Evet. Bununla da bitiyoruz galiba. Hayır son bir daha. Duygulanmdan devam edeyim bari. Keyifli okumalar:)
"Anlattığın kişi. On aydır burada beklediğin kişi. BENİM KARDEŞİM!"
"NE?"
"Olamaz ki." Kabul edemiyordu. "Soyadlarınız. Soyadlarınız farklı bir kere. Sen Jeon. Onun soyismi Park. Park Jimin o!" Hiç istemese bile çocuğa karşı sesi yükselmişti. Olamazdı çünkü. Aylardır beklenen o adam her zaman bu kadar yakınında olmuştu. Hayır hayır. Bu kesinlikle olmazdı. Hem kendi de dedi ya soyisimleri farklı.
On ay kar, kış, yağmur, sıcak demeden burada oturmuştu. Hastalanmamak için üst üste içtiğim vitaminler vardı. Hiç ilaç olmayan buzdolabı şimdi ilaçlardan geçilemiyordu. Sadece hasta olduğu ve gelmediği bir gün gelirse düşüncesi onu tüm bunlara itmişti. Şimdiyse uzun zamandır yanında olan biri ona beklediği adamı tanıdığını bu yetmezmiş gibi bir de o kişinin kardeşi olduğunu söylüyordu.
Şimdi her şeyi ama her şeyi öğrenmek istiyordu ümidi yeniden yeşeren Min Yoongi. Bir karşılık bekliyordu. Bu konuyu anlatabilecek bir açıklama istiyordu. Jeon Jeongguk bundan böyle ona açıklama yapmaya mecburdu. O da bunun farkında olmalıydı çünkü ela gözlerini konuşmaya izin ister gibi dikmişti ondan bir şey bekleyen gözlere.
"Hyung. Jimin hyung benim gerçekten ağabeyim. Ama üvey. Anne bir baba ayrı kardeşiz biz. Babam annemin ikinci evliliği, ikinci kocası. Aslında babamın da ikinci evliliği de konumuz o değil." Çocuk konuşuyordu. Yoongi ise hiç bir ayrıntıyı atlamamak ve bir şeyleri kafasında oturtmak amaçlı pür dikkat konuşan Jeongguku dinliyordu.
"Jiminin babası olacak şerefsizle annem zorla evlendirilmiş. Görücü usulü bile değil. Annem evlendiğinde görmüş onun yüzünü. Sonrası zaten aynı. Çocuk baskıları, her olayda anneme kızılması, koca bir aileye gelin gitmenin yükü. Çocuk yani abim doğduktan sonraki dönem sakinlik olmuş ama devamı başa sarıp izlenen film gibi." Annesini ne kadar da çok seviyordu Jeon. Onun çektiklerini konuşmak ağır geliyordu ona.
"Dayaklar artmış bir yerden sonra. Çocukluğumda hatırlıyorum annem yazın bile uzunkol giyerdi kolundaki kesik izleri görünmesin biz bu yüzden yargılanmayalım diye." Bir damla salıverdi kendini dolmuş boncuk boncuk bakan gözlerden. Min Yoongi uzanıp sildi kardeşinin gözyaşlarını, bağrına bastı onu. Hıçkırıklara boğulması saniyeyi bile bulmadı. Sakinleşince ayrıldı ağabeyinin göğsünden.
"O dönem tanışmış babamla-" hafif hıçkırıklar kelimeleri bölüyordu. Biraz daha sakinleşmesi adına elinde tuttuğu kahve bardağını kardeşine uzattı. On beş dakikanın sonunda tamamen sakinleştirmişti çocuğu.
"Babama aşık olmuş ve kaçmak istemişler. O zamanlar abim 2-3 yaşlarında. Annem şart koymuş 'oğlumu kabul edersen gelirim seninle' diye. Babam çoktan razıymış zaten. Dedim ya önceden evliliği olmuştu. Sevmeyerek evlenmiş o da ama saygıları varmış bir birlerine. İlk karısı doğumda bebeğiyle birlikte ölmüş. Babamın çocuğuna olan özlemini tamamlamış ağabeyim."
"Kaçtılar mı?" Yarım saati aşkın bir süredir sadece susup dinleyen Yoongi şimdi merakla bir soru yöneltmişti.
"Evet. Boşanma davası açıldı. Çok hengameler koptu. Boşanıncaya dek, abimin vekaleyini alıncaya dek ve ondan sonrasında. Neredeyse ben doğana kadar. Annem abimin soyismini de Jeon yapmak istemiş ama babam 'kendi kararını versin büyüyünce' diyerek durdurmuş annemi.
"Jimin babasının soyadını mı kullanmak istedi yani?" Gözleri fal taşı gibi açılan Yoongi buna inanmamıştı. Kimse annesinin hayatını karartan birinin soyismini istemezdi. İstememeliydi.
"Hayır. Abim lanet soyisimden nefret ediyor. Anneme benzemesiyle gurur duyuyor. Babasına benzeseydi görüntü olarak bile intihar ederdi. O kendi seçtiği bir soyad. Çünkü abim ne o pisliğin oğluydu ne de Jeon soyismini istiyordu. Kendisi seçti bu yüzden tamamen bizden bağımsız."
Çocuğun açıklamasıyla rahatlamıştı. Ama hala oturmayan şeyler vardı. Madem kardeşlerdi ki Jeonggukun ondan abim diye bahsetmesi aralarının güzel olduğunu gösteriyor. O zaman insan bir kez bile kardeşinin yanına gelmez miydi? Burada olduğu on ayın yedisinde Jeonggukun yanındaydı ama aradığı kişi kardeşini hiç ama hiç ziyarete gelmemişti.
"Nerde o?" Dan diye sorusunu yöneltince kendi de şaşırmıştı. Jeongguksa en az onun kadar şaşırmıştı. Bakışlarını yere eğmiş, susmuştu.
"Konuş Gguk. Susma." Ellerini çocuğun iki omzuna koyunca onu silkelemeye başladı. Hareketlerine hakim olamıyordu. Sonunda kendine gelmeyi başarmış ve ellerini hafifçe indirmişti.
"Lütfen. Bana söyle. Neden seni hiç ziyarete gelmedi? Kardeşin sonuçta. Hiç mi gelmez bir insan kardeşinin yanına? Ben de Yejiye gıcık olurdum çoğu zaman ama hiç kopmadım ondan. Sen bana kardeş olmuşken ona olamadın mı ki yok burada?" Ardı arkası kesilmeyen sorular küçüğün boğazındaki yumruyu daha da can acıtır hale getiriyordu.
"Burada değil. Kore'de değil. Yeni gitti ama bu şehirde de değildi. Annem de. Babam da. Yanlızdım ben burada. Taehyungla sadece sevgilim diye mi kalıyorum sence hyung. Yanlız kalmamak için. Evim var oysa benim." göz yaşlarının onu engellemesine rağmen konuşmasını durdurmak istemiyordu.
"Hasta. Jimin çok hasta. Babası olucak o piçten ona geçen bir hastalık. Onun için ölüm olucak bir şeydi o adam denmeyecek adamdan ona bir şeyin geçmesi şimdi gerçekten ölümü olucak. Sen? Ne zaman gördün onu hangi gün? Hangi saat?"
Dona kalmıştı Yoongi. İçinde boşluktan da boş birşeyler vardı. Acımıyordu. Belki de üzülüyordu. Kahroluyordu. Ya da hiç bir şey hissedemiyordu. Hissetmek istemiyordu.
Ağzını araladı. Ezberlediği cümlelerdi söyleyecekleri. Ne eksiği ne de fazlası.
" 30 Aralık saat 22:08."
Duyduğu bilgi beraberinde Jeonggukun badem gözlerinin daha da irileşmesine sebep olmuştu.
"O günün gecesi. Hastane cevaplarını aldığı günün gecesi. Bana gelmişti. Konuşmuştuk. Sabahı da hastaneye yattı. Ellerinde ilk defa eldiven yoktu. Şaşırmıştım ama sormadım." Ağırlığı göğüs delen bu sözler karşısında göz yaşlarını tutamadı genç adam. Yaşadığı yıllar boyunca ağlayacağı her şeyi bir günde yaşamış gibi.
"İlk başta hiç ümit yoktu." Yoonginin elini tutan çocuk onu teselli etmek istercesine konuşmaya, elleriyle soğuyan parmakları ısıtmaya çalışıyordu. "Ama her şey aslında Jiminden geçiyordu. Daha yeni yeni bu hastalık bedenine yayılmıştı ve yenebilirdi. Bana geldiğinde gördüğüm Jimin benim abim değildi ama. Bıkmıştı. Belki de-"
Lafını bitiremeden bakışlarını dolu gözlere dikmişti. "Belki de-. Seni görmeseydi. Belki de o gün seni görmeseydi intihar ederdi abim hyung. Ona bağlanacak dalının ne olduğunu sordum bir keresinde. İnanmazsın belki ama. Bir çift eldiven dedi. Anlamadım o zaman. Şimdi her şey daha açık."
Sözün bittiği aşikardı. Yoongi için ise hiç bir şey bitmemişti. Hayatında bir kere bile olsa bir işi yarım bırakmayacaktı.
"Jeongguk!"-dedi. "Onun yanına gideceğim"
/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\
Herkese merhaba.
Final olarak düşündüğüm bölümde yarım kalacağını hissetmemle son bir daha diyorum.
Her hangi bir hastalık belirtmedim.
Çünkü bana göre her hastalık kötüdür
İnsanı yıpratır.
Söylemek istediğim şeyler var. Umarım bir gün bu yazılarımdan nefret etmem.
Yetersiz hissediyorum çünkü kendimi.
Neyse devam.
Seviliyorsunuz mandalinalar 🍊~ayal~
Yazıldı 6 Kasım
Yayınlandı 26 Aralık