İş Dünyası-Bölüm 1

3 0 0
                                    

Bunun gibi "İş Dünyası" adı altında birçok bölüm paylaşacağız, bilin ki bu başlığı koymamızın sebebi yaşanan olayları tek bir başlık altında toparlayamamızdan kaynaklıdır.

Aslında bunun ilk bölüm olması gerekirdi fakat bu kitabı yazmaya başlamama sebep olan bu gün hakkında konuşmak istiyorum. Yine de işimden bir miktar bahsetmek istiyorum. Şirketim bir mühendislik firması. Buradaki kemik kadro mühendislerden oluşuyor ve teknoloji adına ticari geliştirmeler yapıyorlar. Var olan bir teknolojiyi kullanmak, bayiliğini almak ve projelendirerek farklı firmalara satmak anlamına geliyor. Yani bizler burada bir aracı firma sayılırız ve ister inanın ister inanmayın aracı firmaların bile aracı firmaları vardır. 

Mesela elektrik işleri yapan bir firma, internet altyapılarını yapan başka bir firma ile anlaşarak projeyi üstlenebilmek için aracı olur. Ve aşağılara inildikçe aracı firmalar devam eder. Aracılık yapan her firma, eksik kullandığı noktalarda kullandığı bu firmaları kontrol etmektedir. Kısaca iş yapmak bu şekilde gerçekleşiyor. En azından Türkiye için bunlar gerekli. 

Bense bunlardan biraz daha spesifik bir ürün için pazarlama, Ar-Ge ve teknik destek sağladığım bir pozisyondayım. Peki ben neyi pazarlıyorum? Ben yeni nesil IoT teknolojileri üzerine çalışıyorum ve burada LoRaWAN denilen bir protokol kullanan cihazların yaygınlaşması için çalışmalar yapıyorum. 

Temel prensipte bu günün kablolu otomasyon sistemlerini kablosuz hale getirmek için amacı güden bir teknolojinin neferi sayılırım. Okuduğum bölümlerle de yakından alakalı bir iş olduğundan bu işi zevkle yapmaktayım. Sıcak satışta hiç tecrübem olamamasına rağmen pazarlama işini üstlendim. Ancak dediğim gibi hiçbir şey bilmiyordum. Sahada bunları tek tek öğrenmeye başladım. Evet insanları etkilemek gibi birçok bilgi var ortada ancak sattığınız ürüne güveniyorsanız işler daha kolay. Bu yüzden pazarlamayı sıfırdan türeyen bir teknolojiyle yapmak bir avantaja dönüşüyor. Öğrenmenin sınırlarını aşıyorsunuz.

Eski mesleğim olan aşçılıkta biliyorum ki otellerde soğuk hava depoları vardı ve bunlar da sık sık arıza yapabiliyordu. Sattığım teknolojide de bu soğuk hava depolarına kablosuz, uzun ömürlü bir sensör koyuyoruz. Cihazlar yurtdışı menşeili ama yazılımımız tamamen yerli ve bize asıl avantajı sağlayan da budur. Bu maksatla oteller ile görüşmelere başladım. Ancak karşıma "otomasyon" bir kavram ortaya çıktı. İlk başta bunu çok önemsememiştim çünkü bizim sistemimizin çok daha kullanışlı olduğundan emindim. Bir kere otomasyon sistemleri bir bilgisayar ve ekstra yazlım gerektiriyordu. Bizim sistemimizde ise bilgisayara herhangi bir yazılım kurma ihtiyacımız olmamakla birlikte, erişilebilir mobil uygulamamız sayesinde cep telefonlarında çok rahat kullanılabiliyordu. Ama burada kaçırdığım bir nokta vardı. Büyük işletmelerin büyük ihtiyaçları vardı ve bu ihtiyaçları ne kadar az firmayla çalışarak yapabilirlerse o kadar iyidir. Yani toplu bir otomasyon sistemi var mı? "Hem kazan dairelerini hem de soğuk havaları hem de acil durum butonlarını tek bir yazılımda görebilecek miyiz?" gibi sorularla çok karşılaşır olduk bunun yanı sıra kontrol imkanı sağlamayan, sadece izleme üzerine olan otomasyon sistemleri de pek ilgi çekici sayılmazdı. Piyasada "otomasyon sistemi" olarak hayatta kalmak hele ki bu kadar yeniyken... Bizi finanse eden farklı kaynaklarımız olmasaydı bu süreçlerde çoktan batmıştık. Tabi buna güvenerek aynı şekilde devam etmek mantıksızdı.
Ayrıca şirket içerisinde sürekli olarak "Biz satıp kurmayalım, onlar kendi alıp kursun" cümlesi sürekli kafamı kurcalıyordu. E-ticarette bu ürünlerin gitmesi çok zordu. Maliyetler son kullanıcılar için çok pahalıydı o pazarda. 

O yüzden bayilik anlaşmaları yapmak için bazı girişimlerim bulundu ve bugün gittiğim fuarda tam da rekabet ettiğimiz o firmalarla karşılaştım. Onlarla sohbet ettikçe anladım ki doğrudan bir rekabet çok da olası değildi. Bazı özel durumların haricinde otellerin bizim sistemimizi kullanmaları onlar açısından mantıklı karşılanmamaktaydı. Çünkü sözüm ona rekabet ettiğimiz firmalar, kendi çalışma sistemlerini çoktan oturtmuşlardı ve bunun için gereken güç ve stratejilere de sahiplerdi. Burada rekabet etmek demek ciddi yatırım, enerji ve zaman kaybına sebep olacak. Ola ki projemizi destekleyen farklı gelir kaynaklarımız olmasaydı tüm bunları yapmak imkansız olurdu ama imkanımızın olması demek illa tüm bu riski almamız gerektiği anlamına gelmiyor. Onun yerine bu firmalar bizim için çalışsa? Yani bizim sistemimizi sistemlerine entegre etseler? Şu an kullandıkları kablolu teknolojilerden arınıp zamandan kazansalar? Bizim altyapımızı kullanmanın onlar için ne kadar avantajlı olduğu hakkında iyi geri dönüşler aldım.

Tabi böyle bir planlamada farklı riskler ön plana çıkıyor. O da şu sistemimizin güvenliğinin risk yüzdesi artmakta. Ayrıca işler bu yöne ilerlediğinde yazılımın sorumlulukları artmakta.

DEVAM ETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin