Bu bölümde sizlerle birlikte ökaryot yapıya sahip bakterileri ve muazzam bir sisteme sahip virüsleri konuşacağız. Her ne kadar elimizden geldiğince asıl konumuzdan devam etmemizi esas almış da olsak kitabımda bulundurmam gerektiğini düşündüğüm konuları bu şekilde sizlere aktarmak istiyorum. Bakteriler, protistalar ve arkeler dünyanın yaşayan en eski nesli olma iddiasındalardır. Birkaç protista hariç bu canlılar prokaryot tipi hücrelere sahiptirler. Bu düzensiz sistemler biyoloji için oldukça öneme sahip bir yerdedir.
Dünyanın prekambriyen döneminde atmosferde oksijen artması, dünya üzerinde su oluşumu gibi olayların gözlemlenmesi yanı sıra ilk canlılar da dünyanın evrim kuramının bu aşamasında görülür. Bu bahsini ettiğimiz ilk canlı arkeler olarak düşünülmektedir. Öyle ki biyoloji dışında felsefe gibi temel bir yapıda "Arche" veya "Arkhe" ; temel, ilke, ana madde anlamlarını taşır.
Bakteriler çoğunlukla yararlı küçük canlılar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanısıra zararlı olanları da vardır. Bir bakteri hücresi en küçük bir ökaryot yapıya sahip hücrenin binde biri kadar hacime sahiptir. Bakteriler dünyada en çok sayıda bulunan canlılar olup, dünyada neredeyse bulunmadığı hiçbir yer yok gibidir. Toprağın 5 metre derinliklerine kadar olan kısımlarında, tatlı ve tuzlu sularda, bitki ve hayvan ölülerinde ve canlı vücutlarında çok sayıda bakteri yaşar.
Bakteriler biyolojik çalışmalarda en çok kullanılan canlılardır. Günümüzde bakteriler, genetik mühendisiliğinde gen yapısı kullanılarak çeşitli hastalıklara çözüm üretmekte kullanılmaktadır.
Bakterilerin çekirdek zarı, mitokondri ve kloroplast gibi zarlı yapıda organelleri bulunmaz. Prokaryot yapıya sahip bu canlıların sitoplazmlarında organel olarak yalnızca ribozom organeli bulunmaktadır. Sitoplazma ise sitoplazma zarı (çeperi) ile çevrilmiştir. Bazı bakterilerin zarlarında; solunum enzimleri, fotosentez enzimleri ve çeşitli uyarıları alan reseptörler mevcuttur.
Bu küçük canlıların zararsız olan çoğunluğunun yanısıra bir kısmı ise hastalık yapan, zarar verenlerdir. Hastalık yapan parazit bakterilere "patojen bakteriler" denir. Patojenlerin hastalık yapma yetenekleri; kolayca yayılabilme özelliklerine, girdikleri canlıda çoğalma hızlarına ve çıkardıkları zehirlerin etki derecesine bağladır. Lafı geçerken bakterilerin çıkardıkları zehire "toksin" dendiğini de belirtmek isterim. Bakterilerde toksinler; eksotoksin ve endotoksinler şeklinde oluşur. Eksotoksinler, protein yapıda olup son derece zehirli maddelerdir. Endotoksinler, bakteri içinde oluşur ve bakteri parçalanınca açığa çıkar. Bunların hastalık yapma yetenekleri eksotoksinlere göre daha zayıftır. Patojen bakteriler, üzerinde yaşadıkları canlının hücrelerini parçalar ya da toksin adı verilen maddeler salgılayarak hastalıklara yol açarlar. Patojen bakteriler birlikte yaşadıkları canlının ölümüne dahi sebep olabilirler.
Doğada patojen bakterilerin yanısıra farklı türlerde bakteriler de mevcuttur. Bunlardan birisi de Sapofit (çürükçül) bakterilerdir. Bu bakteriler, doğadaki bitki ve hayvanların atıklarını, ölülerini daha basit bileşiklere parçalayan bakterilerdir. Yani sapofit bakteriler organik maddeleri inorganik maddelere çevirirler. Bu birçok döngü sistemi için oldukça önemlidir. Bu konuyu kitabımızın ekoloji bölümünde daha detaylı olarak konuşacağız. Sapofit bakteriler bu çevirmeleri esnasında kendilerine gerekli olan besinleri alırken aynı zamanda toprağın organik madde bakımından zenginleşmesini ve veriminin artmasını da sağlarlar. Bu dönüşüm eğer olmasaydı tabiatta madde devri olmazdı. Böylece sapofit bakterilerin doğa için ne kadar önemli yapılar olduğunu biraz olsun anlayabiliriz.
Birçok bakterinin metabolik faaliyetleri sonucu çeşitli maddeler oluşur. Birçok endüstri kolu dolaylı veya dolaysız olarak bakteri faaliyetleri ile ilgilenmektedir. Sirke asidi, etil alkol, aseton ve bütil alkol gibi birçok madde özel bakteriler tarafından oluşturulmaktadır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EVRİM VE BİYOLOJİ
Non-FictionHiç ara sıra etrafınızdaki canlılara bakıp;içlerinde nasıl bir sistemin işlediğini, her canlının aynı yapı maddelerini kullanmasına rağmen farklı sistemlerinin olduğunu, ilk canlıların varoluşundan bu yana bu gün de aynı sistemde ve aynı şekilde yaş...