BÖLÜM 6 : MELEK (YANİ BENDENİZ) VE UMUT BEY

9 2 0
                                    

Umut bey'in köşke taşınması işte bu zamanlara denk geldi. Meryem ile tanışalı bir yıl olmuştu ve ben hala hayalet olmanın inceliklerini öğreniyordum önce Emrah amca köşkü görmeye geldi. Bir ay sonra ise kapının önüne kamyonlarla eşyaları getirdiler. Hülya teyze ve Umut bey'le de böyle tanıştım çok uzun zaman geçmeden köşkün Umut bey için olan planını da öğrenicektim.
Umut bey köşke geldiğinde 17 yaşındaydı çok fazla hareket etmez, genellikle odasında olur arada bir köşkün yakınındaki çamlıkta yürüyüşe çıkardı bu bana önceleri çok garip gelmişti bu bana önceleri çok garip gelsede sonraları normal olduğunu fark ettim nede olsa insan büyüdükçe enerjikliği azalır nede olsa ben afacanlıktan öldüm sonuçta.
Uzun zamandır Semerci'yi, Dr. Yiğit'i ve Meryem'i görememiştim ve inanılmaz canım sıkılıyordu. Köşke taşınan yeni aileyi korkutmak istemediğim için kapılarla yada pencerelerle de uğraşamıyordum. Bütün gün salonda konuşulanları, öğretmenlerin gelip gidişini  ve Umut bey'in sakin hareketlerini izleyerek eksik parçaları birleştirip onun hikayesini tamamlamıştım.
Günler sıkıcı, hüzünlü yavaş ve sinir bozucu bir şekilde ilerliyordu. Bir gün Umut bey'in odasında gardırobun üzerinde bacaklarımı sallayarak şarkı söylüyordum. Söylediğim şarkıyı Semerci öğretmişti. Bu şarkıyı açık denizlerde korsanları kandırmak isteyen deniz kızları söylermiş onlara sirende deniyor anımsadığım kadarıyla şarkı şöyleydi; 

Esir düştü kalbim aşka
İlgim kalmadı parayla
Avutamaz kimse beni
Şu denizcimden başka

Gelsin bütün güzel kızlar
Eğer sevdikleri azgın denizler
Ve şu denizcilerse

Esir düştü kalbim aşka
İlgim kalmadı parayla
Avutamaz kimse beni
Şu denizcimden başka

Esir düştü kalbim aşka
İlgim kalmadı parayla
Avutamaz kimse beni
Şu denizcimden başka

Deniz kızları bu tür şarkılarla korsanları kendilerine çekip gemilerini batırıyorlarmış ve sonrada gemideki değerli eşyaları kendi yuvalarına taşıyorlarmış. Üstelik rivayete göre korsanlarıda bir güzel çorba yapıyorlarmış. İçim titrer aklıma geldiğinde.
Ben bu şarkıyı inanılmaz bir sesle bağıra çağıra konser veriyormuş gibi söylerken 17 yaşına yeni girmiş olan Umut bey
- Sesin dikkatimi dağıtıyor kitabımı yazamıyorum, dedi.
O an içimdeki enerjinin dolup taşmasıyla gözümü mutfakta açtım. Korkmuştum ve heyecanlanmıştım acaba bana mı söylüyordu yoksa benim fark etmediğim başka bir ses mi vardı etrafımda? Misal annesi ya da hizmetçilerinden birisi bağırıyor olabilirdi. Çünkü o kadar rahat ve düz bir şekilde söylemişti ki sanki sürekli etrafında gördüğü birisiyle sohbet ediyordu.
Eğer bana söylüyorsa bu benim felaketim olurdu Semerci'ye nasıl hesap verecektim.
O, sürekli dikkat etmemi söyleyip duruyor
- Eşyalara dokunma Melek!
- Enerjine dikkat et Melek!
- Tırabzandan kayma Melek!
- Eşyaların yelerini değiştirme Melek! Melek! Melek!
İnsanlar köşke taşındıktan sonra sürekli adımı duyuyordum Semerci'den.
Şimdi böyle bir hata yaptıysam Semerci'den kaçmam gerekebilirdi. -de, beni görmüş olabilirmiydi Umut bey?
Nasıl olacaktı ki bu? İmkansız!
Böylelikle bir süre ortalıkta görünmedim. Bodrumda, kapı arkalarında, boş olduğunda çalışma odasında birisi gelecekte kaçacağım diye bekliyordum. Çok yorucu ve imkansızdı. Çünkü aynı evde yaşıyorduk. Köşk diğer hayaletler gibi beni kontrol etmiyordu. Bunu küçük olmama bağlıyordum. Sürekli etrafta dolaşıp durabiliyordum ama Köşkün bu olanlardan habersiz olmasıda imkansızdı. Off ne kadar çok "imkansız" dedim. Çok kullanıyorum bu kelimeyi. Hiç bir şey imkansız değil oysa. Yada benim için öyle ... bu Köşkün planlarından biriydi sadece. Bilemezdim ...
Sonunda Umut bey beni çalışma odasında yakaladı.
- Kaçmana gerek yok, dedi sakince ...
Seni görebildiğimi kimse bilmiyor ve kimseye söylemem.
Öylece bakakaldım. Dümdüz duruyordum, sanki hareket edersem daha net görünebilecekmişim gibi.
O dakikalarda çok komik göründüğümü sanıyorum. Olmayan nefesimle yanaklarımı şişirmiş bir heykel gibi duruyordum.
- Neden öyle duruyorsun? Hareketli bir kız olduğunu biliyorum, dedi Umut bey.
Bu 17 yaşındaki genç, benden daha olgunca laflar ediyordu. Utanmıştım
-Senin beni görmen imkansızdı, dedim.
Yine imkansız dedim.
- Ama görüyorum, diye cevapladı.
Demek ki "olabiliyormuş".
Tuttuğum nefesi bıraktım.
- Bu nasıl olabiliyor bilmiyorum. Ne beni ne zamandan beri görebiliyorsun? Diye sordum.
- İlk günden beri... Eve geldiğimizde camdan bizi izliyordun. Sonra salonda babamın konuşmasını taklit ederken gördüm. Komikten öte saçma hareketlerin var. Sonra mutafakta buzdolabının üstünde bağdaş kurmuş, aşçının keki yakışına gülerken, sonra merdiven tırabzanından üzerime doğru kayarken, sonra çamlıkta yürüdüğüm sırada su içmek için durduğumda odasında daha yavaş duruyordun dediğinde ve odamda bağıra çağıra o saçma şarkıyı söylerken gördüm. Hatırlamadığım binlerce kez daha... Aileme söylemeye çalıştım bir kez ama benim hayali ilham perimin olduğunu söylediler. Bende zaten yeterince endişeliler diye üstelemedim.
Nasıl oluyor da hayali ilham perim benden kaçıyor? Bende sana bunu soracaktım.
- Hayali ilham perisimi? Bilmem sence öylemiyim? Ama sen beni görmemiş ol tamam mı zeki çocuk? Zaten benden daha iyi olgunca laflar ediyorsun. Kafam karıştı. Sen burada dur bende bir gidip durumu araştırayım. Belki de bunların hepsi rüyadır. Yani senin için... Benim rüya görmem imkansız sonuçta... Evet, tamam ben gidiyorum, dedim.
Sonra birden dönüp.
- Eğer başkasına anlatırsan seni bulurum.
Sonra garip sesler çıkarıp ellerimi hareket ettirerek onu korkutmaya çalıştım.
Evet tamam, saçma...
Daha fazla panik yapmadan sakin olmam gerektiğini düşünerek yürüp kapıdan çıktım. Umut bey hiç bir şey olmamış gibi çalışma odasının açık penceresine doğru yürüyüp kapattı. Doğrusu onun bu yaşta bu olanları benden daha mantıklı karşılamasından korkmuştum. Şimdi düşününce, bir insanın hayaleti korkutması gibi bir şeydi bu. Semerci'yi aramalıyım. Ona Umut bey,in olanları bir rüya gibi karşılaması için neler yapmamız gerektiğini soracaktım.
Onun beni görebilmesi benim suçum değildi. Semerci bunu anlamalıydı.
Çatı katına yöneldim kapının altından sarı ışığı görünce Meryem'i görebileceğimi anladım. Hızlıca merdivenleri çıkıp gözlerimi kapattım ve içimdeki enerjiyle kapı koluna yüklenerek kapıyı açtım. Dr. Yiğit, Semerci ve Meryem camın önündeki masanın etrafında toplanmışlardı. Dr. Yiğit,
- Senööö buloroooom, oooooo, böööö... gibi sesler çıkarıyordu.
Semerci kahkaha atıyor, Meryem "adam sen de" der gibi elini kaldırıp indiriyordu. Ne olduğunu anlayamamıştım.
- Siz, siz ne yapıyorsunuz? Olanları biliyorsunuz, buna rağmen bana yardımcı olmadınız. Sizce bu dalga geçilecek bir şeymi? Şimdi bana neler olduğunu anlatın. Yoksa korkudan öleceğim... biliyorum, biliyorum zaten ölüyüm...
Meryem bana doğru eğildi ve,
- Meraklanma küçüğüm, bunların hepsini köşk tasarlamış. İlk başta bizde ne olduğunu anlamadık. Düşün ki ben buradan çıkıp yanına geliyordum. Beni Semerci durdurdu. Sanırım Umut bey aramıza katılacak. Köşk bu nedenle seninle onu tanıştırmak istemiş.
Onu buna hazırlaya bilmek için...
Şaşırmıştım,
Yani nasıl olur ki? Beni bunun için kimse hazırlamamıştı. Hem neden kimse benim fikrimi sormadı ki? Orada deli gibi hareketler yaptım. Ayrıca o zeki ve garip. Onu sevmedim. Hem şu Köşk, neden benimle iletişim kurup olanları bana anlatmıyor. Çok mu küçük görüyor beni...  Ben artık büyüdüm neredeyse 30 yaşındayım.
Bu benim köşke ilk isyanım. Yine de şuan dönüp baktığımda yüzyıllardır yaşayan bir ruhun karşısında 30 küçük bir rakam diye düşünüyorum. Çok küçüüük. Fazla fevri davranmış olabilirim ve tabii ki şımarık bir kız çocuğu gibi davrandığım için doğru soruları sormamıştım.
Meryem'in anlattığı bu tasarıya göre Umut bey ölecekti. Benimde onu aramıza katılmaya hazırlamam gerekecekti. Size bunu anlayamayacak kadar küstah ve şımarık görünmüş olabilirim ama ben vicdanlı bir çocuktum. Biraz düşününce vicdanımın sesiyle,
- Ama o küçük, bende küçük yaşta aranıza katıldım. Benim nasıl korktuğumu ve üzüldüğümü, annemin ne hale geldiğini hatırlamıyor musunuz?
Lütfen bunun olmasına müsaade etmeyelim. Onlar iyi insanlar. Bunun için köşkle konuşamazmıyız? Diye Semerci'ye sordum.
Semerci'nin yüzü asılmıştı. Onunda üzüldüğü belliydi. Meryem araya girip,
- Elbette o küçük. Ama bu doğal bir döngü  ve o hasta. Bizim elimizden bir şey gelmez. O zaten ileride bir gün ölecek. Önemli olan bizim aramıza katılması için köşkün onu seçmesi değil mi? Dedi diğerlerine bakarak.
Sanki anlatmadıkları şeyler vardı.
Dağılmıştım. Bir anda dönüp Dr. Yiğit'e baktım. O hepimizden daha vicdanlıydı. Aramızda tek çocuk sahibi olan oydu ve çocuğu için canını vermişti. Dr. Yiğit hiç söze karışmadı. Onun da razı olduğu belliydi.
Sonraki günler çok sinir bozucu geçti. Umut bey'i görmemek için kaçıyor, bodrumda gizleniyordum. Semerci yine ortalıklarda görünmüyordu. Zaten ben de onlara çok kızgındım. Köşkün verdiği bu görevi elbette ki kabul etmeyecektim. Kimsenin ölümünü izleyecek ve bunu güler yüzle ve iyimserlikle karşılayacak değildim.
Karşımımdaki kim olursa olsun ona karşı durma cesaretine sahiptim.
İşte bu, aksiyon ve heyecanın başladığı yer oluyor.
•••
Evet kaçabildiğim kadar kaçtım Umut bey'den. Bazen beni yakalıyordu ama sanırım o da benden kaçıyordu. Onu camdan izlediğim zamanlarda sanki bunu fark ediyor gibi birden olduğum tarafa dönüp bakıyor ve ben anında yok oluyordum. Diyeceksiniz ki koskoca Köşk bir şey istiyorsa senin gibi küçük, zayıf ve zayıf ruh onun karşısında nasıl durabilir ki?  Ancak sizde bilirsiniz ki silahlardan daha büyük tek şey vardır o da zeka. Zeka doğru kullanıldığında savaşları bitirir hayatları kurtarır ve yaşam kaynağı verir. Ancak büyütülmeli ve ona yeni yetenekler kazandırılmalıdır ve desteğiniz de varsa işte size her şeyden daha güçlü bir silah. Benim zekam da yadırganmayacak kadar iyidir.
Bu süreçte ben düşündüm, düşündüm, düşündüm. Sonun da doğruyu bulana kadar Köşkü oyalamaya ve müttefik kazanmaya karar verdim. Ve bu işi yalnız başaramayacaktım. Projemin adı ;
"MASUMU YAŞATMA OPERASYONU" oldu. Ve kazanmam gereken ilk müttefik Semerci'ydi. Ancak Semerci benden hızlı davrandı ve onu aramaya başlamadan önce kendisi karşıma çıktı.
Umut bey çamlıktaki yürüyüşüne çıkmıştı. Ben de odasındaki pencereden onu izliyordum. Bana dönüp baktığında bu kez kaçmadım ve pencereden ona el salladım.
Gülümsedi ve yoluna devam etti. Evde eğitim almaya başladığından beri müzik aleti çalıyordu, doğrudu bu konuda oldukça başarılıydı. Gelip giden öğretmenlerden duyduğuma göre yaratıcılıkta başarılıymış zaten kitap ve şiir yazıyor bu 17 yaşındaki çocuğun içinde 20 30 yaşları arasında bir adam vardı sanki. İnanılmaz şaşırıyordum. Onun ölmesini istemiyordum. Semerci'yi verandada küçük bir tahtayı oyarken gördüm ve ben dışarı çıkamadığım için yanıma gelmesini işaret ettim. Gelir gelmez, daha önce Semerci'yle aramızda hiç olmamış şeklide gergin ve korkutucu şöyle bir diyalog gerçekleşti:
- Hala konuşmuyoruz sanıyordum.
- Neden konuşmayacağız ki? Ben sana küs değilim.
- Umut bey'le iletişimi koparmışsın.
Böyle giderse onu kızdıracaksın. Kızdığını pek görmedim ama bence inatlaşmasan iyi edersin.
- Hayır inatlaşmıyorum ve iletişimi de koparmış değilim. Yalnızca doğru zamanı bekliyorum. Sanki yakın zamanda ölecek değilya...
- Bu sana bağlı. Köşk onun fazla acı çekmesini istemiyor ve bu konuda ona yardımcı olmamız gerektiğini söyledi. Zaten çok uzun yaşamayacak ve acılı sıkıcı bir hayatı var. Buna son vererek ona iyilik yapmış olacağız.
- Nasıl yani onu biz mi öldüreceğiz? Saçmalamayın. Bizler kötü hayaletler değiliz. Onun nasıl bir hayat yaşadığını ve bitmesini isteyip istemediğini bilemeyiz. Hem bu Köşk onu neden bu kadar istiyor? Anlamıyorum.
- Daha önce söylemiştim bazı şeylerin bir cevabı ve izhaı yoktur.
Bunu sormaktan vazgeçip işine odaklanmalısın. Bu görevi sana verdi bana değil. Yoksa bunun hesabını sen verirsin. Seni koruyamayabilirim.
- Nasıl cevabı ve izhaı olmaz? Bir insan canı almaktan bahsediyoruz. Bunun adı cinayet! Farkında mısın? Bunu kendi ağzından duymak istiyorum. Beni onunla tanıştırmalısın. Sormak istediğim sorular var.
- Yaaaa küçük hanım, ama ben onun bunu isteyeceğini hiç sanmıyotum. Bu seni korkutabilir küçük kız. Onun bir ağzı yok! Sorularını cevaplayacak bir ağza sahip değil.
- Nasıl yani bir ağzı yok ne demek?
- Köşkün bedeni yok demek. O bir kaç hayaletin vasıtasıyla ve yalnızca benimle iletişim kurar. Bunu, seni korkutmak istemediğim için söylemedim. Ama sen fazla ileri gidiyorsun. Bize bu evi ve hayatı o verdi. Bunu kaybetmek istemeyiz değil mi?
- Umrumda değil. Bizim zaten bir evimiz ve hayatımız yok. Olmamalı. Bu normal ya da doğal değil. Ayrıca bizim hayatımız başkalarının hayatlarından daha önemli değil Semerci. Sen benden daha iyi bir yüreğe sahipsin. Lütfen biraz düşün. Sen yüzlerce yıldır yaşıyorsun ve o daha 17 yaşında.
Bu benim kararım değil anlamıyor musun Melek? Bana soracak olsan onu yaşatmak için kırk takla atarım. O deniz kızlarıyla savaşırım. Ama Köşk buna izin vermez.
O Umut bey'i istiyor. Başkasını değil yalnızca onu... Vazgeçirmeye çalışmadım mı sanıyorsun?
- Afallamıştım. Deniz kızları... Demek Umut bey'i yaşatmak için elimizde imkanlar vardı. Semerci'yi kendi tarafıma çekebilirdim ama bu ikisini sonra düşünmeliydim. Öncelikle köşkle tanışmalıydım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 25 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

GİZEMLİ KÖŞKÜN ÖLÜ SAKİNLERİ (DEVAM EDİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin