0.2

281 22 19
                                    

Tam o an aklıma abim geldi. Kendisi reşit olduğundan bize bağlı yaşamıyor ama hep bana destek veriyordu.

Ona etrafın fotoğraflarını çekip attım ve görmesini bekledim. Gerçi o çok yoğun olurdu. Hem şuan Avusturalya da saat kaçtır bilmiyorum. Ama belki bakardı.

Aynı patenciler yeniden önüme geldiler ama bu sefer durdular.

"Selam, sen yeni misin?"

"Evet."

"Adın ne?"

"Lee Felix."

"Bende Hwang Hyunjin. İsimlerimizi unutma, çünkü biz yenilere başka yollarla isim öğretmeyi pek sevmeyiz."

"Ne?"

"Yakında anlarsın."

Ne idi bu? Serserilere mi çatmıştım? Grup paten sürmeye devam ederken bende eve girdim.

Sesler hâlâ devam ediyordu. En sonunda odaya girdim.

"YET- F-Felix? Oğlum?"

"Oğlun?"

"Ne demek istiyorsun?"

"Bir susun demek istiyorum."

Kapıyı çarpıp odama girdim. Biraz daha uyuyabilirdim. Tabii bu ses ile mümkün olursa. Okullar bir an önce açılmalıydı, açılmalıydı ki buradan kurtulabileyim.

Kulaklıklarımı taktım ve müzim dinlemeye başladım. Gözlerim kapalı idi.

Birkaç dakika sonra sıkılıp odamın içinde dolanmaya başladım.

Defterimi ve kalemimi alıp birşeyler yazdım ve günlüğümü doldurdum. Eksik kaldığım konuları tekrar edene kadar akşam olmuştu. Hava iyice soğumuştu.

Yorulduğumdan hiçbirşey yemeden uyumuştum. Aç da değildim zaten.

---

Sabahın 09.00'unda kalkmıştım. Erken yattığımdandı büyük ihtimal. Yine kimse uyanık değildi. Tüm gün kavga etsem benimde enerjim kalmazdı.

Bir an gözüm cama kaydı, kar yağıyordu! Sevinçle ellerimi çırpıp kendimi sokağa attım. Minho da beni dünkü yerde bekliyordu.

"Min!"

"Lixie!"

Minho'ya sarılıp gülümsedim.

"Üstün çok ince değil mi?"

"Yok hayır, üşümüyorum ben."

"Hmm.. Tamam ozaman!"

Sinsi sinsi gülerek yerden aldığı kar ile bir kar topu alıp bana atmıştı.

Aynı şekilde bende ona atıyordum.

En sonunda gülmekten ikimizde karların üstüne yığıldık.

"Sen cidden hasta olacaksın!"

"Hayır olmam."

Beni dinlemeden montunu bana giydirmişti.

"Şimdi oldu!"

"Ee sen?"

"Üstüm kalın benim."

"Tamam ozaman."

"Gel kardan adam yapalım." Dedi gülerek.

"Hadi!"

Yerden aldığımız 3 kar topunu farklı boylara getirerek birleştirmiştik.

"Mükemmel bir parça!"

Parmağımla hafifçe kardan adama göz ve ağız çizdim. Bu Minho'yu çok güldürmüştü.

"Ay çok yoruldum."

"Bende."

"Yarın okul var, yorgunluktan bayılmak istemiyorsak eve gitmeliyiz."

"Haklısın."

Minho'ya montunu verip teşekkür ettim.

Birbirimize el sallayıp evlerimize girdik.

Saat 12.30'du ama kimse uyanmamıştı. Annemlerin kapısını çaldığımda ise hiç ses yoktu. İçeri girdiğimde de kimse yoktu..

Evde de yoklardı. Arama yaptığında açmadılar, ne oluyordu?

En sonunda babam içeriye girdi.

"Baba ne oldu?"

"Sanane?"

"Sizinle aynı ailede isem benden birşey gizlemeniz yasak."

"Anneciğin ülkesine dönmek istiyormuş. Şaşırdığını söyleme tüm yol boyunca bunu sayıklıyordu zaten."

"Boşverin ikinizde alışacaksınız.."

"Tch.."

Babamda bende odamıza girdik.

Nerdeyse 1 buçuk gündür hiçbirşey yemememe rağmen aç değildim.

Ailem birşeyler atıştırmış olmalıydı.

Elime bir kitap aldım ve okumaya başladım. Aslında daha önce okumuştum ama sırf o söz için tekrar okuyabilirdim,

"Ah, meleğim. Sahte gülüşünü sakla bizden, lütfen.. Gerçek olmadığı sürece gülme gerekirse.. Yalan söyleme kimseye, açık ol meleğim."

Hayatı zor giden ve içten içe ağlasada sürekli gülümseyen bu kızın gerçek ve sahte gülüşü arasındaki farkı anlayan tek kişi sevgili idi.

Peki benim gülüşümü Seungmin ve Jeongin'den başka kim anlayabilirdi?..

Kimse.

Kitabın ilk 130 sayfasını okumuştum. Normalde asla yapamayacağım şeyi kafamdaki tüm sıkıntıları atmak için yapmıştım.. Garip. İnsanların birşeyi başarması için kötülüklere ihtiyaç duymaları..

Ya da ders almaları mı demeliydim?..

Saat çok geç olduğundan hızlıca kendimi uykuya teslim ettim.

Death for the Good - Hyunlix -Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin