Bir şey yazmak istemiyorum. Her an her şey olabilir. Keyifli okumalar:)
Elinizi çabuk tutun yani.
Mutluluk. Nedir sizce? Bir annenin kucağı mı? Bir babanın arkanızda dağ misali durduğunun bilincinde gelen korkusuzluk mu? Bunlar benim bilmediğim şeyler. Siz biliyor musunuz? Bunlar mutluluk mu?
Jeongguka sorsam şimdi ne der? Bahse girebilirdim bu konuda. Ona sorsam parmağını gösterir "ilk mutluluğum o" derdi. Sonra devam ederdi. "İkincisi de bunu sana sarılarak kutlamak ve abime söyleyecek olmak." diyebilirdi mesela. Taehyungun da ilk mutluluğu Jeon olurdu büyük ihtimal. İkincisini tam bilemezdim ama.
Belki de bu uçaktaki bir çok insan için mutluluk farklı bir kavramdı. Birine göre yemek yapmak, birine göre çocuğu, birine göre eşi. Başka birine göre evcil haycanıdır kim bilir, kitapları kendine ev etmiş biri olabilirdi de uçakta. Benim gibiler de vardır muhtemelen. Mutluluğu bulmak için gidenler. Arayıp ta sonunda yolu buraya düşenler.
Son dakikalardı. Anonslar yapılıyordu yerlerimize geçerek kemerlerimizi bağlamanız için. İniyorduk. Hepimiz yeni bir umutla yeni bir yaşama belki ilk belki de son adımımızı atıyorduk. Benimki ilk adımdı. Umuyordum ki bu ilk adım öyle bir hayat sunsun ki bana bir daha yeni bir yaşam için adım atma ihtiyacı duymamayım. İlk defa kendim için bir şey istiyordum hayattan. Gerçekleşirse ne olurdu bilemem gerçi.
Uçak indi. Her kesle beraber kalkmaya ve irerlemeye başladım.
"Hyung." dedi Taehyung. "Gelirken bir otelden rezervasyon yaptırdık. Taksi bulabilir misin. Gidelim." Evet haberim vardı. İlk rezervasyon benim içindi. Sonradan kendileri için de almıştılar demek ki. İçimdeki heyecan öyle bir şeydi ki şu an bile koşardım hastaneye. Ama saat gecenin bilmem kaçıydı. O yüzden etrafta bir düzüne olan taksilerden birini çevirdim.
Taksiye ben öne uykulu çocuklar da arkaya olacak şekilde oturduk. Otelin adresini verdim ve yolu izlemek için başımı arabanın camına yasladım. Yol gece olmasına rağmen renkli ve ışıklıydı. Amerika geceleri uyumuyordu demek. Burada hayat gece başlıyordu hatta. Bana göre garipti bu. Ama buradaki insanların yüzündeki gülüş onların memnun olduğunu gösteriyordu.
Havaalanına çokta uzak olmayan otele vardık. Taksinin parasını ödedim ve indik. Her zaman yıkıla döküle mi yürürdü bunlar? Her neyseydi. Resepsiyondan rezervasyon yaptığımız odaların anahtarını aldım. Otel şirin ve güzel bir yerdi. Ne eski püsküydü ne de yepyeni. Nostalji hava veriyor ama modern tarzı da göze çarpmaktan çekinmiyordu. Yirmi iki katlıydı ve bizim odamız on yedinci kattaydı. Oda anahtarlarını alır almaz teşekkür ettim ve asansöre doğru yürüdüm Taehyung ve Jeonggukla beraber.
Asansör düğmelerinden on yedi yazılmış olana parmağımı bastırdım. Katımız sessiz sakindi. Biraz yüksekliği olduğundan manzarası güzel bir oda bekliyordu bizi. Yan yana odalardı. Taehyung ikisi için tek benim için de bir oda tutmuştu. Onların ne zaman evlilik için harekete geçeceğini merak ediyordum. Dönersek eğer orada evlenemezlerdi çünkü.
"Şu uykucu bebeği uyut da sen de dinlen. Sabah her an ağlaya bilir. Onun yanında durman gerek." dedim şakayla Taeye yönelmişken. Sesini çıkarmayarak başını onaylar anlamda salladı ve içeri geçti. Ben de odama girdim, bavulumu kenara bırakırken kendimi de yatağa bıraktım. Ayların, yılların yorgunluğunu almak zor. Çok zor. Bunu tek başına yapmak imansız bir şey hatta. Ama başarıyordum galiba. Umutlu bir gelecek için yaptıklarım yarın kendini belli edecekti.
Ya "Çok çalıştın Min Yoongi. Bu günden sonra artık mutlu bir yaşam sür ve bu hayatın değerini unutma." diyecekti. Ya da "Çalışmış olman günahlarının kefaleti değil Min Yoongi. Yaşamın süresince acı çeksen bile düzeltemezsin artık. Böylesine mahkumsun." diyerek ölüm fermanımın altına koca bir imza atarak kırmızı mührünü basacaktı.