı. Evet, kesinlikle alkolsüzdü. "Siktiğimin herifi-"

"Bö~"

Sarışın genç boynundaki ürpertiyi hissederek küçük bir çığlık attı ve hemen arkasına döndü. Şükürler olsun ki çaresiz barmen bardağı son anda yakalamıştı... "AAH!" Aaron şaşkınlıkla gözlerini genişleterek arkasında duran solgun tenli adama baktı. "AMAN TANRIM CAIN..! S-sen miydin..?" Bu sefer kaşlarını çattı çünkü ödünü koparmıştı. Ne diye arkasından sinsice geliyordu ki?! HEMDE KULAĞINA O ŞEKİLDE FISILDAYARAK!

Cain sevimli çocuğun tepkisini görünce alaycı bir şekilde kahkaha attı ve hiçbir suç işlememiş gibi sırtını bar tezgahına yasladı.

Şu çapkın gülüş...Aaron'ın her seferinde sertçe yutkunmasına sebep oluyordu. Baştan aşağı vampir kılığına giren Cain'i incelediğinde 'Nasıl bu kadar kusursuz gözükebilir?' diye düşünmeden duramadı. O cidden farklı biriydi; içerideki neon ışıklar kadar parlak, bıçağın keskin tarafı kadar sert bir gülümsemeye sahip, herkesin sürekli hakkında konuştuğu ama kimsenin tam olarak tanımadığı türden, isyankar ruhu nedeniyle hem korkulan hem de kıskanılan, yalnızca kendi yarattığı dünyada yaşayan bir çocuk...

"Ne o? Hortlak görmüş gibisin sarışın?" Cain, Aaron'ın yeşil şapkasına dokunurken sordu. Anlaşılan hala yaramazlık peşindeydi. "Peter Pan mi oldun yoksa? Ah, bilseydim bende Kaptan Kanca olurdum...ne üzücü. Çok uyumlu olurduk." Dudak büzerek alaycı ifadesine devam etti, asla değişmiyordu...tam bir pokerface.

"Şey..aslında Link oldum, Zelda'dan."

"Oh, şu dandik Nintendo oyununu mu diyorsun? Sevimli."

"H-hey..! Gayet eğlenceli bir kere." Aaron az önce düşürmek üzere olduğu cam bardağı sıkarken kaşlarını çattı, ama bu telaşlı ifadesi onu daha da tatlı gösteriyordu. Vampir çocuk çarpık bir şekilde sırıtarak göz ucuyla ona baktı. "Sadece şaka yapıyorum adamım, bu kadar tepki gösterme."

"Göstermedim." Genç oğlan sakinleşerek yüzünü gevşetti ve kokteylinden son yudumunu aldı.

"Duyduğuma göre müdür içkilere yine el atmış? Bu adam işini hiç bilmiyor, cidden."

"Evet...sanırım bizi hala küçük çocuklar olarak görüyor. Ayrıca partilerin amacı bu değil midir zaten..? Yani, sarhoş olup kafa dağıtmak. Ç-çok katıldığımdan falan değil..! Hatta ben partilerden hiç anlamam ama biraz alkol güzel olabili-

Cain yaslandığı tezgahtan yavaşça doğruldu ve uzun figürünü ortaya çıkardı, kendisini açıklamaya dalmış olan Aaron'a doğru eğilirken yüzünde yine o ifade vardı. "Kafa dağıtmak için sadece alkole ihtiyacın yok, sevgili Peter Pan...biraz peri tozu yeterli olur." 

Sarışın oğlan aniden kulağına fısıldayan boğuk sese karşı kızarmadan edemedi. Şu anda domatese döndüğünü bilerek içinden küfürler yağdırırken olduğu yerde dona kalmıştı. Az önce resmen ona bir teklif sunmuştu, değil mi? Bu adam gerçekten yeryüzündeki şeytan olabilir miydi..? Ya da düşen melek...belki de aşırı çekici olmasının altında yatan sır buydu, kim bilir?

"İhtiyacın olursa beni nerede bulacağını biliyorsun." Dolgun dudaklarını yavaşça Aaron'ın kulaklarından uzaklaştırırken son kez yeşil şapkasına dokundu.

O giderken Aaron oturduğu yerde nefes nefese kalarak olanları idrak etmeye çalıştı. Neden bu kadar stres yapmıştı ki?? Alnından nehir gibi terler aktığını hissediyordu. 

En sonunda cesaret ederek tedirgince arkasına döndü ve kalabalığı izledi. Cain nereye gitmişti? Hemen uzaklaşmış mıydı? Yoksa başkasına satıcılık yapmak için mi yanından ayrılmıştı? NEDEN HEMEN ORTADAN KAYBOLMUŞTU Kİ? Ya da partiden çoktan ayrılmıştı bile...

"Lanet olsun.." Kendi kendine tısladı. Tekrar önüne dönüp boş bardağına bakarken düşündü. Neden ondan ot satın almaya cesaret edemedi? Bu onunla samimi arkadaşlık ilişkisi kurmak için tek şansıydı ve şimdi bunun elinden alındığını hissediyordu. Daha ne kadar böyle devam edecekti? 

Aaron, içindeki iç savaşı bitirmeye kararlıydı. Kendinden emin bir şekilde taburesinden indi, Cain'i bulacaktı.

Halloween Party || CaiRon (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin