שתיים

101 11 5
                                    

yer ve gök bütün ögeleriyle tamamlanmıştı. yedinci güne gelindiğinde, tanrı, yapmakta olduğu işi bıraktı. o günü kutsadı. çünkü tanrı, yedinci gün yarattığı bütün işi tamamlayıp dinlendi.

tanrı yüce divanında dinlenirken eva ve lilith tanıştı.

eva, karşısındaki kadını hayranlıkla beraber büyük bir merakla izlemeye devam ederken lilith ise onun bu halini yarım bir tebessümle seyrediyordu.

"neden aden'de değilsin?" sessizliği dayanılmaz merakıyla bozduğunda ırmağın karşı kenarındaki lilith'in gülümsemesi büyüdü.

"asıl cennet özgürlükken, tanrının süslü prangalarını kim ne yapsın?"

eva'nın kaşları çatıldı. ne demek istediğini tam olarak anlayamadı. yine de söylenen cümle hoşuna gitmemişti, tanrı zaten onları bahçede özgür kılmıştı. şüphesiz ki o, çok yüceydi.

"söylesene eva, sen neden hala buradasın?" eva'nın kafa karışıklığını fark eden lilith, karmaşaya bir soru daha ekledi.

"ben zaten burada özgürüm, istediğim meyveyi yer ve istediğim ırmaktan şerbet içebilirim. yüce rab, her şeyi bizim hizmetimize sunmuş. o en doğrusunu bilir."

koca bir kahkaha attı lilith. küçümseyici bir tondaydı. fakat bu mırıltı öylesine ipeksiydi ki küçümsenen kişinin kendisi olduğunu dahi fark edemedi eva. büyülendi.

"gerçekten böyle olduğunu mu düşünüyorsun?" gülmesini zoraki bastırdığı için sesinde hala kalıntıları vardı. "bu bahçe, buradaki her şey yehova'nın sana verdiği bir çıngırak sadece. seni bunlarla oyalayarak dışarıdaki güzellikleri görmeni engelliyor."

tanrının adını açıkça zikretmesi, herhangi bir saygı ifadesi kullanmaması rahatsız etmişti. yerinde huzursuzca kıpırdandı, yine de tek kelime etmedi.

"düşünsene eva, buradaki hangi şeyi gerçekten sen istedin ki? adam sana dilediği gibi hükmediyor, sen zevk alıyor musun? yalnızca sana sunulanı kabulleniyorsun. neden peki? sen aden'in dışını hiç görmedin, başka seçeneğin ne onu dahi bilmiyorsun. sen hangisini istiyorsun eva?"

lilith karşısındaki kadının değişen yüz ifadelerini gördükçe söylediklerinin bir sorgulamaya sebebiyet verdiğini fark etmişti. amacına ulaştığı için gururlandı. yine de hala kendisine yanıt vermeyeceğini fark ettiğinde devam etti.

"aynı surette olduğunuz adam neden senden daha yüce konumda? yehova ikinizi de insan olarak yaratmadı mı, öyleyse neden kelimeleri dahi sana değil de ona öğretti? neden seni ona yardımcı olarak yarattı? sen adam ile eş değil miydin?"

eva'nın kafasındaki kargaşa zihnini alaşağı etmişti. lilith haklıydı. tanrı çok yüceydi fakat lilith de haklıydı. dudakları titredi. güçlükle ağzını aralarken içinde tanrıyı sorgulamaktan doğan büyük bir suçluluk duygusu hakimdi.

"gösterir misin?" dedi, sesi öylesine ürkekti ki lilith neyi kast ettiğini bile tam olarak kavrayamadı. buna yönelik sorusunu sesli dile getirmese de gözleriyle sordu.

"aden'in dışındaki cenneti..." kadının sessiz sorduğu soruya yanıt olarak verdi. "bana gösterir misin?"

eva, lilith ile ilk karşılaştığı andan itibaren çeşitli duygular barındıran gülümsemelerine şahit olmuştu. fakat ilk kez bu kadar iç ısıtıcı görüyordu. sevecen bir şekilde gülümseyen haliyle, gördüğü her şeyden çok daha güzeldi.

başını aşağı yukarı salladı usulca, onaylar biçimde, elini uzattı. eva, konuşmanın başında kadının elleri arasında olan yılanın yok olduğunu o an fark etti.

"gel benimle, suya dikkat et."

aralarındaki ırmağa ithafen konuştuysa da eva'nın gözleri kadının beyaz parmaklarından ayrılmıyordu.

usulca kendi elini, ona uzatılan ele uzattı.

teni tenine değdiğinde, cennetin bir köşesinde cehennem ateşi yandı.

dokunduğu yer karıncalanırken, bacakları tir tir titredi. yerin yedi kat dibi, arşı semanın en tepesine çıktı.

ayakları buz gibi suya değse de eva'nın içindeki ateşi söndürmeye yetmemişti. ırmağı aşıp lilith'in yanına geldiğinde ellerini birbirinden ayırmak yerine daha çok kenetledi.

süt beyaz parmaklar, eva'nın narin yanağına doğru yükseldi. dokunduğu yeri usulca okşadı.

"sana," dedi ve ufak bir boşluk bıraktı. elleri eva'nın altın rengi saçlarına değdiğinde dokunduğu tutamları okşadı. "cennetin cehennemdeki yansımasını göstereceğim."

dudakları buluştu.

eva yaşadığı ilk şoku hızlıca savuşturdu. yaşamı buna bağlıymışçasına sıkı sıkıya tutundu, kendi dudaklarını kavrayan dudaklara.

nefesleri birbirine karıştı. bir solukluk süre için ayrıldıklarında lilith'in elleri eva'nın omuzlarından usulca süzüldü. köprücük kemiklerinin üzerinde parmaklarını gezdirdi. iki kemiğin birleştiği noktadaki yaşam boşluğuna başını eğip ıslak bir öpücük bıraktı.

dokunduğu yerde oyalanıp, boynundan çenesine kadar öpücüklerle bir yol çizdi kendine. eva'nın keskin çene ucuna son imzasını bırakıp yeniden dudaklarına yöneldi.

eva'nın ruhu şehvetle demlendi. lilith'in öpücükleri her bir hücresini yeniden yaratırken, eva, dudaklarına değen tene dişinden bir iz bıraktı.

lilith'in boğazından kaçan ufak inilti her şeyin yörüngesini değiştirdiğini gösteren bir açılıştı.

lilith, ellerini eva'nın sol göğsünün altına indirdi. kadının kalbi tam anlamıyla avucunun içinde atıyordu. usulca ittirdi.

eva, nereden ve nasıl geldiğini bilmediği tüy kadar hafif bir yatağın üzerinde buldu kendini. iki elini lilith'in boynun etrafından çerçeveleyip kendi üzerine çekti. tenleri birbirine değdiğinde hem üşüyor, hem yanıyordu. ve eva, bu hissi ilk kez tadıyordu.

lilith haklıydı. aden'in dışındaki cennet, bildiği her şeyden daha güzeldi.

cennetle cehennemin arasında bir noktada, hayali bir yatağın üzerinde birbirlerinin tenlerini keşfettiler.

arafın doğduğu yerde, eva kendi ruhunu yeniden yarattı. zevk çığlıkları dünyaya ulaştı, her biri bir evin holüne sinerken böylelikle insanlığın ilk annesi oldu.

tanrı yüce divanında dinlenirken,
eva ve lilith buluştu.
aden'in ruhu, gehenna'nın ateşiyle sevişti.
yüz çocuk doğurdu,
her gün birini öldürdü.

...

aşk eski bir yalan (g×g) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin