3-Uyandın Mı Küçük Civciv?

438 47 40
                                    

Merhaba sevgili yazar-okuyucu arkadaşlarım HOŞGELDİNİZ

İyi okumalar ballı haşaşlı barbekülü petibörlerim


Karanlık, yoğun bir karanlığın içinde kabolmuş bir ışık arıyordum. Yoktu. Hiç ışık yoktu. Işık aradım. Etrafıma baktım, yardım çığlıkları attım ama hiçbir şey yoktu. birden arkama döndüm, o anda loş bir ışık gördüm. Işık biraz daha arttı ve ne olduğunu ayırt etmeye başladım. Bir bank ve sokak lambası vardı. Parkta oturduğum yere benziyordu, hatta orasıydı.

Ama burada başka hiçbir şey yoktu. Oraya sanki donakamış gibi baktım. Birden karanlığı delip geçen bir silüet belirdi. O da ışık kadar parlıyordu. Yavaş adımlarla banka doğru ilerledi ve sanki birisi daha oturcakmış gibi köşeye kaydı. Kafasını aldırıp bana baktı. Yüzü göremeyeceğim kadar uzaktı. 

Bekle, dedi. Doğru zamanı bekle. Sakın acele etme, bende bekleyeceğim... Yanına gitmek için adım atmayı denedim. Ama sanki birşey beni aşağıya çekiyordu. Ayaklarım düz siyah zemine batıyordu sanki.

Başım dönmeye başladı. Dünya etrafımda dönüyormuş gibi hissediyordum. Ayakta durmakta zorluk çekiyordum. Dizlerimin üzerine düştüm. Bank gittikçe kararıyor yerini yarı bir karanlık bırakıyordu.

Bilincim yavaş yavaş açılmaya başladı. Ciğerim yanıyordu. Tahminlerime göre, birkaç saat önce bayılmamam için koklattıkları alkolden dolayıydı. Bütün bedenim sanki parçalanmış gibi ağrıyordu. Kıpırdamayı denedim fakat ağrıyan ve uzun süredir hareket etmeyen eklemlerim buna izin vermedi. Ağzımdan çıkan çarsizlik feryatı olan derin bir inlemenin fazlası değildi... 

Gözlerimi yavaşça açmayı denedim. Bulanktı. Her yer bulanık ve beyazdı. Bulankılığı götürmek için yarım açık gözlerimi hızlıca kırpıştırdım. Karşımda takım elbiseli bir silüet belirdi. Geniş omuzları ve neredeyse ceketi yırtıp çıkacak olan kasları dikkatimi çekti. Kendine gel salak o seni kaçıran adam, böbreklerine veda etmek yerine dediğin şeylere bak!

Yüzüne odaklanmaya çalıştım. Bembeyaz teni, keskin koyu renkli gözleri ve mükemmel gri renkteki saçları. Bir dakika ben, ben bu adamı tanıyordum!? Bu benim yeni işimdeki baş komiserim Min Yoongi'ydi.

Ne yani, o mu kaçırmıştı beni? Çok saçma geliyordu kulağa. Benim mesleğim gereği, tam güvenmem gereken adam, beni kaçırmış mıydı yani?

"Uyandın mı küçük civciv?"

Gözlerimin açıldığını görür görmez bunları söylemişti. Yüzünde "Ben tehlikenin ta kendisiyim," diye çığlık atan bir sırıtış vardı. Boynumdan bel kemiğime kadar ürperdiğimi hissettim.

"Bay Min, burası neresi?"

Sesim titremişti, hafif mayışmış olmam ve korkuyor olmam ele vermişti beni. Ne kadar zavallı bir insanım...

"Depomda,"

(kısa ve net djcjcjs)

"N-neden burdayım?"

Sırıtmasını daha fazla genişletip teni kadar beyaz dişlerini ortaya çıkardı. Ne kadar mükemmel bir insan, diye içimden geçirdim. Oturduğu ahşap sandalyeden kalktı ve arkasını döndü. Oldukça kararlı ve güçlü bir ses tonuyla,

"İntikam." Dedi. Sözünü söylediği anda ağzımdan ber feryat çıktı, "Ne?"

Bıkkın bir tonda kıkırdadı. "Gerçekten çok safsın Park Jimin."

Ve "depo" dediği yeri terk etti. Hemen ardından ışıklar kapandı. Zaten korkunç olan bu yer, önümü göremeyince daha fazla korkutuyordu insanı. Her an bir şey üzerime fırlayacakmış gibi hissediyordum. Kalbim kulaklarımda atıyordu.

Arkamdan, hem sandalyeye hem de birbirine bağlı ellerim ve ayaklarımı yeni yeni farkettim. Gerçekten acınacak bir durumdasın Park, Bu sefer ders çalışman hiçbir şeyi çözmeyecek.

..

Uzun zamandır oradaydım. Ne gelen olmuştu ne bir ses duymuştum. Bu sırada karanlığı unutup hayatımı sorgulamaya başladım. İlk önce, o saatte karanlık bir parkta ne işim olduğunu düşündüm, kendime kızdım, Sonra kendimi savunan ses ihtiyacım olduğu için orda olduğumu söyldi. Mantıklı geldi. Ardından, bunca yıllık emeklerimin nasıl birkaç saatte mafolduğunu düşündüm. Herşeyim çöp olmuştu... Biraz buna ağladım. Daha sonra intikam mevzusunu düşündüm. Ben daha önce ne bir insana ne bir hayvana zarar vermiştim.

Birden çok saçma geldi, ben kimseye onu üzecek bir şey yapmamıştım kii. Babam bazen (?) bana sinirlenirdi. Acaba onun adamımı? Eğer öyleyse gerçekten ölmüştüm ve bunlar benim son saatlerimdi.

(ne dedim ben sana, beni dinleseydin..)

Kalbim tekrar hızlı atmaya başladı. Yıllar sonra onun yüzünü görmek bana asla iyi gelmeyecekti. o bana iyi davranan bir adam değildi, o kadar daha fazlasını başkasının öğrenmesine gerek yoktu.

Ben biraz daha ağladıktan sonra ışıklar açıldı. Gözlerim ağlamaktan yanıyordu ve ışık beynimi parçalıyormuş gibi hissettim. Gözlerimi refleks olarak omzumla sildim. Birkaç dakika sonra yüksek bir ses duydum. Bu o'ydu. 

Siniri görünüyordu. Az öncenin aksine siyah takım elbisesinin ceketini çıkarmış, Beyaz gömleğinin kollarını yukarıya doğru katlamıştı. Ayaklarını yere, kendinden emin bir şekilde basıyordu. Yürürken bile kendisine ait bir ağırlığı vardı.

O yaklaştıkça babamın adamı olma düşüncesi ağır basıyordu. Kalbim her bir adım atışında daha çok sıkışıyordu. Sadece duygusal değil, fizksel acı da hissediyordum.

"Hmm, şimdi düşündümde sen nasıl polis oldun? Az önce kapının önündeyken bile hıçkırık seslerini duydum. Bildiğim kadarıyla sizin gibiler korkmamalı. Yanlış mı biliyorum yoksa?"

Yüzünde samimiyetten uzak, alaycı bir gülümseme vardı. Tam karşımda durdu ve elleri cebinde bir şekilde eğildi. Yüzlerimiz arasındaki mesafe oldukça kısaydı. Burun buruna, sözü bu tür anlara denirdi.

"Ah, hayır ben doğru biliyorum. Korkak olan sensin! Sıska ve korkak..."

Tükürür gibi söylediği sözlere karşı güçlü durmaya çalışıyordum. Ama nedense gözlerim ihanet edip dolmuştu bile. Birkaç santim geriye çekildi ve yüzümü incelemeye başladı. Ezberliyor gibi bir hali vardı.

"Yazık olacak..."

Dedi mırıldanır gibi. Bunu bana söylemiyordu, kendi kendisiyle konuşuyordu. Ama sorgulamam gereken bir şey vardı. Neye yazık olucak? Ve neden yazık olucak?

Biraz düşündüm -2 saniye falan- bu adam bana zarar vericekti ve sanırım yazık olucak şey, bendim... 

"Biliyo musun? Senle eğlenmek, çok daha zevkli olcak."

Gür sesiyle bir kahkaha attı. Dik bir şekilde durdu ve bana küçümsermiş gibi yukarıdan baktı. Sağına dönüp yürümeye başladığında gittiği yere baktım. Metal bir masa vardı, oldukça uzun ve neredeyse 50 metrelik duvar boyunca gidiyordu.

Üzerinde bulunan birçok şey vardı. Eline iki şey aldı ve bana doğru kışkırtıcı bir gülümsemeyle geldi. 

O elindeki her neyse, rüyalarıma kadar girecekti.







BIRAK BENİİ/YoonMinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin