Genç kadın, yanında hissettiği gölgeyle çiziminden başını kaldırdı ve hemen dibine oturmuş olan kadına bakarak, nazik, mesafeli ama bir o kadar da samimi, kısa bir tebessümü kibarlıktan bahşedip hemen ardından çizimine geri döndü. Güzel bir sonbahar sabahıydı, serin fakat güneşli; bulunduğu, içinde büyükçe, güzel bir gölet barındıran geniş park ise yalnızdı; kendisini hep burada buluyordu, oldukça garipsediği bir durumdu; kalabalıktan haz etmezdi ve bu park havalar biraz ısına dursun, insanlarla dolup taşardı, yine de bu yerin onun için bir cazibesi, bir anlamı vardı; ne kadar kalabalık olsa da, yalnızdı.
Onu huzur dolu sessizliğinden koparan şey çığlık atarcasına gürüldeyen gök olmuştu, hava o farkına bile varamadan kapanmış, gri bulutlar güneşi sarıp sarmalamış ve toprağa ağlamaya hazırlanmıştı.
Yağmur yağacağını henüz fark etmişti ki, ilk damla düştü; tam da çiziminin üstüne, onu mahvetti.
"Hayır ya!'' Birden haykırması yanındaki kadını kısa bir anlığına ürküttü. Ona bakıp mahçup bir şekilde gülümsedi. Çiziminin mahvolmasını istemiyordu, en azından daha çok. Çantasına koydu ve sağanak yağacağa benzeyen yağmura yakalanmadan açık havadan kaçmaya karar verdi.
Çok geç. Sağanak birden bastırdı, anında sırılsıklam olmuştu. Homurdandı ve kapüşonunu başından geçirip ayağa kalktı. Hızlı adımlarla yürümeye başlamıştı ki ardındaki kadının tok sesini işitti.
"Hey! Bakar mısın?''
Huzursuzca, bir şey düşürdüğünü düşünerek kadına döndüğünde ilk defa yüzüne bakıyordu, dikkat ederek, sanki bir önemi varmış ya da olabilirmiş gibi.
"Buyurun?'' dedi, sesi istemeden huysuz ve sabırsız çıkmıştı; yüzüne zalimce düşen yağmur damlalarının verdiği ıslak ve soğuk, rahatsız edici his yüzünden asılmış suratı ve görüşünü engelleyen kirli su damlaları yüzünden çattığı kaşları da cabasıydı.
Neyse ki kadın hiç alınmadan, aynı uzak yakınlıkla sordu, ''Yağmuru sevmez misin?"
Yağmuru sevmediği apaçık belli olan kadının kaşları şimdi merak ve sorgulayıcı bir hoşnutsuzluktan çatıktı. Bu yüzden mi onu durdurmuştu, anlamsız bir sohbet için?
"Nefret ederim,'' diyebildi. Hala ıslanıyordu, üşümeye başlamıştı.
Kadın gülümsedi. Gülümseyişi bir şeyler anlatmak istiyor gibi olduğu kadar da boştu.
''Ben çok severim.''
"Ne güzel,'' diye yanıt verebildi sadece. Gitmek istiyordu, veda etmek adına, ''Tanıştığımıza memnun oldum,'' deyip başıyla hoşça kal dercesine belli belirsiz bir jest yaptı.
"Tanışmadık ki, henüz yani.''
Güldü yağmurdan nefret eden kadın, kısacık, bir soluk gibi çıkan, birçok anlam yüklenebilecek kadar manasız bir gülüştü.
"Tanışabiliriz,'' dedi. ''Ama önce kapalı bir yere geçelim, bir kafe iyi olur, sıcak bir içecek için yalvarabilirim şu an.''
Kadın gülümsediğinde, içten samimiyetinin aydınlığı gözlerine ulaşmıştı. ''Daha iyi bir fikrim var.'' Çantasına uzanıp bir şemsiye çıkardı ve uzattı. ''Al hadi, ıslanmazsın. Otur yanıma.''
Genç kadın tereddütle şemsiyeyi alıp açtı ve tanışmakta olduğu bu tuhaf kadının yanına geri oturarak şemsiyeyi ikisinin üzerine tuttu.
''Yok, sadece kendin için kullan, lütfen.'' Kadın gülümsedi ve ekledi, ''Ben yağmuru severim.''
Çok sık gülümsüyordu ve bu gülümsemelerden pek azı gerçek olduklarına dair bir yaşamın izlerini taşıyordu.
Bu rica üzerine şemsiyeyi yalnızca kendi üstünde tutmak üzere geri çeken kadın ne kadar garip bir durumun içinde olduğunu düşünmeden edemese de ''Benim adım...'' diye söze başlamıştı ki, tuhaf kadın tarafından lafı kesildi.
"Yağmur.''
"Ne?''
"Yağmur.''
Bu kadın deliydi. ''Evet,'' dedi tereddütle. ''Yağmur yağıyor.''
Tuhaf kadın çok eğlenmiş gibi canlı bir kahkaha attı. ''Hayır, hayır,'' dedi gülüşlerinin arasından melodik bir sesle. ''Senin adın, Yağmur.''
"Hayır, değil,'' diyebildi yalnızca. ''Adımı henüz söylemedim.''
"Söyleme,'' dedi deli. ''Sen benim için Yağmur'sun.''
Genç kadın şaşkınca güldü, şu an yaşanan her neyse, gerçek olamayacak kadar absürttü, buna rağmen tedirginliği yerini heyecan verici bir merak duygusuna bırakmıştı. Bu kadının oynadığı ne tür bir oyunsa, sürdürmeye karar verdi.
"Peki,'' dedi. ''Senin adın ne öyleyse?''
"Bilmem,'' Tuhaf kadın artık kafası karman çorman olmuş kadına bakmıyordu, yüzünü gökyüzüne doğru kaldırmış, yağmur damlaları için bir karşılamada bulunurmuşçasına gülümseyerek taşan bulutları selamlıyordu. "Sence ne?''
Yağmur gülümsedi, hoş bir gülümsemeydi, kendi gülümsemesinde hissettiği hoşluğun verdiği his saçma olabilecek kadar gerçekti.
"Devrim.''
"Öyle mi? Neden?''
Yağmur yabancı damlalarla ıslanmış dudağını yaladığında ne kadar susadığını fark etti.
''İsmim hep Devrim olsun istemişimdir, içimde kalmasın dedim.''
"Mantıklı.'' Devrim dilini çıkarmıştı, yağmurla sevişmek istermişçesine, o anki hava durumuna tutkuluydu.
"Neden Yağmur peki?'' diye sordu Yağmur.
"Yağmuru severim, çok fazla hem de,'' diye adeta şakıdı Devrim.
Kahkaha attı Yağmur, alaycıydı ama kaba olmaktan çok uzaktı, hemen yanı başında oturan bu kadının anlayacağını umduğu cüretkar bir samimiyet olsa da tavrı, anlaşılacağını hissediyordu.
"Ne be? Nesi komik?''
Yağmur şemsiyeyi kapattı ve yanına koydu, bunu neden yaptığını anlayacak kadarcık bile düşünmeden yapmıştı, belki de yalnızca kolu yorulmuştu. Tekrardan ıslanmaya başlarken tıpkı Devrim gibi o da gökyüzüne baktı, gözlerini kıstı ve kirli damlaların yüzünü yıkamasının hissiyatına odaklanmaya çalıştıktan sonra cevap verdi. ''Beni daha tanımıyorsun bile, beni sevdin falan demek bu. İmkansız.''
Derin bir iç çektiğinde, Devrim huzurla dolmuşçasına hafif hissediyordu.
"Seni sevmiyorum,'' dedi. ''Seni tanımıyorum ki, dediğin gibi.'' Yüzünü gökyüzünden ayırıp Yağmur'a baktı ve Yağmur bakışlarına karşılık verdiğinde eğlenircesine ama ciddiyet içeren bir sesle ''Henüz,'' diye ekledi. ''Ama seveceğim.''
Yağmur artık kahkaha atıyordu. Bu kadın bir kamera şakası olmalıydı. ''Nasıl bilebilirsin bunu!''
"Bilemem, daha iyisi; inanabilirim.'' Ayağa kalktı. ''Seni seveceğim, tıpkı senin yağmuru seveceğin gibi.''
Yağmur alayla sırıttı. ''Tabii canım!''
"Hadi,'' dedi Devrim, dostanelik dolu davetkar bir sesle. ''Seni ısıtacak bir kafe bulalım. İlk kahvelerimiz benden.''
Yağmur çoktan dinmiş, güneş tekrardan utangaç bir güzellikle kendisini sergilemeye başlamıştı.