13.03.2009
"Bahar'ın ilk günleriydi. Beraber okulu temizlemeye annene yardım ettikten sonra kasabaya inmiştik.
Ben eve uğrayıp küçük bir sepete meyve doldurmuştum. Sen ise kocaman sıcak bir ekmek almıştın. Dua almaya gidiyorduk beraber.
Dağa çıkan patikayı takip ettik, öğle saatleriydi. Şakaklarımdan damla damla ter yanağımdan akıp çenemde bitiyordu.
Bir ara yol ayrımındaki kayaya dinlenmek için oturmuştum. Sen ise hâlâ ayaktaydın. Yorulmadın mı, dedim hayretle. Ne de olsa buradan önce de koskoca okulu temizlemiştik. Hafifçe başını sağa sola salladın. Ardından elini cebine atıp bir mendil çıkardın, bana uzattın. Ellerin kadar beyaz mendili nazikçe aldım parmaklarının arasından, alnıma bastırdım. Saçlarım güneşten yanmış tenime yapışmıştı.
Az sonra seni daha fazla bekletmemek için yerimden kalktım, sepeti tekrar koluma aldım. İleride yolda daha fazla engebe olacaktı, düşmemen için parmaklarına sımsıkı geçirdim parmaklarımı.
Kısa bir süre sonra küçük, tahtadan kulübeye varmıştık. En ufak bir ses dahi yoktu, ne bir kuş cıvıltısı, ne bir rüzgar esintisi.
Kapıyı hafifçe tıklatıp iki adım geriledim. Çok geçmeden ihtiyar kapıyı açmıştı, âmâ ihtiyar.
Yüzündeki kırışıklıklar, yaşlı bir çınar gövdesini andırıyordu. Her ne kadar güneşe çıkmasa da teni hafiften yanıktı. Elleri titriyordu, elindeki bastona vermişti tüm ağırlığını. Dudakları rengini kaybetmiş, kurumuştu, hafiften kenarları kıvrıktı. Gözlerini ise şimdiye değin hiç görmemiştim. Hem ben onunkileri görsem bile, o benimkileri göremez.
Kokudan tanıdı bizi eminim. Belki de şu koskoca kasabada ona gelen sadece iki küçük çocuk.
Dudaklarında buruk, bir o kadar da yorgun bir tebessüm belirmiş, bir elini saçlarıma uzatmıştı. İncitmeden okşayıp parmaklarını yanağıma indirmişti.
"Benim ihtiyar, Hyunjin. Yanımda sana Jeongin'i de getirdim."
Onun ismini duymasıyla sağımda duran küçüğe dönmüş, bu defa onu okşamaya başlamıştı.
"Tütün kokulu, gamzeli çocuk." dedi kısık bir sesle. Başımı salladım. Görmedi bilirim ama hissetmiştir eminim.
"Hoşgelmişsiniz evlatlarım." dedi sevinçle ardından kapıyı yoklayarak geri çekilip içeri girmemizi bekledi. İçeriye girip elimizdekileri bıraktık, ardından onu rengi ağarmış, yer yer kadifesi çürümüş, sönük şömine başındaki berjerine oturttuk yavaşça. Bir şeye ihtiyacın var mı, dedim tatmin edici bir tonla.
Başını iki yana sallayıp gülümsemeye başladı. Hiçbir zaman kasabaya inmezdi bu adam. Tıpkı kapalı bir kutu gibiydi. Ne başına ne geldiğini bilen, ne ailesini tanıyan çıkardı kasabadan. Sadece iki gözünü de zamanında çiçek hastalığından kaybettiği bilinir.
"Bir daha gelin." dedi biz yerimizden kalkarken. Jeongin yaklaşıp ellerini öptü ihtiyarın. Sonra da beklemeden çıkıp kapıyı kapadık arkamızdan. Tanımadığı iki çocuğun bile onu ziyaret etmesi sevindiriyordu bu adamı. Hiç görmediği, hiç göremeyeceği iki çocuğun. "Gözleri hiçbir zaman iyileşmez mi?" dedin titrek bir sesle patikayı geri dönerken.
"Sevdiği öperse geçermiş."
Başını önüne eğdin. "Ama sevdiği gelemez ki."
Derin bir iç çektim. "O zaman gözleri hiçbir zaman iyileşmez."
Yanaklarını kastın, başını kaldırıp yüzüme baktın; "Ya biz de hastalanırsak onun gibi?"
"Sen hastalanırsan ben öperim, ben hastalanırsam sen öpersin gözlerimi," seni yolda durdurup iki elini de ellerimin arasına aldım."İyileşiriz."
Güneş ışığı yüzünün yarısını gölgeliyordu. Gözlerini göremesem de dudaklarını kestirebiliyordum. Rüzgar saçlarını uçuyor, sen ise aldırmadan güvenle gülümsüyordun. Gördüğüm en güzel şeydi. İçimdeki yorgunluk yapıtları yıkıldı aynı anda, bıkkınlık fırtınası gücünü kaybetti. Gözlerine yazdığım şiirler zihnimde, hazan sağanaklarında çekildiğimiz kulübede söylediğin türküler kulaklarımda yankılandı. Mesut değildim haricinde, ne korkum olacaktı ki o hastalıktan.
Dildâdenim sevgilim. Kendimi koyverdiğim her anımda yanımda hissettiğim küçük bedeninin dildâdesiyim. Hazanın sermana visalinde bekler seni biçâre bedenim. Hazanın sermana visalinde bekler öpüşlerini, sevişlerini yorgun bedenim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kasım yağmuru, hyunin.
Fanfictionzihninin güneş doğmayan beyaz platolarında kaybolmuş yetim kumral çocuk ve tütün kokulu nazende sevgilisinin silueti. [!!angst.]