cptr.1

86 22 245
                                    

İnsanların sesleri adım seslerine karışıyor, arabalar cadde üzerinden arkalarında hemen dağılan gri bir bulut bırakarak ilerliyor. Burası Hamburg'un işlek bir caddesi. Neresi olduğu konusunda emin değildim. Ben sadece yürüyor ve etrafa bakıyordum lâkin Aziz Nikolai Kilisesine yakın olduğumuzu düşünüyordum.

Bir dükkan önünde elimde bir bavul ile duruyorum. Gelip geçen insanlar bana tuhaf gözlerle bakıyor gibiydi. Bende aynı şekilde onlara bakıyordum. Onlar ilk defa belki bir asker görüyordu. Bense onca zamanımı vahşetin içerisinde geçirdiğim için normal bir hayat yaşayan insanlar görüyordum uzun zamandan sonra.

Aslında askerler Hamburg'da görülen bir şeydi. Onların dikkat ettiği kol bandı veyahut görünüşüm olabilirdi. Fakat burda bulunan askerlerin büyük çoğunluğu tıpkı benim gibi siyah askeri üniformalı ve kızıl görkemli görünen bir kol bandına sahip kişilerdi. O halde bu insanların görüş alanlarından çıkana kadar bana bakma sebepleri nelerdi?

Elimdeki bavulun ağırlığı yük olmaya başlıyor. Saatlerdir aynı pozisyonda duruyorum olduğum yerde. Kimi zaman gökyüzüne kaldırıyorum kafamı, hiçbir binanın kapatamadığı mükemmel gökyüzüne. Yine mavi elbisesini kuşanmış zarif bir bayan gibiydi. Bulutlar ise onun elmastan küpeleri. Kimi zaman uçaklar görünüyor farklı yerlere uçan. Limandan buralara gelen martıların gülücüklerini duyuyorum onca gürültü arasından.

Kaldırımda yatan kediler takılıyor gözüme. Minik patilerini yalayıp yüzlerini temizliyorlar. Birbirlerine bakıp miyavlıyor, bizim bilmediğimiz lâkin saran bir sohbetin en güzel dakikalarını yaşıyorlar.

Onlardan biri olmak isterdim. Hiçbir vasfım olmadan sabahlara kadar insanların kucağında uyumak isterdim.

Bir tanesi gözüme çarpıyor. Bana doğru yürürken yüzünde hoşnut bir ifade var. Bacaklarıma yaklaşıyor ve bir süre kendince yürüyor çevremde. En son yakınıma oturup yüzüme bakıyor, sevilmek istediği açık ama bunu yapamıyorum.

Tuttuğum bavulu yere indiremezdim. Generalim Nikolaus bunu bana kesin bir dilde belirtmiş, içinde kırılabilecek bir eşya olduğunu söylemişti. İçinde ne olduğunu bilmiyorum ama yere indirdiğim taktirde kısa sürede kırılacağından emindim.

Kediye çeviriyorum gözlerimi, o ana kadar fark etmediğim yeşil boncuklara bakıyorum. Camdan yapılmış gibiler, o kadar açık renkli ve saydam bir yapıya sahiplerdi ki kendi yansımamı görebiliyordum.

Diğer turuncu kedilere göre daha açık renkli bir kürkü var. Öyle ki ten rengi gibi görünüyordu. Bazı yerlere beyaz tüyler karışmış, taransa belki daha iyi durabilirdi. Kuyruğu tamamen beyaz ve saçaklı. Diğerlerine göre daha uzun kuyruk tüyleri. Yumuşacık duruyor, içimde bir sevme isteği uyandırırken son kez çevremi kolaçan ediyorum.

Bir kaç dakikadan sorun olmayacaktır. Sadece başını okşayıp ona istediğini vermek istiyorum. En azından vicdan azabı çekmeyecektim.

Bavulu dikkatlice yere indirdim. Sokaktan geçen insanların çarpmaması adına kendime yakın tuttum. Dizlerim üzerine çöktüğümde sanki bu anı bekleyen kedi hareketlendi ve daha da yaklaştı bana.

Kulaklarının arasını okşadım bir süre, tahmin ettiğim gibi yumuşacıktı tüyleri. Bakımlı olduğu belliydi.

Daha da ileri giderek dizlerimin üzerine çıktığında karşı gelemedim ona. Ne kadar da hafifti, neredeyse hiç hissetmemiştim onu. Kedilerin denge ve zarifliğin vücut bulmuş hali olduğunu biliyordum ama bu kadarı fazlaydı benim için. Fazla kusursuz, fazla mükemmel..

Patileri üzerinde durmak yerine iyice uzandı dizlerimin üzerine. Artık elim kolum bağlıydı. Hareket edemezdim, aksi taktirde sevgili konuğumun rahatı bozulacak ve ürküp kaçacaktı. Bu istediğim son şey olsa bile gitmesi ikimiz içinde daha iyiydi.. ne yazık ki..

I| 𝐌𝐨𝐨𝐠 𝐂𝐢𝐭𝐲 2 |I 𝐖𝐖2 ✫Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin