İslam'ın din olarak küresel bir hedefi yok da, kendisine saldırıldığı takdirde
bunlara cevap veren bir oluşum gibi göstermeye çalıştılar. Eziklik hissedilen
Batı karşısında sadece cihanın değil bütün İslam'ın ge-lenekleşmiş yaşantı
alanlarına yönelik bir telül furyası başladı. Bu kompleks içerisinde mesela
İslam'da dört kadına izin veren uygulamanın ne olduğu konusunda hep aynı
kompleksin doğruluğu tevilci çabalar gördü. Bunu şunun için söylüyorum: Kuran'in
devlet, siyaset, uluslararası ilişkiler bağlamında savaş, savaş hukuku gibi çok
taraflı huzursuzluk ya da ilişki alanlarına yönelik söylemlerini, yargılarını,
önerilerini, emirlerini doğru de-ğerlendirebilirsek bence insanoğlunun ideal bir
toplum yapısına yönlendirilmek istendiği sonucuna varırız.
• Derin devlet gerekli midir?
İslam'a göre devlet kutsal değildir, insan kutsaldır. Dolayısıyla derin devlet,
kutsal olduğunu kabul etmediğim siyasal yapının devamlılığı açısından lüzumlu
bir kurumdur. Devletin kendisini kutsamadığm zaman derin devleti kutsaman mümkün
değil. Eğer devlet olacaksak, derin devlet dediğimiz -üzerinde mutabakata
vardığımız tabire dayanarak söylüyorum- yapının, görünürdeki
DERİN DEVLET
d
idarenin arkasında gizli beyin görevini yürüten kurumlar olması gerekir. Şimdi
burada da tekdüzelik yok. Dünyanın bütün derin devletleri aynıdır ve tekil
yapıdadır, diyemem. Ama bu yapıların her durumda kompleks yani karmaşık olmakla
beraber bir tek amacı vardır: Devletin zaafa düşmesini önlemek. Süleyman Demirel'in söylediği gibi zaafa düştüğü zaman devreye girmek değil. Derin devlet,
zaafın oluşmaması için var olur. Bizdeki ise sürekli zaafa düşen devleti
kurtarmak için ortaya çıkan kadrolardır ki, bunlara eskiden Süleyman Demirel'in
deyimiyle "halaskar gazi" denirdi. Süleyman Demirel "halaskar gazi" diyerek
aslında dalga geçmiştir bunlarla. Profesyonel vatan kurtarıcılar demek
istemiştir. Profesyonel vatan kurtarıcı başka bir şeydir, derin devlet başka bir
şeydir. Derin devlet, devlet tekerinin devrilmesini önlemekle görevlidir.
Hâlbuki bizdeki yapı şudur: Devletin tekerine çomak sokarak onu arızaya uğratmak
ve sonra da güya onu onarmak. Bir dilberi denize atmak, sonra onu kurtarıp iğfal
etmek gibi. Bizim derin devletin anladığı budur.
• Peki, tekere çomak sokanlar iç mihraklı mı, yoksa dış mih-raklı mı?
Muhakkak suretle iç mihrakları yönlendiren, bir şekilde bir yerden sonra devreye
giren, devre yapan dış mihraklar vardır. Esasen "güya derin devlet geçinenlerin"
darbe geçirdikten sonra meşruiyetlerini kabul ettirmeleri ya süreçte oluşmuş bir
dış bağlantıyla ya da süreç tamamlandıktan sonra yapılan bağlantıyla sağlanır.
Mesela, 28 Şubat süreci belki bir milyar kez söyledim, ama bir daha söylüyorum
ki, asla yerli bir proje değildir. Yerli bir proje olmasının mantığı yoktur.
Türkiye bölünmek, bölünmemek açmazını yaşarken, böyle bir hengamede ülkenin
savunma "konseptine" ir-ticayı baş tehdit olarak oturtmak ya da bölücülükle eş
tehdit olarak görmek, asla yerli bir proje olamaz. Kurmay bir zekâ bunu yapamaz.
Siz vatanın iç ve dış güvenliğinden sorumlu olduğunuzu düşünen bir kurumsunuz,
yani ordusunuz. Bu orduyu yöneten kurf£t
DERİN DEVLET
may zekâ, güvenliğinden sorumlu olduğu halkın değil en az yüzde otuzluk bir
kitlesini -başörtülü ve taktığı başörtüsünden dolayı irticacı damgasını yemiş ve
haksızlığa uğramış vatandaşlarımızı kast ediyorum- yüzde beşlik bir kısmını bile
karşısına almayı göğüsle-yemez. Böyle bir şeye teşebbüs edemez. Derin devletin
görevi böyle bir gelişmeyi önlemektir. Ortada bir fitne oluşacak,
vatandaşlarının önemli bir kısmı başörtüsü taktıkları ya da başka bir sebepten
ötürü ülkenin gözbebeği olan kurumu hor görmeye ve bu kurumdan korkmaya
başlayacak. Böyle bir ihtimal doğduğu zaman derin devlet var olsaydı, bizzat
başörtüsü özgürlüğünü savunma işine girişirdi. Aklı başında bir derin devlet
şüphesiz böyle davranırdı. Maalesef bizde var olan şey derin çetelerdir. Ben bu
durumu şöyle tanımlıyorum. Atatürk ölmüş, derin devlet de onunla gömülmüştür.
Ha, bunu söylerken de Atatürk'ün her eylemine mucize gözüyle bakan biri hiç
değilim. Ama öyle görüyorum ki, Atatürk'ten sonra gelen devlet kadrolarının
sevapları bile Atatürk'ün yanlışları kadar devlet idraki açısından anlamlı
değildir.