En yakın kafeye kendilerini attıklarında yağmur sağanağa çevirdiği için pek de bir seçme lüksleri olmamış olsa da, butik tarzındaki kafenin insanın içini sıcacık eden bir ruhu vardı; dekorasyonunda bol bol ahşap ve yeşil renginin kullanıldığı büyük olmayan bu yer ev gibi hissettirmesinin yanında, garsonların nazikliği ve kahvelerinin güzelliğiyle de iki kadını gülümsetmişti.
Devrim ''Çok açım, çok! Çok, çok, ço-'' diye oldukça yüksek bir sesle abartılı ama insana tuhaf olsa da asla yapmacık gelmeyen bir heyecanla şakımaya başladığında bir türlü susmak bilmediği için Yağmur kahkaha atarak elini dudaklarına götürmüş, ''Şşş!'' demiş ve Devrim'in şakacı bir tavırla asılan suratına karşılık aynı şakacı tavırla yüzünü buruşturmuştu.
Siparişleri çabuk geldiğinde Devrim büyük boy pizza, yanında koca bir servis sepeti dolu patates kızartması, soğan halkası ve soslu tavuktan oluşan dört kişilik menüsüne anında gömüldüğünde Yağmur şaşırdığı için biraz kötü hissetse de üzerinde fazla düşünmedi, ama vücuduna karşı çoğu zaman hissettiği en yoğun duygu karmaşık bir bulantı olan ve yemek yerken sanki buna hakkı yokmuş gibi utançla dolan genç kadının bahar yüreği biraz burulmuştu.
Öyle kilolu olduğu yoktu, artık lisede değildi, o gemi kalkalı çok olmuş, üniversitede olduğu iki yıl boyunca kendini büyük ölçüde sevebilmişti, yine de düz bir karnının olmaması güzellik standartlarına asla uyamadığını hissettiği için takıntılı bir manyak olup çıkmış beyni tarafından yargılanmasının belki de tek sebebiydi.
Devrim'in fit bir vücudu var, herkesin imreneceği türden, diye düşündü ve karşısındaki güzel kadına kinle doldu, ardından bunun için de kötü hissetti, böyle biri değildi. Yine de yemeğini büyük bir oburlukla yemekte olan Devrim'le muhabbet başlatmadan hemen önce düşündüğü son şey onun gibi güzel bir görünüş kıtlıktan çıkmış gibi yerken insanlara sempatik gelirken obez olduğu lise yıllarında ağzına attığı tek bir krakerde insanların asla doymadığını söyleyen alaylarıydı.
"Gerçek adını gerçekten söylemeyecek misin?''
"Ha?''
Yağmur, Devrim'in ifadesine gülüp ''Gayet de duydun,'' diye yanıtladı. Devrim ağzındaki lokmayı fazla büyük aldığından dolayı yutmak için saniyelerce çiğnerken Yağmur git gide sabırsızlanıyordu.
"Benim adım Devrim.''
"Hayır! Hayır, değil, o sana kıçımdan uydurduğum bir isim, ben de Yağmur değilim.''
Devrim çok derin bir sır biliyormuş gibi tebessüm ettiğinde dudaklarında filizlenen olgunluk ancak bir delinin sessizliğinde barınabilirdi. ''Hayır, Yağmur ve Devrim'iz biz.''
Yağmur derin bir nefes aldığında huzursuz hissetmeye başlamıştı. Zararsız bir oyun gibi görünse de gerçek olmak için fazla 'iyi' hissettiren, absürtlüğüne rağmen Yağmur'un hiçbir zaman, hiçbir yere uyum sağlayamamış, kendini kendi yatağındayken 'eve gitmek istiyorum' diye ağlarken bulan kaybolmuşluğuna iyi gelen bir oyundu. Masum olabilir miydi? Belki, oğlunu Tanrı adına kurban etmeye hazırlanan bir adamın şefkati kadar. Oynamak istiyor muydu? En güçlü gemileri bile devirip yutabilme gücüne sahip dalgalarının insanlara güzel gelmesini sağlayarak kendisine aşık eden denizlerin an gelirse o insanların hayattan yoksun kalmış bedenlerini kaldıran azgın suların hayatla oynamayı sevdiği kadar.
Yine de tek bir soru sormaya ihtiyacı vardı.
"Neden?''
Devrim'in bakışları ciddileşti, daha dik bir duruşa geçti ve durgunlaşmış bakışlarla Yağmur'a doğru eğildi. O an geliyor, Yağmur'un ağzını heyecandan kurutuyordu. Açıkçası ne beklemesi gerektiğini hiç bilmiyordu, ''Ben aslında kayıp kız kardeşinim,'' falan mı?
Devrim fısıldadı, ''Neden mi?'' Yağmur başını salladı.
Yağmuru seven tuhaf kadının cevabı ''Neden olmasın?'' olmuştu, ardından nihayet ciddiyetinin numara olduğu ortaya çıktı ve daha fazla dayanamayarak kahkahalara boğuldu.
"Hiç hoş değil, gerçekten.'' Yağmur'un suratı asık, kaşları çatıktı, gerçekten de keyfi kaçmıştı. ''Bu oyunu sürdürebilirdim, ama yalnızca tek bir sorumun cevaplanması gerekiyordu, hoşça kal o zaman.'' Masaya kahvesinin ücretini bırakıp hışımla kalktığında Devrim'in onu durduracağını bir şekilde biliyordu.
"Çünkü yoruldum!''
Şaşkınlıkla arkasını döndü, ''Ne?''
"Yoruldum, insani, sığ, kalıplaşmış ilişkilere uyum sağlamaya çalışmaktan. Oscar Wilde, ''Tanımlamak kısıtlamaktır,'' dediğinde tanımlanmamış hiçbir şeyin kabul edilmediği bir dünya düzeni ve ilişkiler dinamiğinde yaşadığımızı biliyor muydu, orasını bilmiyorum, ama ben bundan yoruldum.''
Yağmur yavaşça Devrim'e doğru geldi. ''Ne öneriyorsun?''
"Başkalaşmayı, özgür olmayı.''
Bu sözler, son bir saatte yaşananlar, delice gelmeliydi; öyleydi. Yağmur gülümsedi. Belki de ikisi de yalnızca birbirini tanıyan bir delilik içindeydi.