gözlerim artık istemsizce onu buluyordu.
genelde onu arar ve saniyesinde bulurdum ama bu sefer farklıydı çünkü tebessüm ederek bana bakıyordu ve ben üzerimdeki gözlerin hissiyatından buluyordum onu. bu küçük olay bile kalbimi hızlandırıyor ve tenimi ısıtıyordu. onu görünce hiç olmadığım kadar iyi hissederken buluyordum kendimi. mutluluğum bir insana bağlıydı, bu kulağa kötü geliyordu ama öylesine güzel hissettiriyordu ki bu düşünceye bile gülümsüyordum.
adımlarım anında oturduğu banka doğru ilerledi. siyah saçları hafifçe savruluyor, gözleri her hareketimi izliyordu. dirseklerini dizlerine yaslamış bir şekilde oturuyor ve ayağıyla ritim tutuyordu. beyaz kablolu kulaklığını o zaman fark ettim.
ona açık açık hislerimi söyledikten sonra, dudaklarını hissettikten sonra neredeyse hiç görüşememiştik. şimdiden onu özlüyordum. karşımda öylece dururken bile özlüyordum ve delicesine heyecanlıydım. tüm olanlar hayallerimin birer parçasıydı. hayallerimden bile güzeldi.
sonunda yanına oturduğumda geriye çıktı ve kulaklığını sağ kulağına taktı. tekini bana taktığında gülümsedim. gözlerinin içi gülüyordu. sertçe yutkunarak kendimi müziğe vermeye çalıştım. "evanescence sever misin?" diye mırıldandı yavaş bir sesle.
"çok dinlemem," dedim gülmeye çalışarak. kendimi tam anlamıyla ergen gibi hissediyordum. kızarıp bozaracak hatta yüzüne bakamayacak kadar heyecanlıydım. "bu şarkısı tanıdık geliyor ama."
"beğendin mi?"
kafamı yavaşça salladım. Şarkı bitene kadar konuşmadık; ben kendimi telkin etmekle meşguldum, hyunjin ise, onu bilmiyordum çünkü hâlâ bakma cesaretim yoktu. açıkca dudaklarına yapışmaktan korkuyordum. "yongbokie," dedi sonunda kulaklığı kulağımdan çıkarırken. telefonu ve kulaklığı cebine attı. "sana bir şey söylemek istiyorum."
tamamen bana döndüğünde derin bir nefes alarak ona döndüm. dinlediğimi belirtircesine kafamı salladım. "bugün okula gelmekten vazgeçtim ben."
kaşlarımı kaldıraram etrafa baktım. gittikçe kalabaklaşıyordu okul, ders saati yaklaşmış olmalıydı. "okuldayız ya?"
"evet ama girmek istemiyorum," dikkatle beni incelediğini görünce boğazımı temizledim.
"bana haber mi veriyorsun?"
"yani sonuçta sevgilim değil misin?" dedi sırıtarak. kuruyan dudaklarımı ıslatmak amacıyla yaladım. ne kalbim ne de düşüncelerim sakinleşiyordu, gittikçe karşısında mahvoluyordum ve asla sakinleşmeme izin vermiyordu.
"hmm," dedim sarhoş gibi. bu duyguya alışabilecek miydim? "öyleyim." gözleri dudaklarıma düştüğünde ikimizin iyiliği için kaçmamak için zor duruyordum.
"ve bir de," sesi öyle mutlu geliyordu ki benimle eğleniyor ve asla gözlerini dudaklarımdan ayırmıyordu. "eğer istersen beraber ekebiliriz okulu diye teklif etmek istedim."
"kötü yola sokan bir sevgili," gülümsedim. "olabilir ama başka bir gün yapsak olmaz mı? erken kalktım bari okul için anlamı olsun diye strese giriyorum."
"başka bir gün yaparız öyleyse," dedi kafasını sallayarak.
"neden bu kadar girmek istemiyorsun hem sen?" trip atar gibi önüne döndüğünde iki elleri de cebindeydi. şok içinde ona baktım ama istemsizce kıkırdadım da. "hyunjin, cevap versene bana."
"gizli."
"ne gizli?"
"gelirsen söylerim," gözlerimi kısarak ona baktım. hiçbir şey demediğimi fark ettiğinde oflayarak bana döndü. "dio geldi. okuldan atılma sebebim sensin diye zırvaladı durdu, biraz hırçındı. ben de artistlik yaptım, çok dövmek istiyorsan çıkışta gel diye. büyük bir ihtimalle adam toplayıp önüme gelecek."