Genç adam içindeki huzursuzlukla gözlerini açtı. Hava henüz aydınlanmamıştı. Gerçi alarmının çalmasına da çok yoktu. Uyandığı için alarmı kapattı, tuvalete girdi, yüzünü yıkadı, dişlerini fırçaladı ve hastaneye gitmek için hazırlandı. Kız arkadaşını bir an önce görmek istiyordu. Uzun zamandır sevgilisinin yanında, hastanede kalıyordu fakat onun yorgunluğunu fark eden kız ve doktorların ısrarıyla bir geceliğine eve dönmüştü. Zaten duş da alması gerekiyordu. Aslında hastaneden ayrılmak istemiyordu çünkü kızla geçireceği her an çok değerliydi, her salise son anları olabilirdi. Kız son evre lösemi hastasıydı. Teşhis çok geç konmuştu ve uygun ilik bulunamamıştı. Çare yoktu.
Adam derin bir nefes aldı ve kafasındaki kötü düşünceleri kovmaya çalıştı. Şu anda sevgilisine destek olması gerekiyordu. Daha fazla vakit kaybetmemek için komidinde duran arabasının anahtarını aldı ve evden çıkıp hastanenin yolunu tuttu. Vardığında hava yeni yeni aydınlanmaya başlamıştı, arabadan indi, artık ezberlediği koridorları yürüdü ve odanın önüne geldi. Nedenini bilmiyordu fakat içeri girmek istemiyordu, içindeki kötü his gitgide büyüyordu. Yine de toparlanmaya çalıştı, aklından daha önce de geçirdiği gibi, şu anda sevgilisine destek olması gerekiyordu. Bu yüzden yüzüne parlak bir gülümseme yerleştirdi ve kapının kolunu indirdi fakat karşılaştığı tek şey yatağı toplayan hasta bakıcıydı. Yabancı olduğu bir manzara değildi, gülümsemesini bozmadan konuştu.
"Heeneul nerede? Kemoterapiye mi aldılar?"
Sessizlik.
İçindeki kötü his görmezden gelemeyeceği kadar büyümüştü artık. Yine de yüzündeki gülümsemeyi korumaya çalışarak fakat sesindeki endişeye engel olamayarak tekrar sordu.
"Neden cevap vermiyorsunuz? Heeneul nerede?"
Yine sessizlik. Yüzündeki gülümseme soldu. Göğsü sıkışmaya başlamıştı. Elleri de titriyordu. Tam ağzını açıp bir şeyler daha söyleyecekti ki hasta bakıcı konuştu.
"Doktorumuz size gerekli açıklamayı yapacak."
O sırada kızın doktoru odaya girdi.
"Merhaba Changkyun bey. Ben de sizi arayacaktım."
Bir süre sessiz kaldı ve hasta bakıcının odadan çıkmasını bekledi. Genç adamın artık sırtından soğuk terler akıyordu. Boğazı düğümlenmişti ve ellerindeki titreme bütün vücuduna yayılmıştı. Kötü his çok büyüktü. Sesini nihayet bulabildiğinde sordu.
"Heeneul nerede?"
Doktorun suratındaki mahcup ifadeye baktı. Bir süre sessiz kaldıktan sonra doktor konuştu.
"Oturmak ister misiniz?"
Bir şey olmuştu. Korkunç bir şey. Genç adam sadece aklına ilk gelen ihtimalin gerçekleşmemiş olması için dua ediyordu.
"Neler oluyor?"
Doktor, cebinden çıkardığı kağıt parçasını Changkyun'a uzattı.
"Başınız sağ olsun."
Başınız sağ olsun. Adamın başı dönüyordu. Başınız sağ olsun. Bu gerçek olamazdı, daha sevgilisini öpmemişti. Başınız sağ olsun. Daha fazla ayakta duramayarak yatağa çöktü. Doktor hâlâ elindeki kağıdı Changkyun'a uzatıyordu. Elleri titreyerek kağıdı aldı ve doktorun odadan çıkışını izledi. Başınız sağ olsun. Önünde sonunda bunun olacağını biliyordu ama henüz hazır değildi. Ses kafasında yankılanıp duruyordu ama kabullenemiyordu. Gözlerine hücum eden yaşları geri göndermeye çalıştı ve kağıt parçasını açtı.
"Canım sevgilim. Seni böyle bıraktığım için çok üzgünüm, vedaların en güzelini hak ediyorsun ve ben onu bile beceremiyorum.
"Seni gördüğüm ilk günü hatırlıyorum. Üniversitenin ikinci yılıydı, benim okuduğum okula geçiş yapmıştın. Baştan aşağı siyaha bürünmüştün. Siyah pantolonun, siyah boğazlı kazağın, siyah kabanın, siyah çantan, siyah parlak botların... Saçların da siyahtı; biraz uzun, biraz da dağınıktı. Gözlüğün vardı ve tanrım... Nefes kesici görünüyordun. Nefesimi kesmiştin Changkyun. O kadar güzeldin ki yemin ederim kalbim bir anlığına durdu zannettim. Aklımdan geçen tek düşünce ne kadar güzel olduğundu. Ondan sonra seninle tanışmayı kafaya koydum. Koydum koymasına da, cesaretim yoktu ki. Sert görünüyordun, nadiren gülümserdin ve o kadar nefes kesiciydin ki çekindim.
![](https://img.wattpad.com/cover/327166714-288-k846755.jpg)