TANITIM-Zehir

1.2K 39 80
                                    

🖤

Mor Karbasi - Judia

Bir gün başlayacaktı çığlığı. girecekti her kulaktan ve yırtacaktı incecik zarları. 

Bunu bir kalbe benzetiyordu. her insanın göğüs kafesine yerleşmiş, yetişin bireylerde bir elin yumruğundan biraz daha büyük olan et parçasına. 

Bu benzerliği kimseye anlatmamıştı. normal olarak da sorulmamıştı kendisine 'Neden?' diye. bu yüzden kendisi sormuştu aynanın karşısına geçip. 'Neden benzetiyorsun kalbe?' 

Çünkü demişti cansız sesiyle, 'Çünkü kalbe ağır darbe vurulursa efendim, hissedemez başka duyguları aynı yoğunluk ve aynı netlikle. tıpkı zarı yırtılan kulağın bir daha sesleri aynı netlikle duyamayacağı gibi.' 

Çığlık diyorduk efendim! 

Boğazından büyük bir çığlık koparan, konuşamazdı bir daha tiz bir sesle. ses telleri sağlığını yitirmiş olup, acıtırdı bizi her nefeste. 

Temiz bir kağıda ne kadar çok yanlış yazı yazarsak efendim, silgi bir daha silemez kağıtta kalan izi. çünkü diyorum efendim, çünkü kağıt temizliğini kaybetmiş olup, dolmuş bomboş yazılarla. 

Silginin kalitesizliğinden değil bu, kağıdın doluluğundan silemez diyorum efendim! 

Ve efendim ekliyorum, durmuyorum! duramıyorum...

Kalbim öyle büyük darbeler almış ki, duyguları bırak efendim, bırak o hadsizleri. kalbimin atışını bile duyamıyorum. belki diyorum, bedenim darbeleri alırken öyle büyük haykırışlar kopmuş ki boğazımdan, kalbim atsa bile sesleri duyamıyorum.

Bırak diyorum, bu son olsun. 

Dudaklarımdan soğuk havaya karışan son duman olsun. çaydan aldığım son yudum, kalbimi kıran son adam olsun. 

Dursunlar diyorum efendim, dursunlar artık... 

...

Karanlık büyük bir salonda, şehri olmayan bir kara parçasındaydı. salonun tavanı, kırık camlarla kaplıydı. uçup gitmek istese, bedenine batacak olan camlardan korkuyordu. 

Ama o bir ruh parçasıydı. o bir ruhtu. camların batabileceği bir bedeni bile yoktu. 

O, bedeninden taşan çiçeklerden sıkılmış bir ruhtu. çiçekleri köklerinden teker teker söküp atmak istiyordu. köklerini de istiyordu, bir daha hiç bir yere kök salmasınlar diye. 

Yumuşak tene yakıştırmıyordu çiçekleri. elini ne zaman çiçekleri kökleriyle çıkarmak için uzatsa, çiçek, ona uzanan eli görmüyor, serin bir esinti gibi gelip geçiyordu yapraklarından.

Saydam bir yapıydı ruh. ona bakıldığında, neye baktığınızın farkında bile olmuyordunuz. 

Sadece korkutuyordu insanları. yüzünün çirkinliğinden değildi insanların içine sinmiş korku. her an, her şeyi parçalayacakmış gibi duran uzun tırnaklarındandı. 

ZAVALLILAR! ondan nasıl korkabilirlerdi? 

Bu ruhu iyileştirmeye gelen, yardımsever insanlar bile, kendilerine uzanan bıçak kadar keskin tırnakları gördükten sonra, kalplerinde taşıdıkları iyiliği unutur, bakışlarını bir daha ona değmemesi üzerine kaçırırlardı. 

DEPAYSEMENT RESİTALİ (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin