Seungmin's povKahkahalarla geçen bir kaç saatin ardından hava soğumaya başlamıştı. Hyunjin'in kulağıma fısıldadığı cümleden sonra beni öylece salmayacağını biliyordum.
Beni sorguya çekmemesi adına en masum bakışlarımı atarken, o başını iki yana sallayıp "Innie, bugünlük Ji'yle beraber kalsan olur mu; bizim Seungmin'le görülecek bir kaç hesabımız var da" diyip gerekli ortamı da hazırlamıştı.
Sizce çok sevdiğim, canımın içisi Yang Jeongin biricik hyungunun en kibar haliyle dile getirdiği isteğini reddeder miydi?
Ben de öyle düşünmüştüm.
Yollarımızı ayırdığımız ikiliden sonra markete uğrayıp atıştırmalık bir şeyler almıştık. Beni sorguya çağırmanın da belirli bir masrafı olmalıydı yani. Otobüs beklemektense yürümeyi tercih etmiştik. Sonbaharda yerdeki yapraklardan çıkan sesleri dinlemeyi sevdiğimden bahsetmiştim, Hyunjin de benim gibi düşünüyor olmalı ki ikimizden de ses çıkmıyordu, yalnızca hışırtıları dinliyorduk.
Sık sık birbirimizde kaldığımızdan gardroplarımızda hepimizin birer kıyafeti her zaman bulunurdu. Eve vardığımızda Jeongin'in dolabından yeşil sweatimi alıp altıma da bir eşofman geçirip mutfağa geçmiştim.
Hyunjin de üstünü değiştirip aşağı geldiğinde bir yandan konuşuyor bir yandan aldığımız atıştırmalıkları hazırlıyorduk.Hyunin'in evi bizimkine göre daha büyüktü ve bakan birisinin öğrenci evi demeye bin şahit isteyeceği kadar da düzenliydi.
Peki ya bizim ki..
Benim gibi temizlik ve düzen takıntıları olan biriyle temizlik ve düzen konusunda tamamen rahat birinin aynı evde kalması başta fazla zordu. Jisung ile beraber yaşamaya ilk başladığımız zamanlar bu konuda çok tartışmıştık.
Ama sonrasında ortak paydada buluşup; evin genelini tertemiz, Jisung'un odasınınsa yaşanabilir düzeyde temiz(!) bırakma kararını almıştık. Yine de kafam çok dolu olup kendime uğraş aradığım veya her şeyin gözüme battığı zamanlar dayanamayıp Jisung'un odasını da temizliyordum.
Dayanamıyorum anlasanıza.
Atıştırmalıklar hazır olduğunda mutfakla birleşik olan oturma odasına geçip bilgisayardan öncesinde seçtiğimiz filmi izlemeye başlamıştık. Film bitince beklenen anın -büyük sorgunun- geleceğinden haberdar olan ben; her geçen saniyede daha fazla ilerlememesi için içimden ne kadar sonsuz dileklerimi sıralasam da film kafasına koymuştu bir kere: Bitecekti illa.
Hyunjin son derece odaklanmışken ben de arkama yaslanmış izliyormuş gibi yapıyordum. Odağım kaybolmuştu. Aslında aksiyon filmleriyle hiç sıkı fıkı olamamıştım bugüne kadar. Bu konuda izlediğim filmleri toplasak da 4 elin parmaklarını geçmezdi. Eğer film animasyonsa işler değişiyordu ama. İşte o zaman elimden geçmeyen film bulmak zordu.
Filmin sona yaklaştığını haber veren veda sahnelerinden biraz sonra jenerik girmiş, film bitmişti. Hazin son her geçen saniye yaklaşıyordu. Ben ortalığı toparlama bahanesiyle tüyecekken Hyunjin benden hızlı davranmıştı, koltuğa geri oturtulmuştum. Bağdaş kurup tamamen bana dönen Hyunjin'le kaçışım olmadığını anlamıştım. Pekala olsun ve bitsin!
"Anlat bakalım Seungmin, neler oluyor?"
Hiç bir zaman düşüncelerini kolayca etrafına açabilen birisi olmamıştım. Bir sorun varsa kendi başıma ilgilenmek daha doğru geliyordu. Yani sonuçta herkesin kendi derdi var öyle değil mi? Kimseyi benimle uğraşmak zorunda bırakmak istemezdim.
Bu yüzden arkadaşımın vaktini benim ufak tefek meselelerime vermesini de istemiyordum.
"N'olsun işte öyle, sonbahar geldi falan çok iyi havalar. Aşırı mutluyum zaten biliyorsun" diyip yüzüme yerleştirdiğim ben masumum gülümsemesiyle tamamdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
perfect, seungmin
FanfictionMimarlık öğrencisi Seungmin ve güzel sanatlardan Minseol olağan olaylar silsilesinin bir getirisi olarak kendilerini, birbirlerinin içine düşmüş olarak buluyorlar. (Korkmayın can yakıcı bir düşüş değil öyle ki ikisinin de geri çekilmek ister gibi bi...