I.

1.6K 134 81
                                    

26.01.2008

"Kışın son günlerinden. Sobanın başında beraber getirdiğin kestaneleri pişiriyoruz. Her günden daha solgun yüzünü, sen onları izlerken inceliyorum.

"Jeongin?"

Başını bana çevirip her zamanki sıcak gülümsemeni yerleştirdin dudaklarına ve dikkatle dinlemeye başladın söyleyeceklerimi.

"Tekrar dün gittiğimiz yere gidebilir miyiz?" konuşurken gözüm kestanelere kaymıştı, onları buraya gelirken benim için teker teker özenle toplamıştın. Söylediğimi geri almak üzereydim ki yumuşak ve sakin bir ses tonuyla konuşmaya başladın.

"Gideriz tabii, kestaneler de pişti zaten." İlerleyip maun masadaki porselen tabağı alıp yanıma geri geldin. Üzerindeki yün kazağı çekiştirerek eldiven gibi kullanıp kestaneleri tabağa çoktan dizmiştin.

Ardından onları masaya bırakıp kapının yanında asılı kadife paltona uzandın. "Sen kestane yemez misin, tek başıma mı yiyeceğim?"

Başını hafifçe salladın. "Onları senin için topladım Hyunjin. Başka zaman beraber yeriz istersen."

Ses etmeden ben de paltomu sırtıma alıp plastik botlarımı giydim. Bir süre sonra dağ başındaki küçük kulübeden çıkmış, patikayı izlemeye başlamıştık. Senin biraz arkanda kalıyordum, bu yüzden minik ayak izlerini inceleyebilecektim.

Kısa bir süre sonra Saebyeol Oreum dağlarının gerisinde bir tepeciğin üzerine vardığımızda kasaba maketmiş gibi görünüyordu.

"Kardelenler açmış mıdır?"

"Kardelen mi istiyorsun?" demiştin heyecanla.

"Tekrar görmeyi çok isterim."

Yerinden kalkıp kayaların üzerinden atlamıştın bile. Ben ise arkandan bağırmaya başladım.

"Benim için mi toplayacaksın?"

Onaylar mırıltılar, kahkahalar, sevinç nidaları beyaz örtü üzerinden seke seke kulaklarıma doldu. Gülümseyip derin bir iç çektim.

Yanımdaki kayaya yaslanıp, beyazlar içinde kaybolan küçük bedenini izledim dakikalarca. Ah keşke, gözlerimi bir an olsun senden ayırabilseydim.

Bekledim seni, çok sürmeden yanımda bittin. Tekrar oraya tırmanıp beyazların arasından- eminim güçlükle- güzel bir kardelen getirmiştin benim için.

Düşmüştün anlaşılan, pantolonunda bir oyuk oluşmuş, koyu kırmızı ılık bir sıvı ordan damlayıp patika boyunca beyaz kar üzerinde iz bırakmıştı.

Endişeli gözlerimi dizinden yüzüne çıkarmıştım. Üst üste aldığın nefeslerin bir bulutçuk oluşturuyordu. Gülümsüyordun, gözlerin güneşten daha parlak, yanakların elmalar kadar aldı.

Minik parmakların arasındaki çiçeği bana doğru uzattın, parmak uçların soğuktan morarmıştı. Kardeleni yavaşça parmaklarının arasından aldım. Kardeleni değil, seni incitmekten korkuyordum. Geri çekildin ardından. Başını yere eğdin, yanakların daha da kızarmıştı şimdi.

Gözlerimin sana bakarken dolduklarını, yanakların her kızardığında dışarıya vurduğum öpme isteğini hissedebiliyordun. Öpmek istiyordum seni, ama bunu yaparsam yanakların alev bile alabilirdi.

Gülümseyen gözlerimi tekrar dizine indirdim. Sevincim bir anda uçup gitmişti. O oyuk için bir gece dayak yiyeceğini ikimiz de biliyorduk, ama sen bilmene rağmen benim için gitmiştin kardelen toplamaya.

Diz çöküp parmaklarımı uzattım dizine. Aynı anda geri çekilip ellerini arkanda birleştirdin.

"Onu ben hallederim Hyunjin."

"Acımıyor öyle değil mi?" derken yerden kalkmış, doğruca yüzünü incelemeye başlamıştım. Fakat sen hala yeri izliyordun. Onaylayıp gözlerime baktın. Tekrar gülümsemeye başlamıştı dudakların. Gamzelerini öpme isteği uyandırmıştı içimde güzel yüzün.

Dizlerin defalarca kez soyulsa da, oluk oluk kanlar aksa da benim için o tepeye tırmanacağını biliyordum Jeongin. Belki de canımı yakan oydu.

Doğup büyüdüğüm yere aniden küçücük bir çocuğun yerleşip kalbimi bir kardelenle çalması. Belki de yanılıyorum. Kalbimi kardelenlerle değil, özenle topladığın kestanelerle, beraber uyuduğumuz gecelerde bana söylediğin türkülerle, çekik gözlü bir çocuk uğruna yırttığın pantolonlarla, güler yüzünle, gamzelerinle çalmıştın. Bilemiyorum, kardeşlik mi bu, arkadaşlık mı basitçe? Ya da sadece şiirlerde ve hikayelerde yaşanan aşk mı?

Sadece hikayelerde yaşanıyorsa, yazarım bize binlerce. Mum ışığında, şimdi dağları rengine boyayan güneşin renginde hasır kağıtlara. Okurum onları herkese, ağaçlara, dağlara, kuşlara.

Bir gün gideceksin buradan biliyorum, tıpkı buradan önce geldiğin yerden yetişkinler yüzünden gittiğin gibi. Ama eğer gidersen, bağırırım dağlara, ant içerim üzerime ki; yazacağım bize, yazacağım bizi.

Kaldırır mı sözcükler bana hissettirdiklerini, kaldırır mı sözcükler güzelliğini bilmem. Ama yazacağım, her bir cümleyi gözyaşlarımla, öpücüklerimle süsleyeceğim. Okuyacağım her gece yatağımda ateşte çıtırdayan odunların sesi eşliğinde. "Ne güzelmiş sevgilin kumral çocuk." diyeceğim kendime."




selamm yeni fic!!
bu ficten bir seyler bekliyorum
acıkcası, cogu bölüm
tıpkı bu bölümdeki
gibi günlükten bir parça,
mektup tarzında olacak. anlasılır
zaten ileride... öpüyorum cok,
saglıcakla kalın!!

kasım yağmuru, hyunin.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin